5 Aralık 2020 Cumartesi

Birleştiren Güç: EĞİTİM…

Birleştiren Güç: EĞİTİM…

Bir insanın hayat hikâyesinin yazılması ve yayınlanması için insanlık adına kayda değer faydalı ve kalıcı işler yapması gerektiğine inanıyorum. Bunu hak eden kişilerden biri de şüphesiz üniversite kuranlardır. Bir insanın bedeni ömrü, tüm dünyadaki insanların en uzun yaşayanı kadar olabilir. Ancak üniversite gibi bir eğitim kurumunu ve yaşatılması için de vakıf kurmak yoluyla adının süresiz yaşatılması mümkündür. İnancımıza göre de; “”İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” (1) Buna göre Merhum Halil Kaya GEDİK, kaynak bilimine ülkemizde yaptıklarıyla, kurduğu vakıf ve eğitim kurumlarıyla, yaptığı hayır ve ülkeye faydalı hizmetlerini devam ettiren yetiştirdiği evlatlarıyla bu üç şartı da sağlamış bulunmaktadır.

Halil bey, ilkokul dördüncü sınıfta Şükrü öğretmenini “eğitimin eğitimcinin kıymetini bana öğreten, hayatına yeni yollar açıp yön verip ışık olup bugünlere gelmesine sebep olarak” görmüştür. Evlerinin çok yakınındaki Uşak Sanat Okulu öğrencilerinin 1945 yılında kıyafetleriyle geçit yaparken “mazimiz parlak, bilmeyiz yılmak. Aslan sanatkârın heybetine bak.” Marşını dinleyerek etkilenmiştir. Başarılı olduğu ve puanı tuttuğu için torna tesviye bölümünü isteyerek okumuştur. İstikbalde mühendis olmaya bu hazırlığın sebep olduğunu söylemiştir. İstanbul’da Yıldız Teknik Okulu Makine Teknikerliğinde okumaya başladığında komşularının oğlunun Almanya’da mühendis olduğunu öğrenince kendisi de kararını netleştirmiş;  “çalışmak hiç boşa gider mi, bir gün gelir işime yarar” diyerek hemen Almanca öğrenmeye başladı.

Almanya’da makine mühendisliği stajını MAN fabrikasında yaparken bir yandan kaynak mühendisliği kurslarına devam etmiş. Türkiye’nin ikinci kaynak mühendisi olarak mezun olmuş. Artık çifte diploma sahibi genç bir mühendisti. Ülkemize dönünce Eskişehir Devlet Demiryolları TÜLOMSAŞ’ta mühendis olarak çalışmaya başlamış.  Kendisini mühendisten çok öğretmen olarak görüyordu. Bildiği öğrendiği herşeyi paylaşmak kaynak işinde bir ekip yetiştirmek için kolları sıvadı. Kaynak bölüm müdürüyken adeta küçük bir eğitim merkezi kurmuştu. Yanında getirdiği kitapları tercüme ederek kaynak eğitim kitabı hazırladı. İTÜ’de kurulan Kaynak Cemiyetine üye oldu. Türkiye’de kaynak mevzuatı ve standartlarının yazımında yer aldı. Eskişehir’de başlayan iş hayatında, ilk yerli ve milli proje olan Devrim Arabasının yirmi üç kişilik ekibinde yer alarak dört buçuk ay gibi kısa bir sürede sıfırdan her şeyiyle yerli otomobili imal etme onurunu yaşadı.

İstanbul Kartal’daki Böhler Kaynak Elektrot Fabrikasına genel müdür olarak davet edildi. Bu görevinde; ürünleri sattıkları kişilerin, malzemeyi kullanma inceliklerine dair bilgilerinin yetersiz olduğunu tespit etti. Bu değişimi sağlayabilirse daha başarılı olacağını düşündü. İlk iş olarak eğitime çalışanlarından başladı. Mühendis ve kaynakçılar için bir kitap hazırladılar. Türkiye’nin her yerinde temel, tekâmül ve uzmanlık olarak elliiki günlük programlarla “kaynakçı geliştirme kursları” açarak binlerce nitelikli meslek insanı yetiştirmiş. Piyasayla temasını eğitimlerle kurmuş, önce vermeyi bilmiş ve karşılığını almıştır. MEB işbirliğiyle de onbeş günlük kaynakçı kursları açılmıştır.

Genel müdür olarak her bir işçisiyle tek tek temas kurup, ziyaret edip görüşmüş sohbet etmiş, onların işleri yanında özel hayatıyla ihtiyaç ve sorunlarıyla ilgilenmiştir. Onların emeği, desteği ve gayretini alarak topyekün bir başarı sağlayacağına inanmıştır. Fabrikada tüm çalışanların hiçbir ayırım yapılmadan ve masraftan kaçınılmadan bol ve besleyici öğle yemeklerini birlikte yemeğe başladılar. Şirket bünyesinde yardımlaşma kooperatifi kurarak çalışanların ihtiyaçlarını ekonomik temin etmesini sağlamış. Sonrasında her çalışanın ev sahibi olmasını hedefledi. Fabrika arsasında boş bulduğu tüm toprağı ağaçlarla ve güllerde doldurdu.

Kaynakla birleştirip değer yaratmayı, israf etmemeyi, hatalardan ders almayı, sürekli daha iyisini üretmeyi hedefledi. Yeter kaliteye inandı ve ihtiyaca göre alımlarda tasarrufta bulundu. Yeterli derecede iyi ve son derece ucuzu satın almayı, maliyet kontrolüyle kaliteyi birlikte bir arada sağlayan yaklaşımı benimsedi. Kartal-71 adıyla Türkiye’nin ilk yerli kaynak elektrotunu üretti. Firma ortaklarının paylarını devretmesi teklifini kabul ederek fabrikanın sahibi oldu. Bir patron ve yöneticinin her çalışandan daha fazla çalışarak sevgi ve saygıyı hak edeceğini düşündü. Her risk ve kararın fırsatları da barındırdığını, bu şekilde ayakta kalıp büyüme ve gelişme sağlanabileceğine inandı. Her müşteriyi yılda bir kez yerinde ziyaret edip görüşmek gibi ve işçiyle yüz yüze sahada temas bir prensipleri vardı.

Buhar cihazları, iş makinaları, saç malzemeleri, döküm, kaynak, otomasyon-robot ve yatırım şirketlerini Gedik Holding çatısı altında birleştirdi. Kaynak grubu her zaman lokomotif işi ve şirketi olmuştur. GeKa markasıyla tamamen yerli sermaye ile üretilen ilk Türk kaynak ürünlerini İspanya’ya ihracat gerçekleştirmiştir. Türk sanayiinde kaynak bilimini, eğitimini, yetkili eğitim merkezini, akreditasyonu, üretimini, ihracatını gerçekleştirdi. Kaynak mühendisliğinin kalkınmada kilit rol oynadığını ve önemini gördü. Buna odaklanarak Türk insanına ve ülkesine değer kattı. Türkiye’nin ikinci, sanayinin ilk kaynak mühendisi olarak ilkleri başarmak konusunda kuvvetli bir azme sahipti. Ülke ihtiyaçlarına karşı muazzam bir sorumlulukla; eğitimi, gelecek teminatı olarak gören basiretli bir zihinle, yaşam ideali olarak gördüğü eğitim vakfını ve üniversiteyi kurmak da nasip oldu.

Her iki çocuğuna da belli bir yaşa geldiğinde sorumluluk almayı öğrenmeleri için paketleme, etiketleme gibi elde yapılan işlerde çalıştırmak için hafta sonları fabrikaya getirmiştir. Vizyoner kurucu, mentör, işinin başında olan insanları değil işini takip eden başarılı bir girişimci, gönül insanı, dinamik bir yönetici, Anadolu sevdalısı, şefkatli bir baba ve sevgi dolu bir dede olarak ailesine, ülkesine, milletine, kültürüne ve hatıralarına bağlı olan Halil Kaya Gedik, tüm yaptıklarına rağmen hala borcunu ödeyemeyeceğini düşünmektedir.

İş hayatına sıfırdan bir çalışan olarak başlamış, yaptıklarıyla etki gücü ve toplumsal fayda açısından örnek çalışmalar yapmış, çocuğuna “ölümümün ertesi günü yas tutmak yerine çalışacaksın” diye vasiyet etmiş “saklanmasında veya hatırlanmasında fayda bulunanlar” adıyla bilgi, belge ve arşiv tutmuştur. Yönetim kuruluna alarak birlikte çalıştığı ve yetiştirdiği kızı Hülya Gedik’e sağlığında yönetimi ve bayrağı devretmiş. Son güne kadar onun yanında yer almıştır. Uşak Üniversitesince; verdiği destekler, eğitime ve ülkeye kattığı değerler sebebiyle Fahri Doktora unvanı verilince çok mutlu olmuş.  Cesur ama temkinli, cömert ama tasarruflu, lider ama ortak akla değer veren, hızlı aceleci ama beklemeyi bilen, çalışmayı ibadet sayan bir insan olarak lüksten uzak yaşam sürmüştür. İsraf içinde yaşayan, acayip kıyafetler giyenlere, sigara içenlere, tembellere, kibirli ve yalan söyleyen insanlara alerjisi vardı. İnandığı bir şeye çevresindekileri de aynı şekilde inandırabilme hususunda başka türlü bir mahareti vardı.(2)

Mütevazılığı elden bırakmadan mesafesini koruyabilen, her zaman saygıyı hakeden, tecrübelerine dayalı fikirleriyle nasihat verirken bile çevresindekilerden belli bir zaman düşünmelerini, pişmanlık duyacak kararlar alınmamasını isterdi. Çalışanlarının bilgisiz ve beceriksiz olmalarından şikâyeti değil onların anlatılarak, öğretilerek ve yetiştirilerek aileye kazandırılmasını tavsiye ederdi. Kazanacağı parayla değil, paranın sebep olacağı iyilik ve yaratacağı ortak faydayla (iş-aş-sosyal yardım) ilgileniyordu.

İnsanı umutlandıran ve iyilik haline büründüren “Aman aman unutma! Hayat güzel, en güzel gün bugün” mucizevi bir sloganıydı.  Belli bir yaştan sonra insanın kişiliği gibi sevgisi de demlenip, kalbinin daha fazla aşkla dolduğunu söylemişti. Kalbinden rahatsızlanıp ameliyat olmasına ve yaşlanmasına rağmen son günlerine kadar çalışmayı hiç bırakmamıştır. Çok yapacak işim ve projelerim var yüzelli yıl yaşayacağım, çok çalışacağım ve hepsini gerçekleştireceğim derdi. Öğlen üzeri kısa bir uyku molasıyla enerjisini toplayarak sanki yeni bir güne başlamayı tavsiye etti.

Sigara ve içki gibi kötü alışkanlıklardan uzak duran, duayı, şükretmeyi ve ibadeti terk etmeyen bir yaşam felsefesi sahibi olan Halil bey, yardımsever, inançlı ve dinine bağlı bir insan olarak kurduğu vakfın hizmet edebilmesi için tüm şirketlerin her yıl karının yüzde beşini vakfa gelir olarak bağlamıştı. Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, yardımseverlik ve paylaşmakla iyi ve makbul bir insan olunabileceğine inanmıştı. Kazandığı ve sahip olduğu her şey için Allaha şükreder ve yardımlarından bahsedilmesini istemezdi.

Hayatında; nikâhında ve Gedik Eğitim Vakfını kurarken attığı iki imzada yaşamının özetinin saklı olduğunu söylemiştir. Eşdeğer insanlar arasından her zaman kadınlara pozitif ayrımcılık yapmış ve yapılmasını tembihlemiştir. Kaynağın metalleri birleştirmesi gibi insanları, işleri ve toplumu birleştirebilen bir simyacı edasıyla davranmış kendisine kötülük yapanlarla bile ilişkilerini koparmayıp darıldığını belli etmemiştir. Dürüstlükle çalışmayı ibadet olarak olarak görmüş kendine güveni ve sağlığı çok önemsemiştir. Bir işteki başarının, o işe verdiğin önemle eşdeğer olduğunu daha çocukken babasının bakkal dükkânında öğrenmiştir. Siyasetten, devlet ve bürokrasi işlerinden olabildiğince uzak durmuştur.

Halil beye göre eğitim; bir insanın değil, bütün bir ülkenin hatta dünyanın kaderini dahi değiştirebilecek dönüştürme gücüne sahip uzun vadeli büyülü bir işti. Toplum odaklı yaklaşımın merkezine eğitimi koymuş ve buna odaklanmıştır. Kaynak konusunda sanayiye kazandırdıklarını kurduğu eğitim vakfı, açtığı yetkili eğitim sertifikasyon merkezi, okul ve üniversiteyle yeni kuşaklara aktarılması, öğretilmesi, nitelikli elemanlar yetiştirilmesi, ihtiyacı olanlara burs verilmesi gerektiğine inanıyordu. Uşak’ta ve İstanbul’da çok sayıda eğitim kurumunu eğitim sistemine kazandırmıştır. Başarılı öğrencilere burs vermiştir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Cumhurbaşkanlığından takdir, şükran ve onur belgesiyle ve Türkiye Büyük Millet Meclisince “Üstün Hizmet Madalyası” ile ödüllendirilmiştir.

Halil Bey, YÖK’te üniversite başvuru sunumu konuşmasında; “seksen yaşında bir insan buralara kadar gelir mi? ben çalışmayı ibadet olarak görüyorum. Kendimi epeyce bir zamandır bir eğitimci olarak görüyorum. Beni bıraksınlar, ben sadece okullarla, öğrencilerle meşgul olmak istiyorum. Çünkü hakiki mutluluk nedir biliyorum. Sadece iş başarısının insan mutluluğu için yeterli olmayacağını gördüm ve anladım. Ekonomik başarıların sonuç olarak mutlaka toplumsal hedeflere yönelmesi gerektiğini, toplumsal kalkınmanın zorunlu bir gereği olarak görüyor ve doğduğum topraklara, ülkeme, devletime ve insanlığa hizmet etmeyi bir görev olarak kabul ediyorum. Bizim dosyanın içinde yalnız bir üniversite planı yok. Bir büyük ideal var, bir büyük heves var. Uşak’tan bir Anadolu kasabasından çıkmış Halil Gedik’in ona bu güzellikleri bahşeden Allah’a şükrü var, memleketine borcunu ödeme arzusu var. Bu artık benim son emelim, son hayalim.”

Mesleki eğitimini; “Türkiye’nin istikbalinde fark yaratabilecek ancak müşterek çözümle sonuca bağlanabilecek bir mesele olarak olarak görmüştür. MEB el atsın, ben işletme olarak kenarda durayım denecek bir mesele değil. İşletmeler, üniversiteler ve elbette devletin ilgili birimleri mesleki eğitimin yaygınlaştırılması için çaba harcamak, çözüme katkıda bulunmak mecburiyetindedir…” demiştir. Tüm isteğinin, şirketini ve kendi mal varlığını büyütmek değil, böylelikle sanayiden kazandığımı eğitim kanalıyla topluma geri vermek olduğu için Devlet kapısına da ilk defa bir okul/üniversite açmak için gittiğini söylemiştir.

Pendik Halil Kaya Gedik Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini yaparak MEB’na bağışta bulunan Halil Beyle holdingdeki odasında 2010 yılında ziyaret ederek tanışma ve görüşme fırsatım oldu. İki yıl sonra vefatının ardından yönetim kurulu başkanı kızı Hülya Gedik ile görüşerek İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü Mesleki ve Teknik Eğitimi Bölümü ve İstanbul Gedik Üniversitesi işbirliğinde 2013 Yılı HALİL KAYA GEDİK 1. KAYNAKÇILIK BECERİ YARIŞMASI düzenlemiştik. Geleneksel hale gelen bu yarışma halen ilgi ve başarıyla her yıl devam etmektedir. Benim gibi O’nun da esnaf çocuğu ve bir meslek liseli olması, mesleki eğitime özel önem vermesi ona karşı olan saygı ve sevgimi daha da artırmıştır.

Biyografisini paylaştığım bu üçüncü kişi/kitap/yazım oluyor. Her üçünün de eğitim alanında unutulmayacak ciddi çalışmalar yaptığını ancak Halil beyin farkı sanayici olup istihdam, üretim, ihracaat ve ekonomik katkı sağlaması yanında eğitime de özel önem vermesidir. Bu kitabı vakti olan herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü okumak için elinize aldığınızda bitirmeden bırakamayacaksınız. Son cümleyi yine Halil beyin sözleriyle kapatayım; “Türk insanı olarak yabancılardan bir eksiğimiz yoktur. Yabancılar bazı şeyleri bizden daha iyi yapabiliyorsa, bu bizden üstün özelliklere sahip olduklarından değil, bizden daha çok çalıştıklarındandır. Çok çalışmalıyız. Bir gün gösterdiğimiz her gayretin karşılığını göreceğimize inanmalıyız.” Allah rahmet eylesin. Mekanı cennet olsun. AMİN…

(1)https://sorularlaislamiyet.com/oldukten-sonra-amel-defterleri-kapanmayan-uc-kimse-kimlerdir, Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8.

(2) Bu yazı “Türk Sanayiinin Birleştiren Gücü: Halil Kaya Gedik, Nurten Yalçın Erüs, İstanbul Gedik üniversitesi, Armağan Kitap, Ağustos 2020” kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...