25 Nisan 2021 Pazar

Eğitim ve İstanbul

İstanbul’da hayatı anlatacaksanız, 39 ilçesinde yaşayan 81 vilayetten, yakın geçmişte Osmanlı’ya bağlı eyaletlerden ve dünyanın dört bir yanından gelenlerin yaşamını anlatmalısınız. Bunların yanında Roma, Bizans, Türk ve İslam Tarihi ve Kültüründen de bahsetmelisiniz. İstanbul öyle bir yer ki, tarihiyle, coğrafyasıyla ve güzelliğiyle görenleri ve yaşayanları kendisine hayran bırakmıştır. Yüzyıllar boyunca bu güzel beldede tüm yaşananların tarihini yazmak kolay değil. Bu zorlu işe soyunmak da cesaret ve yetenekli bir ekip ister. Ancak bu iş çok zor da olsa bu büyük örneklem, her konuda her açıdan meraklılarına doğru ve yeterli bilgileri sağlayacak ve ortaya çıkacaklara verilen emeklere değecektir. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür A.Ş. ortaklığı ile hazırlanan “Antikçağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi” isimli eser, 2012 yılında 270 ilim adamınca kaleme alınmaya başlanan 363 makaleden oluşmaktadır. 2015 yılında 10 cilt, 5320 sayfada tamamlanan eserde harita, minyatür, gravür, resim, arşiv belgesi olarak 4 bin civarında görsel malzeme kullanılmıştır. Eserin 2019 yılında İngilizce tercümesi tamamlanmıştır. 08/12/2020 tarihinde https://istanbultarihi.ist/ adresinde internette açık erişimle yayınlanmaktadır. Antik Çağdan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi on üç ana bölüm halinde tematik olarak hazırlanmış. İlk bölümde “İstanbul’un Emperyal Dönüşümleri” ve Dünya tarihindeki yeri ortaya konmaya çalışılmış. Onları “Topoğrafya ve Yerleşim”, “Siyaset ve Yönetim”, “Demografi”, “Toplumsal Hayat”, “Dinî Hayat”, “İktisat, Ulaşım ve Haberleşme”, “Edebiyat, Sanat ve Kültür”, “Mimari”, “Eğitim, Bilim ve Teknoloji” bölümleri takip etmiş. Son bölümde hayatlarını veya hayatlarının büyük kısmını İstanbul’da geçirmiş kültür, sanat ve bilim adamlarıyla yapılan konuşmaları içeren “Hafızalardaki İstanbul” yer almış. İstanbul’un son 8500 yılının ele alındığı bu önemli çalışmanın dokuzuncu cildi, “Eğitim, Bilim ve Teknoloji” konusuna ayrılmıştır. Buradan itibaren sözü uzmanlara bırakarak eğitim için neler yazdığına özetle göz atalım. Cumhuriyet dönemi İstanbul’undaki eğitim faaliyetleri de bu çalışmada geniş bir şekilde değerlendirilmiştir. Bugün içinde barındırdığı elli yedi üniversite ve çok sayıdaki eğitim kurumlarıyla hakiki manada bir ilim-eğitim şehri olan İstanbul’un dünyadaki yerini anlayabilmek için son doksan yıllık tarihine dikkatlice bakmak lazım gelir. Hiç kuşkusuz Cumhuriyet dönemi İstanbul’unun eğitim ve bilim hayatını birkaç makale ile anlatmak kolay bir iş değildir. Zira üç imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul, Cumhuriyet dönemine, bunların, bilhassa altı yüz yıllık Osmanlı medeniyetinin mirasçısı olarak girmiştir. Bu mirasın en önemli unsurlarından biri, Cumhuriyet’i kuran nesli yetiştiren modern eğitim kurumlarıdır. Söz konusu miras, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında Türk eğitim sisteminin omurgasını teşkil etmiştir. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti’nin tevarüs ettiği Osmanlı eğitim mirasının önemli bir bölümü İstanbul’daydı. Kentin ülke eğitim sistemindeki başlıca rolü, orta ve yükseköğretim kademelerinde daha bariz hâle geliyordu. Nitekim 1923–1924 öğretim yılında Türkiye’deki özel ve resmî liselerin yarıdan fazlası, üniversite ve yüksekokulların ise tamamı İstanbul’daydı. Fakat hemen belirtelim ki İstanbul’un eğitim sistemindeki seçkin konumu, sahip olduğu eğitim kurumlarının sayısı kadar, onların niteliği ile ilgiliydi; çünkü ülkenin farklı kademelerdeki en iyi okulları da buradaydı.(1) İstanbul Maarif Eminliği esasen Maarif mıntıkaları ile birlikte kurulmuştur. 1926’da yürürlüğe giren Maarif Teşkilâtına Dair Kanun’a göre İstanbul Maarif Eminliği’ne bağlı iller; Kocaeli, Bursa, Bolu, Zonguldak idi… Cumhuriyet dönemi rejiminin eğitim sahasında en radikal reformları gerçekleştirdiği yıllarda İstanbul Maarif Eminliği, idaresi altındaki illerde yerel bir bakanlık gibi faaliyet göstermiştir… Merkeziyetçiliği devletin bölünmezliğinin güvencesi olarak gören Cumhuriyet dönemi rejimi, Maarif eminlikleri vasıtasıyla adem-i merkeziyetçi bir yönetim tecrübesi edinmiştir. Bakanlık merkez örgütü ile yerel idareler arasında bir ara birim olarak görev yapan Maarif eminlikleri; ülke genelinde de oldukça başarılı olmuştur. Ancak bazı mahzurları görüldüğünden 1931 de kaldırılmıştır… Bundan sonra Türk Eğitim Sistemi, bugüne kadar devam eden merkeziyetçi bir döneme girmiştir. Bu sistemde illerdeki eğitim örgütleri Millî Eğitim Müdürlüklerinin çatısı altında faaliyet göstermektedir. İstanbul İl Millî Eğitim Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı okul, öğretmen ve öğrencilerin yaklaşık 1/5’ine tasarruf ederek, sistemin en önemli taşra teşkilatını oluşturmaktadır. İstanbul’daki genel liseler farklı özellikler açısından sınıflandığında Osmanlı eğitim sisteminin izdüşümünü yansıtan bir dağılım ortaya çıkıyordu… İstanbul liselerinin önemi, yalnızca ülke lise çağ nüfusunun okullaşmasına katkı yapmalarından kaynaklanmıyordu. Daha da önemlisi, tarihî dokusu, büyüleyici tabii güzelliği ve ülkenin dünyaya açılan kapısı olması gibi nedenlerle ülkenin en cazip kenti olan İstanbul’daki liseler, kendilerine özgü sebeplerle de yüksek talep gören okullardı… Görkemli binaları, güçlü kurumsal gelenekleri ve seçkin öğretmenleri ile bu liseler; devletin kendilerine Cumhuriyet’in elit/münevver zümresini teşkil edecek yapı taşları olarak baktığı gençlere nitelikli bir formal eğitimin yanında, etkili bir informal eğitim ortamı da sağlıyordu. (2) Bugün dahi İstanbul’daki liseler ülkenin başarı sıralama sınavlarında iki milyona yakın öğrenciden ilk binlere giren öğrencilerin okuduğu köklü tarihi geçmişe sahip okullardır. Yakın tarihte bu okullarda çok sayıda ünlü yazar, şair ve devlet adamımız öğretmenlik ve yöneticilik yapmıştır. Yetiştirdikleri öğrencilerin de yurtiçi ve dışında özelde-kamuda ve siyasette önemli kişilerin yetişmesine zemin oluşturmuşlardır. Bugün yeniden profesör ve bakanlık yapmış kişilerin okul yöneticisi olarak görev yapmaya başlamasıyla farklı bir sayfa açılmıştır. Doğrudan üniversiteyle irtibalandırılmış, savunma sanayi gibi özel alanda nitelikli öğrenciler yetiştirmeye başlayan okullar açılmıştır. “…Bugünkü mesleki ve teknik eğitim kurumlarının temelleri Tanzimat’tan sonra atılmıştır. Midhat Paşa’nın Tuna vilayetinde korunmaya muhtaç çocukları meslek sahibi yapıp hayata kazandırmak amacıyla açmış olduğu erkek ve kız ıslahhaneleri, Türkiye’de örgün mesleki eğitim kurumlarının ilk örnekleri olarak kabul edilebilir. Bu okullar daha sonra sanayi mekteplerine dönüştürülmüştür…” Sultan II. Abdülhamid mesleki eğitimin gelişmesine büyük önem vererek, farklı alanlarda okullar açmıştı. Bu okullar o günkü devlet ve toplum ihtiyaçlarına göre şekillenmişti: Orman Mektebi, Bağcılık Mektebi, İpekböcekçiliği Mektebi, Ticaret Mektebi. Fakat Cumhuriyet’e kadar mesleki eğitimin öncelikli amacı, yetim ve öksüzler başta olmak üzere korunmaya muhtaç çocuklara meslek edindirmek olmuştu. Nitekim II. Abdülhamid’in İstanbul’da açtığı kısa ömürlü Darülhayr-ı Âlî ve Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde faaliyet gösteren darüleytamlara verilen isimler de bu bakışı yansıtıyordu. Bu arada imparatorluğun en gelişmiş/ünlü meslek okulu İstanbul Sultanahmet’teki Mekteb-i Sanayi idi. Bu yıllarda bazı vilayet merkezlerinde ve İstanbul’un birkaç yerinde kız sanayi mektepleri açılmıştı. Cumhuriyet’in kuruluşunu izleyen çeyrek yüzyılı aşkın zaman; mesleki ve teknik eğitimin şekillenmesinde etkili olabilecek kendine özgü koşullar/olgular nedeniyle ayrı bir dönem olarak ele alınabilir. 1926–1927 öğretim yılında İstanbul’da sadece 9 resmî mesleki ve teknik öğretim okulu 1937–1938 da ise 13 resmî orta dereceli mesleki ve teknik öğretim okulu bulunuyordu. Adı geçen okullarda 242 öğretmen görev yapıyor ve 2.214 öğrenci öğrenim görüyordu. Bu okullara dikkatle bakıldığında İstanbul’da kayda değer bir sanayileşmenin başlamadığı anlaşılır; zira bu okulların hiçbiri sanayi kollarından birine eleman yetiştirmeye yönelik değildi. 1949–1950 yılında İstanbul’daki orta dereceli mesleki ve teknik eğitim kurumlarının sayısı 36’ya çıkmış; bu okullardaki öğretmen sayısı 581’e, öğrenci sayısı ise 7.792’ye yükselmişti. İstanbul’da özel sektör ağırlıklı yatırımlarla sanayileşmenin ve buna paralel olarak taşradan göçün başladığı 1950–1970 yılları arasında mesleki ve teknik eğitimin gelişme hızı biraz daha arttı. Göç dalgalarının İstanbul’u yoğun nüfus baskısı altına aldığı, çocuklarını meslek okullarına göndermeyi onların geleceklerini güvence altına almak olarak gören ana babaların kentin varoşlarına büyük kitleler olarak yığıldığı 1970’li yıllardan itibaren bu okullara olan ilgi yoğunlaştı. Bu yıllarda sanat enstitülerinin meslek liselerine dönüştürülmesi, mezunlarına da üniversiteye gidebilme yolunun açılması mesleki ve teknik okulları daha cazip hâle getirdi. Ana babaların “Okuyamazsa elinde bir mesleği olur.” cümlesinde özetlenen tutumu, gençlerin bu okullara yönelmesinde belirleyici olmuştu. Gençler ve ailelerin gözünde bir programın değeri, mezun olduktan sonra edinilecek mesleğin sağlayacağı kazanç ve sosyal statü ile doğru orantılıydı. Bu yüzden okul kadar giril(ebil)ecek bölüm/program da önemliydi. Bu liselerin bir kısmının tarihî temeli Tanzimat’a kadar inmektedir. Bu çalışmada örnek olarak Sultanahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi ve Selçuk Kız Teknik ve Meslek Lisesi iki örnek kurum, Mesleki ve Teknik Eğitimin Öncü Liseleri başlığında incelenmiştir. Ancak günümüzde çok sayıda farklı niteliklere sahip öncü meslek liseleri bulunmaktadır. Birçoğunda döner sermaye işletmesi de çalıştırılmakta olup bakanlığın okul donatım malzemeleri özellikle de Covid-19 Pandemi döneminde acil ihtiyaç duyulan kişisel koruyucu sağlık ekipmanları ve dezenfektan üretimiyle örnek çalışmalarla kamuoyunda takdir toplamışlardır. Halen altmışa yakın okulda devam eden üretimle ihracaat da yapılmaktadır. Sektörü temsilen İTO-İSO ve MÜSİAD ile yapılan işbirliğiyle toplam üçyüzbeş okulun yüzdört’ünde proje uygulanmaktadır. Ar-Ge Merkezlerinin de kurulmaya başlandığı okullarda marka-patent çalışmaları da yürütülmektedir. Bugün Sultanahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi (Mekteb-i Sanayi [Sanayi Mektebi]) adıyla eğitime devam eden okul 4 Eylül 1868’de açılmış olup döneminde okulun giderlerini karşılamak için Galata Köprüsü geçiş ücretlerinin bir kısmı ile bazı emlakin kira gelirleri de tahsis edilmiş olması meslek liselerine verilen önemin bir göstergesi sayılabilir. Yine Selçuk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi adıyla eğitime devam eden okul 1879 yılında Kız Sanayi Mektebi [İnâs Mekteb-i Sanayisi] adı altında açılmıştır. 1922 yılında Çapa’daki yanan Derviş Paşa Konağı’nın yerine yapılan şimdiki binasına taşınmıştır. XXI. yüzyılda İstanbul’da eğitim denildiğinde kısaca denilebilir ki; iki kıtanın birleştiği yerde kurulmuş olan, dünyanın sayılı, Türkiye’nin ise hemen her bakımdan en büyük şehri olan İstanbul, eğitimde üniversite sayısının fazlalığı ile Türkiye’nin lideridir. İstanbul’da 13 devlet ve 44 vakıf olmak üzere toplam 57 üniversite bulunmaktadır. Bunların yanı sıra Hava ve Deniz Harp okulları ile herhangi bir üniversiteye bağlı olmayan 4 vakıf meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Türkiye’deki üniversitelerin yüzde 29,61’ine İstanbul ev sahipliği yapmaktadır. Yükseköğretimde eğitim gören öğrenci sayısı toplam 1 milyon bin 834’tür. 553 bin 203 öğrenci devlet üniversitelerinde, 440 bin 586 öğrenci vakıf üniversitelerinde, 8 bin 45 öğrenci ise vakıf meslek yüksekokullarında eğitim görmektedir. Yurtdışından çok sayıda yabancı öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. 2018 yılı verilerine göre İstanbul’da örgün eğitim veren 6 bin 792, yaygın eğitim veren 2 bin 311 olmak üzere toplam 9 bin 103 okul; 104 bin 87 örgün eğitim veren, 14 bin 674 yaygın eğitim veren olmak üzere toplam 118 bin 761 derslik bulunmaktadır. Bu okullarda 155 bin 39 örgün, 15 bin 371 yaygın olmak üzere toplam 170 bin 410 öğretmen eğitim vermekte; 3 milyon 97 bin 450 örgün, 551 bin 807 yaygın olmak üzere toplam 3 milyon 649 bin 257 öğrenci ve kursiyer eğitim görmektedir.(3) Bu eşsiz eserden başta öğrenci ve öğretmenlerimiz olmak üzere herkesin haberdar edilmesi ve faydalanmasını sağlamak adına eğitimde bir ilk olarak; İstanbul Dersi, İstanbul’u öğrenme arzusu duyan, tanıyan, seven ve koruyan, kültürünü yaşayan ve yaşatan, keşfetmek isteyen, sanatsal etkinliklere katılan, hoşgörü ile yaklaşan, İstanbul’a ilişkin duyguları güçlü bireyler yetiştirmek amacıyla İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilen bir projedir. İlköğretim birinci kademedeki 3, 4 ve 5. sınıflarda serbest etkinlikler ders saati kapsamında gerçekleştirilen “İstanbul Dersi” 2010-2011 Eğitim Öğretim yılında uygulanmaya başlanmıştır. Dönemin İl Milli Eğitim Müdürü Dr. Muammer Yıldız, ilk dersi Beşiktaş Şair Nedim İlköğretim Okulu’nda bizzat vermiştir. Bu derste; “İstanbul’u Tanıyorum, İstanbul’un Dünü, Bugünü, Yarını, Adım Adım İstanbul, İstanbul Benim Okulum, Sayfa Sayfa İstanbul, İstanbul’da Alışveriş, Kültür ve Sanatın Başkenti İstanbul, İstanbul’da Yaşıyorum ve Yaşayan İstanbul” olmak üzere dokuz tema işlenmeye başlanmıştır. Halen ortaokullarda seçmeli dersler içinde “Şehrimiz İstanbul” adıyla iki saatlik bir ders olarak bu faydalı uygulamaya devam edilmektedir. Birçok projenin aksine bu çalışma sisteme dahil edilerek nadir sürdürülebilir uygulamalara iyi bir örnek olmuştur. (1) Mehmet İpşirli, GİRİŞ: EĞİTİM, BİLİM VE TEKNOLOJİ https://istanbultarihi.ist/329-giris-egitim-bilim-ve-teknoloji?q=e%C4%9Fitim (2) Mustafa Gündüz / Cemil Öztürk, CUMHURİYET DÖNEMİNDE İSTANBUL’DA EĞİTİM https://istanbultarihi.ist/345-cumhuriyet-doneminde-istanbulda-egitim?q=e%C4%9Fitim (3) http://www.istanbul.gov.tr/universite-sehri-istanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...