“Unutulmak istemiyorsan; ya okumaya değer şeyler yaz. Ya da yazılmaya değer şeyler yap” diyen B. Franklin, insanlık için değerli işler yapanlar yanında yazarların da unutulmayacağına vurgu yapmıştır. Yazarların da ne yazdıkları önemli tabikî. Güzel şeyler yazanlar, güzel duygulara hitap edenler ve güzel işleri ön plana çıkaranlar güzel hatırlanacaklardır. Kötülükler ve rahatsız edici nadir olaylar zaten yeterince haber oluyor. Örnek sayılabilecek iyi davranışlar çoğunlukla normal kabul edilerek yazılmaya bile değer bulunmuyor.
Ahiliğin en önemli prensiplerinden birisi olan “çalışma ahlakı” konusuna vurgu yapmak için Dr. Erol Ülgen, 1994 yılında “Ahmet Midhat Efendi’de Çalışma Fikri” adıyla bir kitap yazmış ve Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı Yayını olarak yayınlanmıştır. Ahmet Midhat Efendi, devrinin yazarlarından farklı olarak sevda, say/çalışma ve amel/iş kelimeleriyle çağının insanına kazandırmak istediği ideali “çalışmak, kazanmak, kazandırmak, yaşatmak” gibi bir hayat yolu ve felsefesine dönüştürmüştür. İstanbul’da 1884 yılında doğan Ahmet Mithat Efendi’nin altmışbeş eserini incelediğinde aktar çırağı olarak başladığı iş hayatında birden fazla mesleğe sahip olarak; matbaacı, mürettip gazeteci, makinist, mütercim, müellif, memur, maarifçi, Matbaa-i Amire Müdürü, Heyet-i Sıhhiyye Reisi, müderris, çiftçi ve iş adamı olarak gerçek hayattan tecrübeleriyle yazdıklarında yorulmadan dinlenmeden çalışma aşkını yansıttığı görülmektedir.
Öncelikle öğrenmek ve öğrendiklerini başkalarına öğretmek, insanlara ve ülkesine hizmet etmek, zamanın kıymetini bilerek boşa zaman geçirmeden çalışarak para kazanmanın önemine vurgu yapmıştır. Romanlarında yer alan karakterlerin her birinin birer hatta kendi gibi birden fazla mesleğinin bulunmasını, insan hayatında çalışmanın önemli olmasına bağlamaktadır. Sokakta boza, simit, börek, balık satanların, küfeyle hamallık yapanlar, seyyar berberler, temizlikçiler, emanetçi-postacılar, sebzeciler, kahveciler, şekerciler, kayıkçılar, kâtiplik, amelelik, hizmetkârlık, çiçekçilik, demircilik, öğretmenlik, terzilik, tezgâhtarlık, kasaplık, çerçilik, nalburluk, kuyumculuk, saatçilik, emlakçılık, lokantacılık/aşçılık, bakkallık, tabiplik, arabacılık, tulumbacılık, sandalcılık, seyislik, postacılık, bozacılık, posta memurluğu, kitapçılık, tuhafiyecilik, veznedarlık, avukatlık, mühendis, antikacılık, tamircilik, hakkâk ve nakkaşlık, bohçacılık, kunduracılık, boyacılık, kürkçülük, modacı, döşemeci gibi zamanın birçok mesleği yanında kendisinin bizzat yapmış olduğu meslekleri de eserlerinde detaylı işlemiştir.
Ahmet Mithat Efendi, devlet memurluğuna karşı olmamakla birlikte ticareti ve esnaflığı tavsiye etmektedir. Eserlerinde şahsi girişim yoluyla serbest ticaret yaparak geçimlerini sağlayanlardan büyük adam daha çok çıktığını düşünüyor. Bir insanın eğer dünyada yalnız yaşamayacak ise bir amaca hizmet etmesi ve herkesin yaşayabileceği bir sanat sahibi olmayı kabul etmesi gereğini vurguluyor. Örneklerini sadece ülkemizden değil yurtdışında yaptığı seyahatlerdeki izlenimleriyle, farklı uygulamalarıyla zenginleştirmiştir. Roman ve hikâyelerinde fark ettirmeden girişimciliği özendirmekte bu yönde olumlu düşüncelere sevk etmektedir.
Paranın insan hayatındaki gücünü, iyilikte ve kötülükte nasıl kullanıldığını, mutluluk getirmediğini ve birçok insan için imtihan vesilesi olarak nasıl yoldan çıkabildiklerini hikayeleştirerek anlatmıştır. Bir emeğin karşılığı olarak ilk kez para kazanıldığında ne kadar kıymetli olduğunu, insana değer katma gücü olan paranın, ekmeğini taştan çıkartan alınteri dökenler için helal yollardan yemekle tükenmeyeceğini söylüyor. Tasarrufun, harcarken hesaplı davranmanın, israf etmemenin küçük görülen gereksiz harcamaların, kumar ve şans oyunlarının vahim sonuçlarını gösteriyor. Dünyayı idare etme gücüne de sahip gözüken para ve miras için en yakınların küstüğünü, nikâha bir gün kala ayrılanlar olduğuna, kavga ettiklerine hatta cinayetler bile işlediğine şahit olmuştur. Bunun yanında parayı cömertlikte, veren el olarak kullanıldığında toplumda oluşan sevilen insan tipini canlandırıyor.
Ülkemizde yerli şirketlerin kurulmasını, güçlenmesini, sermayelerini birleştirmelerini tavsiye ediyor. Ülkede hammadde var işlenemiyor, yurtdışına gidiyor mal olarak üretilip geliyor. İç ve dış ticaretin yabancıların elinde olduğunu, Osmanlı’da küçük el işçiliği yapılırken Avrupa’da makineli tarıma geçildiğini, bu şekilde rekabet etme şansı olmadığını anlatıyor. Avrupalı büyük şirketlerin ticaret seyyahlarıyla başka ülkelerin yeraltı-üstü kaynaklarını keşfederek işlettiğini, imtiyazlar kazandığını örnekliyor. Bir milletin varlığının milli servetine, ticaret ve sanayisine bağlı olduğunu ekonomik kalkınmanın gereğine işaret ediyor. Yurtdışında makine sergileri/fuarları ve fabrikaları gezdiğinde gıda üretimi için basit ama faydalı makinelerin üretildiğini, katalogları ülkemize getirerek İstanbul esnafına faydalı olacağını düşünmüştür.
Makineleşmenin (bugün dijitalleşme, robotlaşma ve otomasyon diyebiliriz) matbaa için yirmi dört kişiyi işinden ettiğini, büyük makinelerin fabrikalarda yüzde doksan işçiyi işsiz bıraktığını söylüyorlar. Gerçek ise 1811 de İngiltere’de 940 bin işçi kayıtlı iken on yıl sonra 1 milyon 160 bin çalışan olduğunu gösteriyor. Herşeye rağmen çalışan insanları kahraman gibi, tembel olanları ise işsiz olmaları sebebiyle psikolojilerinin bozulacağını, sessizleşip durgunlaşacaklarını ve hasta olacaklarını, üretime dönük her çabayı değerli kabul ederek eserlerine konu etmiştir.
Ahmet Midhat Efendinin sadece döneminde değil yüz yıl sonra günümüzde bile geçerliliğini koruyan düşüncelerinin okuyanlarda mutlaka olumlu izlenim, düşünce ve eylemlere sebep olacağını düşünüyorum. Günümüz yazarlarına da örnek olacak bu tarzın bugünün insanlarına özellikle milyonları oluşturan genç, eğitimli, işsizler başta olmak üzere herkese faydalı olacağını düşünüyorum. Eserlerinin bir heyet tarafından günümüz gençlerinin anlayacağı şekilde yeniden günümüz Türkçesiyle sadeleştirilerek yazılmasını ve öğretmenlerce analiz ödevi olarak verilmesini faydalı ve etkili görüyorum.
Sonuç olarak, Ahmet Mithat’ın hayatını idare eden çalışma ve iş fikri, onun eserlerine ve yazılarına geniş ölçüde yansımış olup, çağdaşlarından hiçbir yazar, çalışma ve iş fikriyle ilgili meseleleri onun kadar ısrarlı ve geniş bir şekilde işlememiş, o ölçüde eserlerinde yer vermemiştir. Ahmet Midhat Efendi roman ve hikâyelerinde çalışmanın fikriyatını yapması yönüyle Türk yazarları arasında hususi bir yer almış bulunmaktadır.(*) İlkokul dönemimde sınıf kitaplığında ve okul kütüphanesindeki bütün hikayeleri okumuş birisi olarak neden bu eserlerden bir tanesini okuyamadığımı düşünüyor ve yukarıda özetlemeye çalıştığım fikirlerden kırk yıl haberdar olamayışıma üzülüyorum. Özellikle meslek liselilere tavsiye ediyorum. Son sözü Merhum Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’a “Seyfi Baba” adlı şiirindeki bu dizeyle; “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası; düşmanının maskarası!” söyletelim.
(*) Dr. Erol ÜLGEN, Ahmet Midhat Efendi’de Çalışma Fikri, Ahilik Araştırma ve Kültür Vakfı Yayınları, no:2, s.182
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder