Güven,
kelime olarak; korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma anlamları
taşımaktadır. Güvensiz bir hayatı düşünebilir miyiz? Hem iş hayatında hem de
özel hayatımızın her döneminde verdiğimiz kararların tümünde güven duygusuna
göre hareket ettiğimizi söyleyebiliriz. Şirketler bile birbiriyle ticaret
yaparken yazılı sözleşme imzalamış olsa da verilen sözün taahhüdün vaktinde
vaat edildiği şekilde yerine getirileceğini güvenir ve bekler. İnsanlar ve
kurumların güvendikleriyle iş yapmak istemesi doğaldır. İşverenler işe eleman
alırken çalışanına güvenebileceğine inanmak ister. İşe girecek olanlar da bu
işyerinde huzurla çalışacağına, emeğinin karşılığını alabileceğine ve kendisine
insanca muamelede bulunulacağına inanarak işe girer.
Şoföre
güvenir aracına biner seyahat ederken uyuruz. Aracınız varsa tamirciye ya da
servise tamir bakım için verirsiniz ve onlara güvenir aracınızı güvenle
kullanırsınız. Markaya güvenir güvenli gıda olduğunu düşünür satın alır
tüketiriz. Lokantaya gider yaptıkları yemeklerin sağlıklı olduğunu düşünür ve
yeriz. Doktora ve kararına güvenir yazdığı reçetedeki ilaçları içeriz ve
ameliyat masasına yatar vücudumuz üzerinde operasyon yapmasına izin veririz.
Kurumlara ve sitelere güvenlik personeli işe alır ona güvenir ve gece rahat
uyuruz. Şehirde devlet adına görev yapan emniyet güçleri yirmidört saat görev
başındadır böylece yolda, evde ve işyerinde güvenle yaşamı sürdürürüz.
Güvenin
toplumsal olarak oluşmasında kültürel normlar, yazılı olmasa da ahlaki değerler
ve kurallar etkilidir. Tüm bunlara rağmen hukuksal düzenlemeler ve cezai
müeyyideler de hazırlanır. Modern dünyada güvenebilmek geleneksel değerleri
terk ederek her işbirliğini yasal bir metne bağlayarak iş yapmaya çalışmak
anlamına gelmez. Bunun yanında kısa sürede güvenin tesisini kişi yada
kurumların yeterlilikler adına sahip oldukları belgelerde ararız.
Çalışma
hayatındaki insanlar arasında güven oluşması için öncelik uzmanlık yeteneğine
sonrasında ahlaki ve etik değerlere sahip olmak gerekir. Birbirine ve üst
yönetime tam güvenmeyenler bildiği mesleki bilgileri paylaşmaktan kaçınırlar.
Takım ruhunun oluşması ve organizasyonun işleyişinin hızlanması tamamen
insanların birbirine güvenmesine bağlıdır.
Güvenin
oluşması, gelişmesi ve korunması için belli zamanın geçmesi ve bu sürede belli
davranışların gözlenmesi gerekir. Güvensizlik, kuşku duymayı ve sürekli olumsuz
davranışlara odaklanmayı genele bütüne ve çoğunlukla olumlu olanı göremeyip
kaçırmaya yol açabilir. Bireyde güven konusundaki sıkıntıları genetik kodların
ötesinde ailede başlayan kültürel değerlerde ve uygulamalarda aramak
gerekmektedir.
İnsanın
kendine yönelik olarak bilgi, beceri ve düşüncelerine güvenmesine özgüven,
ilişki kurduğu insanlara güven, görev yaptığı veya hizmet alacağı kurumlara
karşı güven ve son olarak topluma ve sisteme karşı güven ile birbirini
tamamlayan ve insan hayatını kolaylaştıran güven vazgeçilmez bir olgudur.
Güvenin varlığı ve güçlenmesi aslında mutluluğa da etki eder.
Ülkelerin
ekonomik göstergelerine bakan piyasaların çeşitli ticari işlemleri yaparken
ülkenin siyasi toplumsal durumuna göre piyasalarda güvene göre alım-satımların
gerçekleştiğini ekonomi haberlerinde sıkça duyarız. Güven arttıkça alımlar ve
fiyatlar artarken, güvenin azaldığı durumlarda alımların azalıp satış ve
kaçışların olduğu ve fiyatların düştüğü gözlenir.
Toplumsal
güven azalmaya başladığında binalar etrafındaki duvarlar kalınların ve
yükselir. Alarm sistemleri, güvenlik kameralarıyla donatılır ve özel
personeller çalıştırılır. Trafik kurallarının işlemesi için konular ışıklar,
tabelalar ve çizgilere uyulmayacağı düşünülerek EDS sistemleri konulur.
Bunların hepsinin bir maliyeti vardır ve bütçelere getirdiği yükün
karşılanmasını gerektirir.
Yakın
geçmişte esnaf işyerinin kapısını kilitlemeden, tezgâhtaki mallarını toplamadan
sadece sahibinin olmadığını gösteren bir işaret bırakıp Cuma namazına giderdi.
Esnafın sözü senetti, sonrasından senetler protesto olmaya borçlar ödenmemeye
başladı.
Eskiden
babalar çocuklarını bir meslek öğrenmek için ustaya teslim ederken veya okula
kaydettirirken eti senin kemiği benim diyerek tembihlerdi. Bu tamamen kötü
davranılmayacağının bilindiği ve güvenildiği, sadece disiplini sağlamak için
karar almada yetki devri gibi düşünülürdü.
Özetle;
belli zaman diliminde oluşmuş, çeşitli olaylarla güvenilirliği belirlenmiş,
güveni hak eden ve layık olanlara güvenerek iş yapmak zamanı kısaltır,
maliyetleri azaltır ve kazançlı çıkmayı sağlar. Güven ihtiyacı giderilmiş
çalışanlarla oluşturulan bir ekibin performansı yüksek olur. Her boyutta yüksek
düzeyli güvene sahip bir ekip örgütün rakipleri arasındaki en önemli farkı
oluşturabilir. Kısa sürede birçok ticari bilgi sızdırılabilir ya da
kopyalanabilir ancak insan unsuru böyle değildir.
İki
genç yetişkin insan birbiriyle tanışır, anlaşır, sever ve birbirine kuşku
duymadan inanarak güvenir evlilik kararı alırlar. Çocukları olur, binbir
zahmetle yıllarca bakarak büyütürler. Çalışıyorlarsa küçükken kreşe, daha sonra
anaokuluna güvenerek en kıymetli varlıklarını emanet ederler. Vakti geldiğinde
bir ilkokula kayıt ettirir ve dört yıl boyunca sınıf öğretmenine emanet
ederler. Bu kararları verirken yine sorup soruşturulur, bilenlere danışılır ve
bu hizmetten daha önce faydalananlarla konuşulur. Gayet doğal olarak kişilere
ve kurumlara güvenmek isterler. Öncelikle çocukların can güvenliğinin ve
sağlığını güvende olmasını isterler. Sonrasında kaliteli bir eğitim hizmeti
alacağını düşünürler. Ancak yanlış bir kanaat olarak genellikle iyi okul uzakta
aranır. Binalar hep betonarme aşağı yukarı aynıdır. Kaldı ki fiziki ortamın
öğrenci başarısı üzerinde doğrudan etkili olduğuna dair kesinlik yoktur. Okul
yöneticileri ve öğretmenler kendi tayinlerini kendileri elektronik ortamda
isteyerek görev yapmaktadır. Kitap ve programlar da aynı olduğuna göre geriye
bir aile ve çocuk kalıyor. Hırslı ve iddialı ailelerin biraraya gelerek
çocukları üzerinde “veli zorbalığı” na varacak düzeyde baskı kurması,
çocukların ilgi ve yeteneklerine değil de kendi ideallerine göre yarış atı gibi
çocuklarını koşturmaları, eğitimde her şeyin not olduğunu zannederek
öğretmenlerin verdiği notları kendi aralarında watsap gruplarında tartışmaları
sonucunda pekiyi dolu karnelere sahip olmalarını başarı zannetmektedirler. Oysa
iyi eğitim ve derecelerle mezun olanların tümünün en iyi işlere gireceği, mutlu
ve başarılı olacağına yönelik bir garantileri bulunmamaktadır.
Günümüzde
kimi veliler, küçücük çocuklarının okulda, sınıfta gördüğü ve duyduğuyla
hareket ederek öğretmenleri, okulu ve eğitim sistemini acımasızca eleştirmektedir.
Küçük bir olayda hemen koşarak öğretmenden okul idaresinden hesap sormaya
kalkmaktadır. Kimi veli öğretmenin verdiği notu beğenmez, kimisi de çocuğuma
şöyle demişsin böyle bağırmışsın diyerek suçlamalarda bulunur. Bu davranışlar
başlangıçta masum hak arayışları gibi görülebilirse de devamında öğretmenlik
mesleğine, okula ve eğitim sistemine olan güvenin sarsılmasına ve kaybolmasına
yol açabilir. Bu konuda dikkatli davranmak gerekir. Öğretmen mesleğinin uzman
kişisi olarak bu konuda eğitim almış ve mesleğini profesyonel sürdüren kişidir.
Hangi durumda nasıl davranacağı hayatında hiç öğretmenlik yapmamış anne-babadan
daha iyi bilir. Vatandaş olarak hak arama yollarının kolaylaşması ve çoğalması
hemen her konuda eğitime müdahale edilmesini gerektirmez. Kaldı ki eğitim
sisteminin kendi içinde gerekli gözetim, rehberlik ve denetim mekanizmaları da
bulunmaktadır. lütfen güvenelim ve bırakalım herkes işini yapsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder