25 Nisan 2021 Pazar

ÇALIŞMA HAYATI VE MESLEKLER ARAŞTIRMASI

İnsan ve toplum için meslekler, hayat çarkının kesintisiz işlemesi için belki sağlıktan sonra gelen en önemli konulardan biridir. Mesleklerin bireyler tarafından seçilmesi ve edinilmesi ancak eğitimle mümkün olabilmektedir. Örgün, yaygın ve uzaktan eğitim yoluyla temel eğitim sonrası kişiler, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda kendilerine en uygun olan mesleği seçmeli ve eğitimini teori ve pratik olarak yeterli düzeyde almalıdır. Mesleğin seçilmesi aynı zamanda bireyin gelecekle ilgili yapacağı ve yaşayacağı her şeyin büyük oranda önceden tercihi anlamına da gelmektedir. Ekonomik durumu ne olursa olsun çocuğu olan tüm aileler çocuklarının gelecekte iyi bir meslek sahibi olabilmesinin yegâne yolunun eğitimden geçtiğini bilmektedir. Bunun için öncelikle iyi okul, iyi öğretmen ve iyi bir eğitim peşindedir. İyi bir lisenin iyi bir üniversite ve iyi bir mesleğin iyi bir gelecek sağlayacağını öngörerek özellikle LGS ve üniversite sınavlarına hazırlanmak ve tercih yapmak için tüm imkânlar seferber olunur. Bu dönemlerde en çok ihtiyaç duyulan şey ise doğru-yeterli bilgidir ve isabetli kararlardır. Kulaktan dolma şehir efsaneleriyle değil veriye dayalı ve doğru yorumlanmış gelecek öngörülerine bu zamanda çok ihtiyaç duyulur. Doğru ve yeterli bilgilere ulaşmak için akademisyenler sürekli araştırmalar peşindedirler. Toplumsal Yapı Programı(*) kapsamında tamamlanan bir araştırmada; mesleki itibar sıralamasına dayanarak ülkemizde çalışma hayatını belirleyen sosyal, ekonomik ve kültürel etkenleri analiz etmekte ve böylece istihdam, eğitim, kariyer, iş gücü konusunda bir bilgi temeli sunulmaktadır. Araştırmada kullanılan veriler, 26 ilde 2711 kişi ile yüz yüze görüşülerek yapılan anketlere dayanmaktadır. Yıllara göre iş gücü verilerine bakıldığında 15 yaş ve üstü çalışma çağındaki nüfusun 2011’den 2019’a %12 artarak 61 milyon 675 bin olduğu, İş gücüne katılım oranı 2019’da %54 olmuştur. Bunda muhtemelen köyden kente göçün tamamlanması, eğitim oranlarının artması, hane geçim standartlarının yükselmesi gibi etkenler rol oynamıştır. Ancak iş gücüne katılanların hepsi iş bulamamaktadır. 2011’den 2019’a işsizlik oranı 8,99’dan 13,83’e çıkmıştır. İşsiz sayısı ise 2 milyon 266 binden 4 milyon 566 bine yükselmiştir. İş gücünün sektörel dağılımı, çalışma hayatı hakkında en yalın ve doğrudan bilgi verebilecek veridir. Bu anlamda Türkiye’de hizmetler sektörünün çok büyük bir atılım yaptığı dikkat çekmektedir. İşgücümüz, 2019’da % 55 hizmet sektörü, % 25 sanayi sektörü ve % 20 tarım sektörü dağılımındadır. Hizmet sektörünü; Perakende, Ulaşım, Dağıtım, Gıda Hizmetleri, Turizm Sektörü, Muhasebe Hizmeti, Bilgisayar Hizmetleri, Bankacılık Hizmetleri, Adalet Hizmetleri, Bakım-Onarım-Servis Hizmetleri, Eğlence Hizmetleri, Eğitim-Öğretim Hizmetleri, Dernek-Vakıf ve Kulüpler ile diğerleri oluşturmaktadır. Çalışma hayatındaki en önemli değişim alanlarından biri de iş konumlarıdır. Kendi hesabına çalışanların oranı %24,67’den %16,36’e düşerken; işverenlerin oranı ise %5,14’ten %4,4’e gerilemiştir. % 10,21 ücretsiz aile işçisi durumundadır. Bu da bize, toplumda bağımlı çalışma durumunun son yirmi yılda artma eğiliminde olduğunu gösterir. Bugün çalışanların %70’e yakını ücretli veya maaşlı çalışandır. İstihdam edilenlerin mesleki dağılımında; nitelik gerektirmeyen, bir başka deyişle vasıfsız, bedensel işlerde çalışanların sayısında büyük bir artış göze çarpar. Ayrıca beyaz yakalı ve nitelik gerektiren işlerde de önemli artışlar yaşanırken kendi işinde çalışanlar ve zanaatkârların sayısı ise azalmıştır. Hizmet ve satış elemanları en ciddi artış gösteren meslek grubu olarak dikkat çekmektedir. Bu da bağımlı, ücretli çalışma durumunun yaygınlaştığını gösterir. İşyeri büyüklükleri açısından 2017 verilerine göre; % 28,5’i (1-10 kişi), % 20,21’i (11-25 kişi), % 15,92’si (26-50), % 12,92’si (51-100) ve 11,34’ü (101-250 kişi) olarak değerlendirildiğinde; bilinen sonuç, ülkemizdeki firmaların çoğunluğunun küçük ve orta ölçekli işletmeler (KOBİ) olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye’de iyi bir işin genellikle sabit mesaili, az sorumluluk gerektiren, fazla yoğunluğu olmayan ve masa başı işler olarak tabir edilen temiz işlerden olmasına dair yaygın bir kanaat söz konusudur. Genellikle eğitime ve zihinsel emeğe dayalı, masa başı, iyi kazanan, beceri gerektiren ve otorite sahibi meslekler arzu edilmekle birlikte; sorumluluk gerektiren, bedensel emeğe dayalı, kirlenmeyi gerektiren, az kazanan, düzensiz ve uzun çalışma saatlerine sahip mesleklerin de istenmeyen meslekler kategorisinde olduğu görülmektedir. En çok yapılmak istenen ilk 10 meslek; hakim, öğretmen, hekim, avukat, polis, mühendis, hemşire, mimar, pilot ve savcı iken yapılması istenmeyen ilk 10 meslek ise; temizlikçi, işçi, çöpçü, garson, hamal, hekim, inşaat işçisi, polis, öğretmen ve çiftçi olarak beyan edilmiştir. Kadınların en çok yapmak istediği ilk 10 meslek; öğretmen, hekim, avukat, hemşire, polis, mimar, mühendis, hakim, psikolog ve savcı olurken erkeklerin en çok yapmak istediği ilk 10 meslek ise; hekim, öğretmen, avukat, mühendis, polis, pilot, hekim, mimar, futbolcu ve asker şeklinde sıralanmıştır. Kadınların yapmayı istemediği meslekler; temizlikçi, ev hanımı, işçi, çöpçü, garson, hekim, öğretmen, polis ve hemşire iken erkeklerde ise; çöpçü, işçi, hamal, garson, inşaat işçisi, temizlikçi, hekim, çiftçi ve şoför olarak beyan edilmiştir. Erkek katılımcıların daha çok güç, otorite ve özerklik anlamına gelen meslekleri yüksek puanlarken; kadınların yaratıcılık, bilgi ve değer özelliklerine sahip meslekleri öne çıkardığı görülmüştür. Dolayısıyla Türkiye’de kadınların, sanayi sonrası iş ve mesleklere daha kolay ve daha hızlı uyum sağlayacağı söylenebilir. Türkiye’de çalışmak sadece geçimi sağlamak olarak değil, sosyal olarak da değerli görülmektedir. Çalışmak ve meslek sahibi olmak, aile gibi yerleşik bir değerdir. Bunun yanı sıra şahsi beceri, kimlik ve itibarın kaynağı olarak çalışma hayatı değer kazanmaktadır. Geçen beş yılda toplum kol emeğine ve zanaatkârlığa daha düşük; zihin emeğine ve ücretli beyaz yakalı işlere daha yüksek itibar atfeder olmuştur. En yüksek itibar puanına sahip ilk 10 meslek; tıp doktoru/hekim, hakim, üniversite profesörü, pilot, büyükelçi, vali, diş hekimi, general, yüzbaşı ve avukat iken en düşük puana sahip meslekler ise; ütücü, ayakkabı boyacısı, çöpçü, seyyar satıcı, apartman görevlisi, falcı, gündelik temizlikçi, hamal, düzensiz işlerde çalışan işçi ve dansöz olarak beyan edilmiştir. İyi bir işte aranan özelliklerin başında; iş garantisi, iyi bir ücret ve iş güvenliği gelmektedir. Bunlar işle ilgili temel, birincil niteliklerdir. İşe dair sosyal ve şahsi gelişimle ilgili nitelikler ise son sıralarda gelmektedir. Özellikle gençler işsiz kalmaktan endişe etmekte ve iş garantisi olan, düzenli bir gelire sahip, masa başı ve rahat iş ve meslekler arzu etmektedir. İyi bir iş ve meslek tanımı halen daha devlet ile ilgili işlere göre tanımlanmaktadır. Bürokrasi nin ileri basamaklarını ve otoriteyi temsil eden işler mesleki itibar skalasında yukarı sıralarda yer almaktadır. En çok yükselen ilk 10 meslek; aktör, muhtar, emlakçı, sekreter, futbol hakemi, stüdyo fotoğrafçısı, büro elemanı, spiker, sigorta satış elemanı, kasiyer iken en çok düşüşte olan ilk 10 meslek ise; maden işçisi, çiftçi, imam, mandıracı, tesisatçı, ormancı, inşaat ustası, vinç operatörü, inşaat işçisi ve çöpçü olarak beyan edilmiştir. Araştırmaya katılan anketörlerin cevaplarına göre; çalışmanın anlamını oluşturan ilk beş ana nitelik; hayatı anlamlı kılmak, topluma karşı görevlerini yerine getirmek, kendine ve aileye zaman ayırabilmek, toplumda itibar görmek ve zengin olmaktır. İnsanların mevcut işlerine dair öne çıkan ilk beş görüş; yaptığım iş değerlerime uygundur, yaptığım işin sonuçlarını görebiliyorum, çalışmam işyerinde takdir görüyor, yeteneklerime uygun işte çalışıyorum ve yaptığım işten memnunum diyerek zannedildiği gibi ücret konusu ilk sıralarda belirtilmemiştir. Türkiye’de eğitim ile iş yaşamı arasında bir kopukluk bulunmaktadır. Giderek artan bu kopukluk, özellikle gençlerin meslek ve iş edinme süreçlerini sorunlu hale getirmektedir. Üniversite mezunlarının işe ve çalışma hayatına bakışında diğer eğitim seviyelerine göre anlamlı bir ayrışma söz konusudur. Eğitim planlamasında iş ve meslek piyasaları dikkate alınmalıdır. Eğitim ve meslek arasındaki ilişkinin ve geçişliliğin daha nitelikli ve derinlikli bir biçimde analiz edilmeye ihtiyacı vardır. Son zamanlarda çözüm üretme girişimleri olsa da Türkiye’de halen daha lisede mesleki eğitim ve üniversitede meslek edindirme ile ilgili çok önemli eşgüdüm sorunları mevcuttur. Dolayısıyla eğitim planlamasının, iş ve meslek piyasalarının mevcut durumu ve gelişim seyri göz önüne alınarak yeniden gözden geçirilmesi ve daha esnek bir biçimde kurulması gerekmektedir. Meslek edindirmeye yönelik eğitimden artık beceri edindirmeye yönelik bir eğitime geçiş şart görünmektedir Günümüzde meslek incelemelerinin önemli bir boyutu meslek-eğitim ilişkisidir. Eğitim sisteminde liseden üniversiteye, lisanstan lisansüstüne çıkıldıkça artan eğitim sermayesi hem meslek piyasasında imtiyaz ve fırsatları arttırır hem de üst düzey beyaz yakalı ve profesyonel iş kollarının kültürel sermayesini ve hayat tarzını diğerlerinden ayrıştırır. Bu anlamda modern toplumlarda eğitim sistemi, farklı toplumsal kökenlerinden gelen nüfusu farklı mesleklere, gelir ve statü gruplarına dağıtan ana istasyondur. Üniversite eğitimi almanın getirdiği üst-orta sınıf bir mesleki itibar, kariyer ve sosyal onur beklentisi trajik bir şekilde boşa düşmektedir. Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ara kademe teknisyen ve uzman grubunu istihdam piyasalarına hazırlaması beklenen meslek liselerinin giriş puanları düşük seviyededir. Bu da eğitimden mesleki kariyere geçişte nitelikli iş gücünün hizmet sektöründe ya üst düzey işler uğrunda rekabete katılması ya da çoğunlukla olduğu gibi alt düzey işlerde birikmesi anlamına gelir. Eğitim ve meslek arasındaki ilişkinin ve geçişliliğin daha nitelikli ve derinlikli bir biçimde analiz edilmeye ihtiyacı vardır. Son zamanlarda çeşitli çözüm üretme girişimleri olsa da Türkiye’de halen daha lisede mesleki eğitim ve üniversitede meslek edindirme ile ilgili çok önemli eşgüdüm sorunları mevcuttur. Dolayısıyla eğitim planlamasının iş ve meslek piyasalarının mevcut durumu ve gelişim seyri göz önüne alınarak yeniden gözden geçirilmesi ve daha esnek bir biçimde kurulması gerekmektedir. Meslek edindirmeye yönelik eğitimden artık beceri edindirmeye yönelik bir eğitime geçiş şart görünmektedir. Araştırma sonuçlarının yukarıdaki özet verilerini göz önüne alarak; meslek lisesini bitirip belli bir seviyede meslek sahibi olmuş veya üniversite eğitimini tamamlayarak diploma sahibi olmuş gençlerin istihdamında yaşanan sıkıntıların sorumlusu kendileri değildir. Eğitim sistemi, eğitim süreci içinde iş hayatıyla kurulması gereken bağların kurumsal yetki ve ilişkilerle kurulmasını öğrenci, veli, öğretmen, okul ve işletme yöneticilerinin keyfiyetine bırakmamalıdır. Çünkü kaybedenler sadece kişiler ve kurumlar değildir. Ülkemizin ekonomik geleceğini etkilemesi yanında toplumun erişmeyi hedeflediği refah ve mutluluk başarısı gecikmektedir. Tüm insanların bireysel veya toplumsal olarak bir ihtiyacını karşılayan faydasına hizmet eden tüm mesleklerin saygı görmeye değer ve itibarlı olduğunu düşünüyorum. Meslek seçimi yapacakların bu verilere bakarak ilgi duymadığı ve sevmediği meslekleri itibar sıralamasına, ekonomik getirisine veya başka sebeplerle seçmemeleri gerekir. Bu durum gelecek yıllarda mutsuz bir çalışma yaşamı kadar, istemeyerek yapılan bir meslekte verim düşüklüğü ve başarısızlıkla birlikte hizmet sunulan kişilerde de memnuniyetsizliğe sebep olacaktır. Bu sebeple; meslek tercihi, her ne kadar kişisel hak ve hürriyet gibi gözükse de topluma hizmet edilecek her meslek için doğru kişilerin seçilmesi ve işini hakkıyla yapabilmesi yönüyle milleti ve devleti de ilgilendiren çok önemli bir konudur. Covit-19 virüs salgını, dünya çapında milyonlarca insanın hastalanmasına yüzbinlercesinin ölümüne yol açmıştır. Halen etkisi süren salgın sebebiyle çalışma hayatı ve eğitim de olumsuz etkilenmiştir. Uzaktan eğitim, çevrimiçi/çevrimdışı internetten ve TV yayınlarıyla sürdürülmeye çalışılırken işbaşında uygulamalı yapılması gereken meslek eğitiminde daha çok sıkıntı yaşanmaktadır. Meslek sahibi olacaklar için salgının uzun süreceği gözönüne alınırsa uygulama derslerinin ve stajların bir şekilde telafi edilmesi konusu önemini korumaktadır. (*) Lütfi Sunar Doç. Dr., Türkiye Çalışma Hayatı ve Meslekler Araştırması, Toplumsal Yapı Programı, Medeniyet Üniversitesi, Eylül-2020, https://tyap.net/mediaf/Calisma_Hayati.pdf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...