29 Şubat 2020 Cumartesi

YAZARIM ve İMZALARIM


YAZARIM ve İMZALARIM
Yazmaya başlamak için hiç kimsenin bilmediği duymadığı şeyleri yazmanız gerekmiyor. Herkes bir şeyler yazabilir ama yazar olamaz tabii ki. Gözünüz açık ya da kapalı hayaller kurabilir, hayallerinizi hatta rüyalarda gördüklerinizi yazıya dökebilirsiniz. Hayali karakterlere isimler verip aralarında yaşananları ve çevreyi tasvirleyerek roman diye yazabilirsiniz. Şiiri seviyorsanız, kafiyeli kafiyesiz istediğiniz konuda yazabilirsiniz. Hiç olmadı, hayat hikâyenizi ve anılarınızı yazabilirsiniz. Bu konuda kimse size karışmaz. Belki ciddiye alınıp eleştirilebilirsiniz. Belki de yaptığınız imla hatalarınıza takılabilirler. Bu bile ilk etapta iyi bir şeydir, en azından birileri yazdıklarınızı okumuştur. Yazmak suç ya da günah değil, yazın istediğiniz gibi ve istediğiniz kadar. Eğer kendinize güvenmiyorsanız ve yeteri kadar sabırlı değilseniz en iyisi siz yolun başındayken vazgeçin.
Bu arada gerçek kimliğinizle mi yazacaksınız yoksa bir kısım yazarların yaptığı gibi müstear isim mi kullanacaksınız. Bir işiniz ve göreviniz varsa yazdıklarınızdan dolayı sıkıntıya düşmekten korkmuyorsanız veya çevrenizdekiler tanıdık eş-dost ve arkadaşlarınız ne derler diye hakkınızda konuşmalarından rahatsızlık duymam diyorsanız kendi adınızla yazabilirsiniz. Yazdıklarınızı sosyal medyadan paylaşmayı düşünüyorsanız mayınlı bölgedesiniz demektir. Zira sosyal medyada gereksiz üç cümle yazıp birilerine sallarsanız görevinizden bile olabilirsiniz. İsterseniz gelin tekrar düşünün, bu çok riskli olabilir. Birkaç dakika içinde dünyanın her yerine ulaşacak yazdıklarınız. Siz beğeni ve olumlu/olumsuz eleştiri beklerken bir kelimenize cümlenize takılıp yanlış yorumlanabilirsiniz. Önünü arkasını okumadan, niyetinizi anlamaya çalışmadan cımbızla seçilebilir aradan yazdıklarınız. Kimi tuş, kimisi de linç etmek isteyebilir sizi/yazınızı. Tehlikeli sonuçları olabilir sizin için hepsi. En kötüsü de komik duruma düşürülebilirsiniz.
Yazarlık üzerine çok sayıda kitaplar da yazılmıştır. Nasıl yazar olunur? Yazı atölyeleri, kampları ve kurslarına mı katılmak lazım. Bunun da bir dershanesi var mı? Ya da özel dersler mi almalı? Bence hepsi mümkün. Yazar olmak için bir derdin ve nedenin olmalı bence. Neden yazar insan? Kime, kimlere hitap edecek, ne yazacak, neyi, nasıl yazacak ve kimler neden okuyacak yazılanları? Buna benzer onlarca soruya cevap verebilmeli yazar. Okumak ve yazmak planlı bir eylem olmalı sizin için. Belki de çok not almanız, karalamalar yapmanız gerekecek. Bilmediğiniz, uzmanı olmadığınız, iyice araştırmadan bilgi ve fikir sahibi olmadan özellikle sizi ilgilendirmeyen konularda yazmamak belki en doğrusu. Sosyal bilimlerde tek doğru, her zaman doğru olamayacağı için her konuda kesin yargılardan ve bir doğruyu genelleme yapmaktan uzak durmak iyi olur. Fikirlerinizi belirtmek için yazıyorsunuz ama sadece bunu dayatmayın okurlarınıza, aynı zamanda farklı bakış açılarından konuyu açıklayıp bilgilendirin onları. Bırakın son karar okurun olsun.
Sadece bilgilendirmek için yazacaksanız yazmasanız da olur çünkü arama motorları her soruya cevap veriyor birkaç saniyede. Zaten sizin yazdıklarınızı daha önce binlerce insan düşünüp yazmıştır belki de. Bir arının binlerce çiçekten kilometrelerce yol yapıp bir damla bal hazırlaması gibi okurlarınız zahmet etmesin diye siz de onlarca kitap ve binlerce sayfa okumalısınız birkaç sayfa yazı için.  Ben uğraşmayayım başımı da belaya sokmayayım nasıl olsa birisi yazar bende okur öğrenirim diye de düşünebilirsiniz. Sonra yazacaksınız da ne olacak ki. Size aferin diyen mi olacak? Yazdım diye yazar olduğunuzu mu sanacaksınız? Size yazar demeleri için basılmış, Kültür ve Turizm Bakanlığına tescil edilip bandrol almış bir kitabınız olmalı mı?
Niyet edip kağıdın, daktilonun veya bilgisayarın başına oturunca başlar asıl sorun. Başlamak çok mühim. Nereden başlamak lazım? Üç beş cümle yazınca biter mi kelimeler veya durur mu parmaklar? On parmak klavye kullanmasını bilmiyorsanız iki parmakla veya kalemle yazıp bilgisayara aktarmak zor gelebilir. Bazen ilhamınız yoğun ve hızlı gelirse yazacaklarınızı unutmak istemiyorsanız ses kaydı yapabilirsiniz. Hatta cep telefonunuzda konuştuklarınızı yazıya çeviren bir programı da kullanabilirsiniz. Eğer böyleyse bir süre ara verip okumaya devam mı etmeli? Yoksa ben okumayı sevmem okumadan araştırmadan yazmak istiyorum mu diyorsunuz. Hani hep deriz ya empati yapmak lazım ve kendine yapılmasını istemediğini karşındakine yapma diye. Siz okur olsanız yazdığınızı okur ve beğenir misiniz? Diye düşünüp yazmak biraz daha sizi savrulmaktan koruyabilir ve daha anlamlı işe yarar şeyler yazabilirsiniz.
Hadi bütün bunları aştınız ve yazdınız yazınızı hemen yayınlamayın bence. Bırakın yazınızı demlenmeye ve birkaç gün peş peşe yavaşça yeniden düşünerek okuyun yazdıklarınızı. Göreceksiniz ne kadar değişiklik yaptığınızı ve silgiyi ne çok kullandığınızı. Gereksiz kaç cümle kurduğunuzu görüp bazen kısalacak yazılarınız bazen de eksik bulup bir sürü ilaveler yapacaksınız. Bitti dediğinizde bile bitmemiştir yazı. Güvendiğiniz iyi bir okur tanıdık bulup okutun ve fikirlerini sorun derim size. Hatta yazdığınız konuda bilgili bir tanıdığınız varsa başlamadan önce arayıp/ziyaret edip sohbet edin ve bilgilenin göreceksiniz farklı bakış açılarını. Kişileri, kurumları ve gereksiz tarafları yazılarınızda hedef almayın ve konu edinmeyin ki başınız gerçekten belaya girmesin ve mahkemelere yolunuz düşmesin.
Şimdi benim için de bak yazar olmuş birde nasıl yazar olunur konusunda ahkam kesiyor diyorsunuzdur. Ben yazar değil adayım diyorum. On kadar kitabı olan yazar arkadaşım ilk kitabımın sosyal medyada tanıtım paylaşımlarım için iltifat amaçlı; “beni bile geçtin hocam bu konuda” deyince kendisine; “birinci kitap çıraklık, ikinci kitap kalfalık, üçüncü kitap ustalık olabilir siz yine de ustabaşı yanı başyazarımsınız” deyip yaşça da büyük olan meslektaşıma saygı da kusur etmedim. Siz de kendinize birçok idol yazar seçip onları takip ederek deneyim kazanmaya çalışabilirsiniz.
Herşeyi bitirdiniz bu kitaba bir de havalı bir isim lazım. Sonra sıra kitabı bastıracak bir yayınevi bulmaya geldi. Bakalım yayınevleri kitabınızı basmaya değer bulacaklar mı? Gerçi dijital dünyanın nimetleri bu alanda da işleri epeyce kolaylaştırdı. Özel bir tasarım çalışmanız yoksa yayınevinin grafikeri size bir de kapak tasarımı hazırlayacaktır. Eğer yeterli paranız varsa kitabınız basılabilir ama satın alınır ve okunur mu onu zaman gösterir. Çoğunlukla tanınmak için de epeyce masrafa katlanmanız gerekecek. Belki de benim gibi siz de çevrenizde etkili-yetkili ulaşabildiğiniz kişilere imzalayıp hatıra fotoğrafı çekilip hediye edersiniz. Bunun da birçok açıdan kolay olduğunu sanmayın.
Yazdığınız yazı türüne göre kendinize internetten bir site bulup site yöneticisinin kabul etmesi halinde yazılarınızı sitede yayınlatabilirsiniz. Tabii ki her sitenin kendine göre kuralları vardır bunlara uymak kaydıyla. Mesela www.egitimheryerde.net sitesinde yazar olabilmek için herkese açık ilan edilmiş kurallara göre; iki ayda bir düzenli yazmak, biçimsel yazım kurallarına uymak, en az dörtyüz kelime yazmak, eğitim sitesi olduğu için konuya uymak, sorumluluğun sizde ait olduğunu kabul etmek, yazılanların özgün olması, alıntı varsa kaynak ve dipnot belirtmek, Türkçe dilbilgisi ve yazım kurallarına uymak, editör incelemesinden geçebilmek gerekmektedir.
En kolayı kendinize blog oluşturup yazılarınızı yükleyip dijital âlemde yayına başlayabilirsiniz. Söz uçar yazı kalır demiş atalarımız ya. Şimdi kural değişti yazıyı da uçurabilir ve yok edebilirsiniz ama dijital âlemde yazdınız mı ayak iziniz artık dünyanın bir yerinde bir bilgisayarda mutlaka kalabilir.
Bu arada yazmayı unuttum, siz düzenli yazmaya başlamışsanız size yazma virüsü bulaşmıştır. Artık kurtuluşunuz yok, yazmadan duramazsınız. Yazmak için sürekli birşeyler bulursunuz. Hatta evliyseniz hele de çocuklarınız varsa yazayım derken birazda onların hakkı olan sosyal vakitlerden çalarsınız. Sonra da kitabınızın girişinde bir cümleyle onlara özür mahiyetinde teşekkür edersiniz. Kitabınıza basımı öncesi bir takdim yazısı ve önsöz de gerekiyor. Size ve çalışmalarınıza değer veren ya da konunun uzmanı hatırı sayılır birini bulup kitabını okuması, incelemesi ve hakkında bir şey yazması için rica edersiniz.
Kitaplarla aranız iyiyse kitap fuarlarından haberiniz vardır. Artık yayınevinden çıkmış bir kitabınız varsa ve yayıneviniz fuara katılıyorsa size de imza günü düzenleyebilirler. Sizin resminizi afiş hazırlayıp sosyal medyada paylaşırlar tabikî sizde paylaşabilirsiniz. İmza günü gelir çatar ve bir masanın başında kitaplarınız önünüzde kitabınızın okurlar tarafından fark edilip satın alınmasını ve imza için önünüze gelmelerini beklersiniz. Eğer haber vermişseniz tanıdıklarınız gelir ve kitabınızı beğenmese de hatırınız için alıp imzalatabilirler. Bu arada çok da beklentiye girmeyin imzaya geleniniz olmayabilir de. Yerel gazetede, sektörel dergilerde çıkan onlarca yazım ve ortak yazarlı kolektif “Eğitim Heryerde Seçkileri” kitabımdan sonra bağımsız tek yazarlı ilk kitabım olan “Altın Bilezik” için Dahi Yayıncılık, CNR Kitap Fuarında “İmza Günü” tertipledi. Sosyal medya hesaplarımdan herkesi davet ettim. İki farklı günde ikiyüzün üzerinde kitabı imzaladım. Güzel, farklı bir deneyim oldu. Kitap yazarı kitap başına telif ücreti olarak aldığı iki üç liranın peşinde değildir bence. Fuarda olmak, kitabı imzalamak, okurlarla buluşmak, kitabınızda yazdıklarınız hakkında konuşmak insana iyi geliyor.
Her mesleğin olduğu gibi yazarlığın da etik kuralları vardır. Bunları öğrenmeli ve dikkat etmelisiniz. Doğrudan bir kimseyi ve kitleyi hedef almadan ortaya yazın söyleyeceklerinizi, alan alır hissesini. Yazdıklarınız insanlığın hayrına ve faydasına olsun. Hani derler ya, “Ya hayır söyle ya da sus”. Sanat adına yazarım, beni kimse anlamasa da olur mu diyorsunuz? Bu da mümkün tabi tercih sizin. Eğitim adına konuşacak, tartışacak ve yazacak çok şeyin olduğunu düşünüyorum. Bunu da yine en iyi eğitim sistemi içinde çalışanların, öğretmenlerin ve akademisyenlerin yapacağına inanıyorum. Bizim dışımızdakilerin yazacaklarına da kulak kabartmalıyız, buna da ihtiyacımız var. Dışarıdan nasıl görünüyor ve anlaşılıyoruz? Bunun da eğitim sistemine ve biz eğitimcilere olan güven ve algının bilinmesi adına önemli olduğunu düşünüyorum. Sen de Yazabilirsin. Hadi kolay gelsin, kaleminiz kurumasın…

ÖĞRENCİ SAĞLIĞI VE OKUL GÜVENLİĞİ


ÖĞRENCİ SAĞLIĞI VE OKUL GÜVENLİĞİ
Okullarda öğrenci güvenliği deyince ilk önce aklımıza, okul binasının girişinde kocaman demir kapının ve ardında bir özel güvenlik personelinin bulunması, çevresindeki duvarların veya tel örgülerin sağlam, yüksek ve aşılamaz olması gelebilir. Ancak devlet açısından öğrencinin okul öğrenci servis aracına bindiği, okul binasına girdiği, okulda geçirdiği eğitim-öğretim süresi sonrasında tekrar servise binmesi ve evine/velisine teslimine kadar geçen süre içinde hem güvenliği hem de sağlığını korumak için çeşitli düzenlemeler yapmaktadır. Hatta okul dışında veli izniyle veya zorunlu gerçekleştirilen bayram, resmi tören, gezi, inceleme, program, toplantı ve her türlü etkinlik dahil olmak üzere öğrencinin okuldan çıkıp tekrar aynı şekilde okula dönmesine kadar sorumluluğun bilincinde olarak gerekli her türlü tedbiri almaktadır. Okul çevresinin de öğrenci sağlığını tehdit edebilecek her türlü tütün, alkol ve bağımlılık yapan zararlı maddelerden ve şüpheli şahıslardan arındırılmasını da yine devletin organları sağlamaktadır. Bazı okullarda sabit okul polisi ve okulları paylaşmış mobil okul timleri görev yapmaktadır. Yine okul içinde ve dışında başta akran zorbalığı olmak üzere her türlü şiddetten, bilişim ve iletişim yoluyla uğrayabileceği risklerden korunmasını da temin etmektedir.
Tüm işyerlerinde çalışanların ve hizmet alanların sağlık ve güvenliği için “İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre il ve ilçe müdürlüklerinde İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi (İSGB) kurulmuştur. Yine elli ve daha fazla çalışanı bulunan okul ve kurumlarda da bu birimin kurulması zorunludur. Bu birimlerde en bir kişi iş güvenliği eğitimi ve sınavlı sertifikası almış uzmanları çalışmaktadır. Az tehlikeli işyerlerinde her yirmi çalışan için bir ilkyardımcı görevlendirilmektedir. Bina ve eklentilerin İSG mevzuatına uygunluğu yetkili ekipler tarafından sürekli denetlenmektedir. Yönetmeliğine göre risk değerlendirmesi yapılarak varsa gerekli eksiklerin tamamlatılması sağlanmaktadır. Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri, Mesleki Eğitim Merkezleri ve Halk Eğitim Merkezlerinin atölye ve laboratuvarlarında mesleğin gereği olarak ayrıca özel tedbirler alınarak öğrenci ve kursiyerlerin korunması amaçlanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı, 2018/10 nolu “Okullarda Güvenlik Önlemlerinin Alınması”  konulu bir genelge yayınlayarak “sabotajlara karşı korunma, yangının önlenmesi, acil durumlara karşı hazırlıklı olunması” için yapılacakları ayrıntılı olarak belirlemiş ve görevlilere tebliğ etmiştir. Buna göre; “okullara giriş ve çıkışların kontrollü ve güvenli yapılması, okul ve çevresinin yeterince aydınlatılması, nöbet hizmetlerinin düzenli aksatılmadan yürütülmesi, tüm görevlilere talimatların yazılı olarak imzalatılması, okul ve eklentilerinde her türlü uyarı ve yönlendirme levhalarının asılması, acil durum planlarının güncel tutulması, ilkyardım ekipmanlarının bulundurulması, ısı-ışık ve havalandırma sistemlerinin standartlara uygun tutulması, çöplerin sıfır atık şartlarına uygun ayrıştırılması, risk grubunda olan öğrencilerin tespit ve takipleri, kamera ve alarm sistemlerini çalışır halde tutulması” için kimlerin ne gibi işleri görevleri yapmaları gerektiği detaylı olarak açıklanmıştır. Bilindiği üzere okullarımızda öğretmenler dönüşümlü olarak nöbet tutmaktadır. Nöbet, okulun eğitime başlamasından yarım saat önce tüm birimlerin gezilerek eğitim hazır olduğunun kontrolüyle başlayıp gün boyu koridor ve okul bahçesinde farklı öğretmenlerce öğrencilerin özellikle teneffüslerde gözlenerek olağanüstü durumlara müdahale edilir, ders bitiminden yarım saat sonra yine tüm birimlerin kontrolüyle sona erer. Öğrencilerin de okul içinde nöbetçi yapılarak gelen ziyaretçi ve velilerin kayıt altına alınması yanında bu yaşlarda bazı alışkanlıkları kazanması ve işleyişi öğrenmeleri sağlanmaktadır.
Anasınıfından lise son sınıfa kadar tüm kademe ve okul türlerinde her yaşta kullandığı tüm ortamların hijyenik olması, eğitim-öğretim araç gerecinin, yediği yemeğin ve içtiği suyun sağlıklı ve güvenli olması için gerekli tüm yasal düzenlemeler yapılarak gerekli takip ve denetimi de sağlanmaktadır. Okul kantinleri okulda kurulu komisyon haricinde Kaymakamlık koordinasyonunda Belediye, İlçe Tarım, İlçe Sağlık ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü temsilcilerinden oluşan bir ekip tarafından sürekli olarak denetlenmektedir. Bunun dışında Kantinciler Esnaf Odası da üyesi olan kantinleri özel bir yöntemle fiyat ve diğer yönleriyle kontrol etmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, Beslenme Dostu Okul Programı, Beyaz Bayrak İşbirliği Programı, Okullarda Diyabet Eğitim Programı, Okul Kantinin Satılacak Gıdalar ve Hijyen Yönünden Denetlenmesi, Gençlik ve Spor Bakanlığı İşbirliği Protokolü, Okul Sağlığı Hizmetleri İşbirliği Protokolü imzalamıştır. Tüm bu protokollerle birlikte okullarda ilgili öğrenci kulüplerinin aktif hale getirilerek tüm öğrencilerin beden, zihin ahlak, ruh ve duygu bakımından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, sosyal kültürel, sanatsal ve sportif alanlarda temayüz etmiş insan haklarına saygılı, topluma karşı sorumluluk duyan güçlü bir gençliğin yetiştirilmesi hedeflenmektedir.
Okul bahçelerinde tüm öğrencilerin katılımıyla itfaiye teşkilatları tarafından yangın söndürme tatbikatları düzenlenmektedir. Yine deprem ve afetler için okul binasının güvenli bir şekilde boşaltılarak başta öğrenciler olmak üzere güvenli alanlarda toplanmasının sağlanması için her yıl eğitim ve tatbikatlar yapılmaktadır. Afetler öncesinde hazırlık eğitimleriyle başta öğretmen ve personel olmak üzere öğrencilerin de kendilerini koruyabilmeleri ve çevresine yardımcı olmalarına çalışılmaktadır.
Otuz yıl öncesine giderek öğrenciliğimizdeki okul binalarını ve bu konulardaki durumu göz önüne aldığımızda şu andaki sahip olunan altyapının ve alınan önlemlerin çok ileri düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yangın tüplerinin heryıl sürekli kontrol ettirilmesi, merdivenlerde kaydırmazların konması, elektrik panoları önlerine lastik paspas konması, pencerelerin kilitlenebilir olması, sınıf kapılarının teneffüslerde sabitlenmesi, merdiven ve koridor boşluklarının filelerle kapatılması gerçekleştirilmiştir. Okul servis araçlarına kameralar, sensörler ve uzaktan takip sistemleri takılmaktadır. Okul servis aracı şoför ve hostesi evrak yönüyle yeterli hale getirilmekte, eğitimler verilmekte ve kolluk kuvvetleri yanında Servis Araçları İşletmecileri Esnaf Odası tarafından düzenli denetlenmektedir. Her okulda kamera sistemi, bazılarında mobeseye entegre sistemler, yangın alarm ve sigorta yapılmaktadır.   Daha sayamayacağımız onlarca düzenleme ve tedbirlerle tüm öğrencilerin sağlık ve güvenlik içinde eğitim-öğretime devamı sağlanmaktadır.
Alınan bunca tedbirlere rağmen milyonda bir bile olsa okullarda istenmeyen olay ve kazalara rastlanmaktadır. Okul giriş demir kapısının öğrenci üzerine yıkılması, okul öğrenci servisinin bahçede manevra yaparken çocuğa çarpması, okul servis aracında anaokulu çocuğunun unutulması, tuvalette lavaboya çıkan çocuğun lavabo kırılması sonucu ölümü, kantinde aldığı çikolata tüpünün kapağını yutarak hayatını kaybetmesi, okul sınıf penceresinden düşmesi veya atlaması, atölye veya laboratuvarda deney kazalarının olması, öğrencinin veya velisinin okulda okul müdürü, müdür yardımcıları, öğretmenler veya çalışanlarına fiziki saldırısı medya gündeminde yer alan nadir olaylardandır.
Bu olumsuz durumlar evde, işyerinde ve sosyal yaşamın her yerinde meydana gelebilirdi. Milyonda bir bile olsa kimsenin burnu kanamadan eğitim hizmetinin sürdürülmesi için bile eğitim şarttır. Okullar, öğrencilere sadece bilgi aktarımı yapılan yerler değil onları hayatın gereklerine hazırlayan çok yönlü işlevleri olan kurumlardır. Okulda öğrenilenler, kazanılan beceri ve alışkanlıklar sadece okul içinde değil hayatboyu gerekli olan önemli şeylerdir. Önce eğitim, önce insan sağlığı ve iş güvenliği! Halkın ve velilerimizin, Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere devletin tüm organlarının okullardaki eğitim-öğretimle birlikte sağlık ve güvenlik için yaptığı bunca işten haberdar edilerek sisteme güveni artırılmalıdır. Güvenin olmadığı yerde huzur ve mutluluk zor sağlanır. Güveni sağlamak zaman, emek ve sabır ister. Bir ihmal, düşüncesizce davranış veya kasıtlı bir hareketle bir anda yok olabilir. Güvenin azalması kişi ve kurumların her noktada denetime gereksinimi bu da her açıdan maliyetleri artırır.

EĞİTİM VE ETİK İLKELER


Okul, bugünün toplumunu inşa etmiş ve geleceğin toplumunu da değiştirip, geliştirebilecek ve şekillendirebilecek güce sahip (özeli de olsa) devlet kurumudur. Okul, bu güç ve önemini eğitim işlevinden almaktadır. Eğitim, insanın insanlığı bulmasına, meslek sahibi olmasına, topluma faydalı ve uyumlu birey olabilmesine destek olur. Öyleyse okul, insanlık için çok önemli bir kurumdur. Bu kurumda görev yapan başta öğretmenler, yöneticiler ve diğer tüm çalışanlar da bu önemde sayılmalıdır. Böyle önemli bir işin gereği gibi yapılabilmesi için Anayasa başta olmak üzere çok sayıda kanuni düzenlemeler yapılmıştır. Ülkemizde eğitimle görevlendirilmiş Milli Eğitim Bakanlığı ve teşkilatı bulunmaktadır. Kanun, tüzük, yönetmelik, yönerge ve genelgelerle (tümü birden mevzuat) tüm çalışanların görev, yetki ve sorumlulukları belirlenmiştir. Herkesin buna uyması zorunludur aksi halde çeşitli yaptırımlarla karşılaşırlar. Memuriyete ve öğretmenlik mesleğine girişte verilen eğitimlerde başta mevzuat yanında mesleğin etik kuralları da öğretilir. Etik kuralların neler olduğuna geçmeden etik ve ahlak kavramının tanımına gözatalım.
Etik, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin tümüdür. Başka bir ifade ile etik, insanlara ‘‘işlerin nasıl yapılması gerektiğini’’ belirlemede yardımcı olan kılavuz (rehber) değerler, ilkeler ve standartlardır. Etik, aynı zamanda bir süreçtir. Bu süreçte karar alırken ve uygulamayı yaparken, belirli değerlere bağlı kalınarak hareket edilir. Öte yandan etik, felsefenin ahlakla ilgilenen dalına da denilmektedir. Felsefenin bu dalı, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi kötü gibi açılardan araştırır. Etik davranış ilkeleri ile varılmak veya elde edilmek istenen amaç, devlette ve toplumda yolsuzluğu ve genel olarak yozlaşmayı önlemek ve dürüstlüğü hâkim kılmaktır. Etik, günümüzde çeşitli mesleklerin yürütülmesinde uyulması gereken değerlerin başında gelmektedir. Siyasette, yönetimde, yargıda, ticaret hayatında, tıpta, eğitimde, bilim, sanat ve basın-yayın alanlarında, etik ilke ve değerler ön plana çıkmaktadır. (1)
Eğitim uzun bir sürece sahiptir. Bu yüzden dünyadaki çoğu toplum, eğitim problemleriyle yüz yüze gelmektedir. Bu problemlerden biri de, eğitimin ahlaki ve etiksel boyutu ile yakından ilgilidir. Eğitimde etik, öncelikle ele alınması gereken bir konudur. Eğitim insanı yaşamı boyunca etkilemeye ve bir şekle sokmaya çalışır. Fakat etik, insanın Ne yapmalıyım? Nasıl yaşamalıyım? Sorularına vermeye çalıştığı yanıttır. Eğitim ve etik arasında bu anlamda zorunlu bir ilişki vardır. Etik, öğretmenler tarafından kullanılan yöntem ve tekniklerle yakından ilgilenir. Aynı zamanda öğretmenler tarafından kullanılan yöntem ve teknikler, öğrencilerin bilgi, beceri ve tutumlarını da etkiler. Bununla beraber bir öğretmen, bu yöntem ve teknikleri nerede, ne zaman, nasıl ve ne için kullanacağını iyi bilmelidir. Eğitim bilimi ve etik disiplinin temeli insandır. Bu, eğitim ve etiği birbirine yaklaştırır. Bu yüzden etik, eğitimin her kademesine müdahale edebilir.(2)
İnsanların ve toplumun olduğu her ortamda etik davranış söz konusu olabilmektedir. Sadece kamuda var olduğu zannedilen etik davranış ilkeleri, özel şirketlerde ve sivil toplum örgütlerince de geliştirilmiştir. Örneğin; Öncü Okul Yöneticileri Derneği de üyelerinin uymasını beklediği on ilke belirlemiştir. Bunlar; meslektaş etkileşimi, insan odaklılık, erdemlilik, öğrenci gelişimi odaklılık, sürekli gelişme, ayrımcılık yapmamak, bilimsellik, paylaşımcılık, şeffaflık ve katılımcı bir yönetimdir. Bunların yanında, dernek amaçlarına uygun davranmak, hizmet standartlarına uymak, hizmet bilinciyle hareket etmek, dürüstlük ve tarafsızlık, saygınlık ve güven, nezaket ve saygı, bağlayıcı açıklamalar ve gerçek dışı beyan gibi diğer kamu görevlileri için geçerli ilkelere de dernek üyeliğine kabulde imzalatılan etik sözleşmede yer verilmiştir. Ayrıca dernek bunu takip etmek üzere “etik kurulu” adıyla bir organ bile oluşturmuştur.   
Kamu Görevlileri Etik Kurulu, 25/05/2004 tarih 5176 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu başkanı, üyesi ve genel sekreterleri, mahalli idarelerdeki belediye başkanları ve üst düzey çalışanlar, genel müdür ve daha üst düzeydeki yöneticiler, tüm vali ve kaymakamlar bu kurulun yetki alanına girmektedir. Buna dayalı olarak Kamu Görevlileri Etik Davranış İlkeleri ile Başvuru Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik 13/04/2005 tarih 25785 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır. Tüm kamu görevlilerinin uyması gereken etik davranış ilkeleri; görevin yerine getirilmesinde kamu hizmeti bilinci, halka hizmet bilinci, hizmet standartlarına uyma, amaç ve misyona bağlılık, dürüstlük ve tarafsızlık, saygınlık ve güven, nezaket ve saygı, yetkili makamlara bildirim, çıkar çatışmasından kaçınma, görev ve yetkilerin menfaat sağlamak amacıyla kullanılmaması, hediye alma ve menfaat yasağı, kamu malları ve kaynaklarının kullanımı, savurganlıktan kaçınma, bağlayıcı açıklamalar ve gerçek dışı beyan, bilgi verme, saydamlık ve katılımcılık, yöneticilerin hesap verme sorumluluğu, eski kamu görevlileriyle ilişkiler ve mal bildiriminde bulunmaktır. Bu ilkeleri uyulması için personelin bilgilendirilmesi, etik kültürün yerleştirilmesi için eğitim verilmesi ve kurumlarda etik uygulamaları değerlendirmek üzere üst yönetici tarafından en az üç kişiden oluşan bir etik komisyonu kurulması öngörülmüştür.
Kurul tarafından hazırlanan “Etik Rehberi” nde; kamu hizmetleri, vatandaşların vergileriyle yerine getirilmektedir. Vatandaşlar, düşük maliyetli ve kaliteli hizmet alma beklentisiyle vergilerini kamu görevlilerine emanet etmektedir. Bu anlamda kamu hizmeti bir “emanet” tir. Kamu görevlileri, bu emanetin bilincinde olarak, kamu hizmetlerini etkin, verimli ve dürüst bir şekilde yürütmeli; görevlerini yerine getirirken ve takdir yetkilerini kullanırken mesleki etik ilke ve standartlara bağlı kalmalıdır. Bazı durumlarda, yasalar ve diğer hukuki düzenlemeler, bir kurumda ortaya çıkan ahlak dışı davranışların tanımlanmasında yetersiz kalabilmektedir. Böylesi yasal boşlukların bulunduğu “gri alanlar” da, karşılaşılan ikilemlerin çözümünde kamu görevlilerine yardımcı olacak etik ilke ve standartlar, en az yasalar kadar önemlidir. Yönetimde yozlaşma olgusu, halkın yönetime olan güvenini ortadan kaldırmaktadır. Savurganlık ve görevi kötüye kullanmanın devlet yönetiminde yeri yoktur. Bunların maliyeti, daha az ve kalitesiz hizmettir. Demokratik yönetim, halkla kamu görevlilerinin arasındaki güvene dayalıdır.
Milli Eğitim Bakanlığınca 2015/21 sayılı genelgeyle belirlenen “Eğitim-öğretim hizmeti verenler için mesleki etik ilkeler” her düzeydeki yönetici, öğretmen ve tüm eğitim personeline imza karşılığı duyurulmuştur.  Öğrencilerle ilişkilerde etik ilkeler; sevgi ve saygı, iyi örnek olma, anlayışlı ve hoşgörülü olma, adil ve eşit davranma, öğrencinin gelişimini gözetme, öğrenciye ait bilgileri saklama, meni psikolojik durumları yansıtmama, kötü muameleden kaçınmaktır. Eğitim mesleğine ilişkin etik ilkeler ise mesleki yeterlilik, sağlıklı ve güvenli eğitim ortamı sağlama, mesai ve ders saatlerine uyma, hediye alma, kişisel menfaat sağlama, özel ders verme, bağış ve yardım talebinde bulunmamaktır.
Eğitimcilerin kendi arasındaki ilişkilerindeki etik ilkeler; eğitimci, meslektaşları arasında ırk, dil, din, denk, cinsiyet, siyasi görüş ve aile statüsüne dayalı ayrımcılık yapmaz. Meslektaşlarına, öğrencilerle ilgili güven sarsıcı veya önyargılı yaklaşımlara neden olacak şekilde telkin ve yönlendirmede bulunmaz.  Meslektaşları ile ilgili edindiği bilgilerde gizliliğe riayet eder. Öğrencilerin huzurunda ve değişik ortamlarda meslektaşları aleyhinde söz söylemez, olumsuz söz ve davranışlardan kaçınır. Meslektaşları ile öğrencilerin kaliteli bir eğitim-öğretim hizmeti alması için işbirliği yapar. Bu süreçte karşılaştığı sorunları okul yönetimi ile paylaşır.
Veliler ile ilişkilerde etik ilkeler; eğitimci, öğrencilerin sosyal, fiziksel, duygusal, kültürel, ahlaki, manevi ve düşünsel açıdan gelişimlerini sağlamak, beceri ve yeteneklerini ortaya çıkarmak için velilerle iyi iletişim kurar. Çocuklarıyla gerektiği gibi ilgilenmeleri konusunda velileri yönlendirir. Veliler arasında ırk, dil, din, renk, cinsiyet, siyasi görüş ve aile statüsüne dayalı ayrımcılık yapmaz.
Okul yönetimi ve toplum ile ilişkilerde etik ilkeler; eğitimci, öğrencilerin kaliteli bir eğitim-öğretim hizmeti almasını sağlamak için okul yönetimi ile işbirliği yapar. Bu süreçte karşılaştığı sorunları yetkili birime bildirir. Kurum kaynaklarını etkili, verimli ve tutumlu kullanır. Topluma karşı pozitif ve aktif rol sergiler, sorumlulukların yerine getirerek örnek olur.
Okul yöneticilerinin, öğretmenler, öğrenciler ve veliler ile ilişkilerinde etik ilkeler ise; okul yöneticileri, eğitim ve öğretimin sağlıklı ve güvenli bir ortamda yapılabilmesi için gereken önlemleri alır. Kurum kaynaklarının etkin, verimli ve tutumlu bir şekilde kullanılmasını sağlar. Öğretmenler, öğrenciler ve veliler arasında ırk, dil, din, renk, cinsiyet, siyasi görüş ve aile statüsüne dayalı ayrımcılık yapmaz. Öğretmenler, öğrenciler ve velilerin okulda yaşanan sorunları açık bir şekilde ifade etmesine imkan verir, sorunlara çözüm üretme konusunda gayret gösterir. Öğrencilerin eğitim ve öğretimiyle ilgili olarak velilerle olumlu ve sürekli iletişim kurar. Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde öğretmenler arasında eşitlik, tarafsızlık ve liyakat ilkelerine riayet eder.
Eğitim ve okul ile ilgili olarak özellikle okula kayıt-karne dönemlerinde ve öğretmenler gününde topluma daha çok olumsuz davranışlar ve olaylar gündem yapılarak yansıtılmaktadır. “Kötü haberler kanatlı, iyi haberler kör ve topaldır” der anonim bir atasözü. Bu sözden, iyi şeylerin yavaş duyulup ve yayıldığını, kötü haberlerin ise çok hızla ulaştığını anlıyoruz. Eğitime gönüllü bağış ve katkının yanlış uygulanması ve yorumlanması, öğretmenler gününde veya özel günlerde öğretmenlere hediye verilmesinde ortaya çıkan nadir görülebilen durumları genele yansıtmamak gerekiyor. Aksi halde insanların eğitim kurumlarına ve sistemine olan güvenin zedelenmesine, azalmasına ve kaybolmasına sebep olunabilir ki bunun sonuçlarının telafisi oldukça zordur. Bu güveni koruyabilmek için her düzeydeki eğitim yöneticisinin şeffaf, hesap verebilirlik ve adalet ilkesinden ayrılmaması gerekiyor. Bir kurumda yıllık olarak ödüllendirilecek personelin belirlenmesinde paylaşılmış net kriterler belirlenmediyse, ödül alanlar herkese açıklanmıyorsa çalışanların yönetime olan güveni sarsılır. Bu konuda örnek bir çalışmayı Kadıköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, "Kadıköy Eğitim Çalışanları Performans ve Ödül Değerlendirme Kriterleri" adıyla hazırladığı yönergeyi ve değerlendirme kurulunca süreci yürütmesi takdire şayandır.
Çocukluk dönemini yaşayan öğrencilere etik konusunda herşeyi öğretmeye çalışmak yerine onlara yetişkin olarak söz ve davranışlarımızla iyi örnek olabilmeliyiz. Etik davranmak, insana doğumdan geçen genetik özellikler yanında yetiştiği aile ve toplumun kültürel değerleri yanında eğitim sayesinde gelişebilecek bir süreçtir. Gelişmiş toplumların sosyal bilinç düzeyi de yüksek olduğu kabul edilir. Kanunlar yanında yazılı ve yaptırımı olmayan toplumsal kurallara uyum daha fazladır. Herşeyin hukuki düzenlemeyle sınırlandırılması ve şekillendirilmesi çok mümkün değildir. Okulların etik olmaması ve çalışanlarının da etik davranmaması söz konusu bile olmamalıdır. Toplumun fertlerini eğitimle yetiştirmeye çalışan bir kurumun etik olduğundan şüphe bile edilmemelidir. Okullar, etik konusunda da diğer kurumlara güvenli örgüt ve organizasyonlar olarak öncü ve model olmalıdırlar. Bunu sağlayacak olanlar da etik liderlik vasıflarına sahip eğitim yöneticileridir. Yöneticilerin kendilerince geliştirdikleri bir “etik pusula”sı olmalıdır. Karar anında ne yapılması gerektiğini bilmek liderlik zekasına, en “doğruyu-iyiyi-güzeli” bulup seçmek ve yapmak ise etik zeka yeterliliklerine sahip olmayı gerektirir.
(1)     Etik Rehberi, Kamu Görevlileri Etik Kurulu, http://etik.gov.tr/etik_rehberi.pdf, s. 11-14,  E.T. 09/02/2020
(2)     S. ILGAZ ve T. BİLGİLİ, Eğitim ve Öğretimde Etik, Year 2006, Volume 0 , Issue 14, Pages 199 – 210, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/31533, E.T. 08/02/2020

ÇOCUK VE MERAK


ÇOCUK VE MERAK
Milli Eğitim Bakanlığınca yayın hayatına kazandırılan Ya/Da dergisinin Ocak-Şubat 2020 tarihli ikinci sayısında “merak” konusu ana tema olarak belirlemiştir. Merak konusunda yazılanları okuyunca açıkçası bu konuya bende meraklandım. Çocuklara yönelik çalışma yapanların daha iyi bildiğini zannettiğim bu konu, eğitim-öğretim açısından da hayli önemli. Öğretmenlerin de özellikle bu konuya dikkat etmesi gerekiyor. Çocukken hepimizde varolan merakla başlayan ve hayal kurmayla devam eden güzel bir duygu merak. Merak, her insanda bir miktar da olsa yaradılıştan gelen bir özelliktir. Ben hiçbir şeyi merak etmezdim hala da etmiyorum diyebilmek iddialı olsa gerek. Daha çok görmediğini, bilmediğini ve çözemediğini merak ediyor insan. Çoğunlukla dünya dışı yaşam, dünyanın bilinmeyen yönleri, uçak gibi metal yığını nasıl uçuyor, ses ve görüntü nasıl iletiliyor gibi konular hepimiz tarafından merak edilegelmiştir.
“Kelime anlamı olarak Ahmet Vefik Paşa’nın Hehçe-i Osmani sözlüğünde (1876) merak, “sorgulayarak anlama karşılığının yanında delilik, bir şeye aşırı düşkünlük, tutkun olma, üzüntü, keder gibi anlamlar da taşıyor. İlginçtir, zamanla şimdiki “bir şeyi anlamak ve öğrenmek arzu ve gayreti” anlamlarını kazanmıştır. Yerleşik ahlak kurallarına, özel hayatın gizliliğine, insan saygısına aykırı meraktan kaçınmak gerekir. Öyleyse merakımızı güzelleştirmeyi, inceltmeyi, insanlığa, bilime, sanat, ahlaka katkıda bulunacak biçimde canlandırmayı öğrenmemiz gerekli. Merakımızı ahlak ve estetik alanlarında yüksek değerleri yaşamak amacıyla yönetebilmeyi başarabilmeliyiz. Merakımızı yönetemediğimizde merak gücünü yitirir, ya geçici hevese dönüşür ya da etik veya estetik değerlerden yoksun kalır. Amaç; merakı bir anlama, eleştirme, keşfetme, icat etme sürecinin sürekli bir öğesi yapmaktır.” Diyor Kontrolsüz Merak isimli yazısında Ahmet İNAM. (1) Demek ki; merak duygusu ve kabiliyetinin insanın kendisi tarafından olumlu yönde kullanılması gerekiyor. Aksi yönde davranışların toplumda hoş görülmeyeceği, önce ayıplanma, kınama hatta cezalandırmaya varan yaptırımları olabileceğinin ailede ve okulda öğretilmesi gerekmektedir. Eğitim öğretimde tüm öğrencilere kazandırmaya çalıştığımız “bir şeyi anlamak ve öğrenmek arzu ve gayreti” kişinin kendisinin yapması gereken ve sonucunda kazanım elde edebileceği bir çabadır.
Çocuk kitabı yazarı Sevim AK, “Merak ya da soru sorma ihtiyacının okullaşmayla azaldığını derslerde sorulardan beklenen tek doğru yanıtın düşünme becerisini ve merak duygusunu körelttiğini, büyürken uçsuz bucaksız hayallere de veda edildiğini ve gerçekliğin kadar hayal kurman ve ayaklarının yere basmasının istendiğini” yazıyor. Sınıf ortamında tüm öğrencilerin merak ettiği herşeyi sorabildiğini iddia etmek zor tabikî. “Acaba arkadaşlarım bana güler mi?” “Öğretmenim kızar mı?” gibi endişelerle sınıflar yükseldikçe ben de azaldığını zannediyorum.

Ben çocukken büyüklerin kendi aralarındaki sohbetlerinde adı geçen tarihi siyasi olay ve kişileri çok merak eder, fırsat bulursam bir başka büyüğüme sorardım. O günün şartlarında ansiklopedilerden bu konularda bilgi edinmeye çalışırdım. Yaşım büyüdükçe bulunduğum sosyal ortamlarda konuşulan konularda az da olsa bir fikrim yoksa bunu kendim için bir eksiklik kabul eder, ilk fırsatta da araştırıp merakımı gidermeye çalışırdım. Bu itibarla televizyondaki tartışma programları, değişik görüşteki insanların anlatıları da oldukça ilginç gelirdi. Yine radyoda her gün aynı saatte yayınlanan “arkası yarın” hikâye ve tiyatro eserlerini acaba sonu nasıl bitecek yarın ne olacak diye merakla bekler ve dinlerdik. O dönemde moda olan fotoromanlar (fotoğraflı küçük cep romanlar) daha çok kadınlar, kovboy tarzı resimli küçük kitapçıklar batı macera klasiklerini acaba sonunda ne olacak diye eline alan bitirmeden bırakmazdı.
İstanbul Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Psikolog Gamze İnan Kaya; “Öğrencilerin meraklarının nasıl yeşertileceği sorusu eğitimcilerin zihnini meşgul eden bir konudur. Öğretmenin öğrencilerini akademik gelişim özellikleri ve kişisel ilgileri açısından tanıma düzeyi arttıkça onların merakını tetikleyebilecek içerikleri sunma ve zorlandıkları noktalarda çaba harcamalarını destekleme şansı da artar. Merak uyandırıcı bir öğrenme ortamının, ileriye dönük gelişmiş ilgileri oluşturmada başlatıcı rolü vardır… Çünkü ilgi duyulan bir konuya daha fazla dikkat yöneltilmekte, konu ile ilgi harcanan çaba artmakta ve derinlemesine öğrenmeyi sağlayan öğrenme stratejileri burada daha fazla kullanılmaktadır.” Öğretmenlerin merak konusuna önem vermesi gerektiğini belirtiyor dergideki yazısında. Öyleyse eğitimle ilgili her konuda çocuğun meraklandırılması ve merakın canlı tutulması öğrenmeyi öğrenmeyle birlikte oldukça önem arzetmektedir.
Merakı felsefenin konusu olarak ele alıp çalışmalar yapan, dünyada merak üzerine yayımlanmış ilk felsefe kitabının yazarı İlhan İNAN ise  “Merakın sınırları dilin sınırlardır; dil gelişmeden merak gelişemez, çocuk ne kadar çok kavrama sahipse o kadar çok soru sorabilir. Bir sınıf ortamında öğrenciler aynı anda aynı şeyi merak ettiklerinde orada fazladan bir enerji doğuyor. Bu çok değerli bir şey, bunu sağlayacak eğitim modelleri ve ortamlarının gelişmesi çok önemlidir” diyor. Merakın artmasını başta anadilin iyi bilinmesi ve olabildiğince çok okumanın faydalı olacağına vurgu yapmaktadır.
Meraklı Bir Akıl kitabının yazarı Brian GRAZER, “Gişe rekoru kıran ödüllü filmler yapmamda bana ilham veren en önemli şey merakımdı. Zaman zaman merakım başıma iş açsa da hiç vazgeçmedim. Merak insana verilmiş bir süper güçtür, bu nimetten nasıl yararlanacağınız tamamen size kalmış bir şey. Sürekli canlı da tutabilirsiniz, kış uykusuna da yatırabilirsiniz.” diyerek merak denen şeyin Allah’ın insana verdiği, canlı tutularak yararlanılması gereken nimet olduğunu hatırlatmaktadır.
Kuran-ı Kerim’in ilk hitabı “oku” emridir. İnananlar, yerin ve göğün yaradılışı, tabiat olayları hakkında, kısacası varlığın her boyutu üzerinde düşünmeye davet edilmişlerdir. Peygamberlerin mesajının özü bilgidir. Hz. Peygamberin öğretisinin temelinde de “bilgi” vardır. İslam Dini ’nde, ilim öğrenme konusunda kadın ve erkeği ayırt etmeksizin ikisine de aynı sorumluluğu yüklemiştir. (31 Ocak-Diyanet Takvimi)

Eskiler “Bilmemek ayıp değil sorup öğrenmemek ayıp” diyerek merak edip sormak ve öğrenmenin doğru ve gerekli olduğunu anlatmaktadır. Hülya Ağın Haykır, Merak Atasözleri kitabında; “İnsan anadan, başarı meraktan doğar. Merak edenler aya, etmeyenler yaya. Merakın sonu icattır. Merak eken, bilim biçer. Merak yaşken gelişir. Fazla merak cehaleti öldürür. Meraklanan baş yosun tutmaz. Merak beynin gıdasıdır. Merak bütün ilimlerin anasıdır. Merak eden yaşlanmaz. Hezarfen’i uçuran biraz kanat, biraz merak. Meraklı kuş Kaf Dağını bulmuş.” Atasözleri içinde benim için en önemli dikkatimi çeken ise “Merak uyandıran bir öğretmen bir nesil kurtarır.” sözü “öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” atasözüyle bütünleşen söz olmuştur.

Belgesel araştırmaları yapanlar; doğayı, canlıları ve tabiat olaylarını merak etmişler hayatlarını bu uğurda adayarak yıllarca gözlemler yapmış bilimin gelişmesine katkı sağlamışlardır. Merak, merak edilenin öğrenilmesiyle biteceği sanılır ancak bilinenler çoğaldıkça ne kadar çok şeyin bilinmediği ortaya çıkmakta ve merakın alanı daha da genişlemektedir.

Çocukların sorduğu sorulara “Saçma, gereksiz, ne biçim soru, şimdi sırası mı?” gibi olumsuz yargılarda bulunmadan sabırla yaklaşılmalı ve elden geldiğince ilgi gösterip cevaplanmaya çalışılmalıdır. Yetişkinlerde bile her fikrin ve eleştirinin özgürce söylenmesini temin etmenin önemi çeşitli konularda yapılan toplantılarda ilk açıklanan kurallardandır. Bu ortamı sağlayabilmek için farklı fikir paylaşım teknikleri geliştirilmiştir. Hatta soruların/fikirlerin küçük kâğıtlara yazılarak panolara yapıştırılması sonrasında kategorize edilerek kimin söylediği belirtilmeden açıklanmakta ve oylanmaktadır.
Merak konusunda başta evde anne-babalar, okullarda öğretmenlerimiz çocuklarda merakın yeşermesi için onları cesaretlendirmeye, yüreklendirmeye ve hiçbir olumsuz etki altında kalmadan sorular sorabilmesine ortam sağlamalıdır. Bunu yapabilmek için belediyeler ve sivil toplum örgütleri de okullarla işbirliği yaparak projeler üretmelidir. Kamplar organize ederek merak atölyeleri açmalı, çeşitli etkinlik ve programlarla kişisel merakın kolektif hale getirilerek eğitim-öğretimde motivasyona katkı sağlanmalıdır.

Kaynak: MEB Güncel Eğitim Dergisi, Ya/Da Dergisi, Ocak-Şubat 2020, 2. Sayı, MEB Basımevi, Ankara

16 Şubat 2020 Pazar

ST ENDÜSTRİ RADYO' da PROGRAMIM


AKILLI TEKNOLOJİK UYGULAMALAR
KONULU
KOBİLERİN RADYOSU ST ENDÜSTRİ RADYO PROGRAMIMIZ
https://radyo.stendustri.com.tr/mesleki-egitim-uzmani-erol-demir-endustri-4-0-ve-dijital-donusum/
14 Ocak 2020 – Salı / saat: 16.00 / Altunizade-İSTANBUL
Dr. Nadir ÇOMAK ve Hasan AKKAYA 'nın hazırlayıp sundukları akıllı teknolojik uygulamalar programı başlıyor.
Dr. Nadir ÇOMAK- ST Endüstri Radyonun kıymetli dinleyicileri yeni bir akıllı teknolojik uygulamalar programından hepinize Merhaba, (ben Dr. Nadir çomak, Ben Hasan Akkaya, Ben Erol Demir.) Erol Demir bugünkü konumuz, Erol Demir kimdir? kıymetli Erol Demir Kendini tanıtabilir mi?
Erol DEMİR – Erol Demir, 1967 yılında Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde doğdu. Evli üç çocuk babasıyım. Esnaf ve zanaatkâr bir ailenin çocuğuyum. Çocukluğumda üç meslekte çıraklık yaptım. Sanat okulu mezunuyum. (Sanat Okulu mezunu ve mesleki eğitimde de katkı üretmeye devam ediyorsunuz.) Evet, Birkaç yıl aile işletmesinde esnaflık yaptım öğretmen olmadan bir yıl önce sektörde kalite kontrollü olarak çalıştım daha sonra Hakkari'de öğretmenliğe başladığım Halk Eğitim Merkezi, Endüstri Meslek Lisesi ve Çıraklık Eğitim Merkezinde her kademede öğretmen müdür yardımcısı okul müdürü daha sonra İlçe Milli Eğitim şube müdürü olarak göreve başladım. Memleketim Kocaeli Gölcük'te ve 2007 yılında İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğüne mesleki Eğitimden sorumlu şube müdürü olarak çalışmaya başladım. Altı buçuk yıl boyunca İstanbul'da Meslek liselerinden sorumlu şube müdürü olarak görev yaptım. görev yaptığım süre içerisinde İstanbul Ticaret Odası İstanbul Sanayi Odası MÜSİAD gibi sektörün önde gelen STK’ları ve üniversitelerle ortak işbirliği mesleki eğitim faaliyetleri yürüttük. Halen Bakırköy İlçe Milli Eğitim şube müdürü olarak çalışmaya devam ediyorum. Eğitim Üzerine yazılarım kitaplarım ve çalışmalarım var.
Dr. Nadir ÇOMAK - Teşekkür ediyoruz Erol Bey kendisini çok güzel tanıttı. Kıymetli dinleyiciler bugün endüstri 4.0 dijital dönüşüm konusunda konuşmaya devam edeceğiz. Eğitimde dijital dönüşüm uygulamaları endüstri 4.0 uygulamaları nasıl gidiyor? mesleki eğitimde bu dönüşüm nasıl gidiyor, mesleki eğitim dijital dönüşüme hazır mı? bu konuda güzel bir söyleşi olacağını ümit ediyorum. Erol Bey'in altın bilezik isimli meslek, meslek mesleki eğitimin kalbinin nasıl attığını enerjisini nasıl çoğaldığını ve güzel uygulamaları anlatan bir kitabı da var. Yeri geldikçe altın bilezik kitabından anekdotlar da alacağız. Hasan Bey eğitimde dijital dönüşüm nasıl gidiyor mesleki eğitim dijital dönüşüme hazır mı? Erol beye neler söylemek istersiniz?
Hasan AKKAYA - Erol Bey aramıza hoş geldiniz.
Erol DEMİR -  Hoş buldum Teşekkür ederim.
Hasan AKKAYA -  Ben yıllar önce gençlik yıllarında daha çocukluk yıllarımda aklıma hep soru takılırdı. Meslek Lisesine girmek sınavla imtihanlaydı. İmtihanda böylesi dereceye giren akıllı arkadaşlar Meslek Lisesine girerdi fakat üç dört yıl sonra mezun olup çıktıklarında hiçbir üniversiteye kayıt yapamazlardı. Ama o zamanlar Meslek Lisesi mezunu arkadaşların hepsi bir sanayide veya bir meslek dalında bir boşluğu dolduruyordu. Aradan yıllar geçti Meslek Lisesi bu senelerde sınavla girilen ama bu sürede en sondaki arkadaşların girdiği dolgu yeri haline geldi. Fakat benim gördüğüm kadarıyla meslek liseleri özellikle Fatih Projesi başlangıcıyla beraber bir önem kazanmaya dijital dönüşümün altyapısındaki ara eleman alt eleman ve bununla beraber toplumun kalitesi hakkında çalışmaları hakkında bir yapı olması gerekiyordu. Bu konularda acaba Meslek Liselerinde bir gelişim var mı? Meslek liseleri bizi geleceğe taşıyabilecek mi? Nasıl görüyorsunuz Hocam bu konuda bize bilgi verebilir misiniz?
Erol DEMİR - Hasan Bey çok güzel bir noktaya temas ettiğiniz. Ben de sizin gibi 1985 yılında Meslek lisesinden mezun oldum ve bu okula girerken sınava girdim. Çünkü meslek liselerine okutabileceği öğrenciden daha fazlası müracaat etmekteydi. Günümüzde TEOG'la tüm öğrenciler meslek liseleri de dahil olmak üzere herkes sınavla ve notla okullara yerleştiriliyordu. Ancak LGS sistemi sonrası artık adrese dayalı yerel yerleştirme ile bu okullarımız öğrenci alıyor. Önemli olan öğrencinin düşük notla girmesi değil öğrencilerin bir mesleği sevmesi ve uygun olan mesleği seçmesidir. Uygun olan bir mesleği seçen ve mesleğini seven öğrenciler mezun olduktan sonra o günlerde olduğu gibi bugün de bence sektörün aradığı nitelikli eleman olarak her zaman el üstünde tutulup iş bulabilir diye düşünüyorum.
Dr. Nadir ÇOMAK - Olabilir derken Erol Bey değişen bir dünya var. Dünya dinamikleri değişiyor teknoloji hızla gelişiyor ve rekabeti artırabilmek için hızla ve çevik bir şekilde entegre olmanız lazım. Rekabet edebilmeniz için kendinizi geliştirmeniz lazım, gelişen teknolojiler bizi rekabette güçsüz duruma düşürüyor. Artık yüzyılda olan gelişmeler iki yılda olabiliyor dünya farklı bir dönüşüm ve değişim zamanında. Gençlerimiz bu değişimi bu dönüşümü nasıl yakalayacak? Mesleki eğitim bu dönüşüme hazır mı? Almanya'daki endüstri 4.0 açıklandıktan sonra Japonya dedi ki toplum 5.0 istiyorum. İnsan da var, fakirliği azaltmam gerekiyor duygulara dokunmam gerekiyor yaşlıları rahat ettirmem gerekiyor yalnız ölümler vakası var. İnsanlar yalnızlıktan ölüyor günler sonra bir ay sonra iki ay sonra bulunabiliyor. Evet, teknolojik değişim ve dijital dönüşüm. Fakat bu hızı nasıl yakalayacağız? gencimizi ve yaşlımızı nasıl entegre edeceğiz hadi yaşlımızı entegre ederken genç nüfusumuzu nasıl motive edeceğiz, nasıl entegre edeceğiz, bu dönüşümü nasıl hızlandıracağız? bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Erol DEMİR - Öncelikle ülke olarak Avrupa Birliği'ne girmek için bir çaba sarf ettik. Bu dönemde Avrupa Birliği müktesebatında bir eğitim dosyası içerisinde Avrupa Birliği ülkeleri kendi aralarında anlaştığı sekiz anahtar yeterlilik, dünya insanının ihtiyaç duyacağı sekiz temel becerileri olarak kabul edilmiş temel becerilerini açıkladı. Neydi bu temel beceriler? Bir anadilde iletişim. İki, Yabancı Dillerde İletişim. Üç, matematik fen ve teknolojide temel yeterlilikler. Dört, dijital yeterlilikler. Bugün hepimizi saran e-devlet uygulamaları ile sağlıktan hukuka hakkımızda olan her türlü bilgiye veya her türlü hizmete devletten talep edebileceğimiz evimizde oturduğumuz yerde cep telefonundan talep edebileceğiniz dijital okuryazarlık ve dijital vatandaşlık diyebileceğimiz dijital yeterlilik. Daha sonra öğrenmeyi öğrenmek yine sosyal ve yurttaşlık yeterliliğini kazanmak. Girişim ve girişimcilik anlayışı ve son olarak da kültürel bilinç ve ifade edebilmek. Biz mesleki eğitimde değil diğer okul türlerinde de bu sekiz anahtar yeterliliği gençlerimize kazandırabilirsek onlara aslında bir hayat boyu öğrenme perspektifi kazandırmış oluyoruz. Bu gençler sadece ülkemizde değil eğer bir yabancı dilde iletişim kurma becerisi elde etmişler ise mesleğini yurtdışında da sürdürebilme hakkını veya şansını yakalayabiliyor olacaklardı ve dolaşıma açık olacaklardı. Biliyorsunuz Avrupa Birliği demek sınırların olmadığı vizenin ya da geçişlerin hareketliliğin kolay olduğu bir ortam olacaktı. Dolayısıyla buradan hareket edersek anahtar yeterlilikler üzerinden biz meslek eğitimi kurgulamaya devam etmemiz lazım.
Dr. Nadir ÇOMAK – Artık dijital yeterlilik kavramı dijital dönüşüm kavramı ile değişti. endüstri 4.0 dan sonra dijital dönüşüm ve Dijital yeterlilik kavramlarını nasıl anlamamız gerekiyor Hasan bey. Bir segment bir tık çıkmış gibi Sanki Avrupa Birliği'nin bu sekiz maddesini Almanya biraz aşmış gibi görünüyor.
Hasan AKKAYA - Biz daha önceki programlarda dijital yeterlilik veya dijital dönüşümden daha ziyade teknolojiyi okumayı konuşmuştuk. Teknoloji okuryazarlığıyla bunun direk ilgisi var. Şöyle ki Erol beyin anlattığı gibi şimdi Devletimiz dijital dönüşümü tamamladıkça devletin vatandaşları dijital olarak o dönüşüme ayak uydurmak zorunda kalıyor. Bugün bir e-devlet uygulaması işletmelerin işteki faturalarını e-faturalar kesilmesi veya e-fatura olarak saklaması arşivlemesidir. Bunların hepsi dijital dönüşüm bir parçası burada bir mecburiyet olduğu için insanlarımız veya firmalar direkt oraya kendini uyarlıyorlar. Fakat önemli olan şu ki dönüşümün olmadığı veya da mecburiyetin olmadığı yerde biz neredeyiz mecburiyetin olmadığı yerlerde biraz daha geri planda duruyoruz. Herkes yapsın ondan sonra ben yapayım.
Dr. Nadir ÇOMAK – Tam tersinden düşünebilir miyiz? Mecburiyetin olduğu yerlerde mecburen öğreniyoruz. Mecburiyetin olmadığı yerlerde doya doya oynuyoruz saatlerce oyalanıyoruz, saatlerce eğleniyoruz çocuklarımızı bilgisayar başından kaldıramıyoruz acaba mecburiyetle mi eğlence ile mi? Mecburiyetle mi severek ve oynayarak mı sevdirerek mi öğretmemiz gerekiyor.?
Hasan AKKAYA - Burada eleştirel bir bakış açısıyla bakmak için oyun oynarken eğer oyun yazabiliyorsanız yani game mühendisleri yetiştirebiliyorsanız o zaman oynatarak yaparsınız burada.
Dr. Nadir ÇOMAK - Hasan Bey, izin verirseniz Erol Beye hemen dönmek istiyorum. Nasıl eğlenerek oynayarak ve hem de yazılım mühendisliğinin alt yapısını meslek liselerinde vereceğiz okullarımızda vereceğiz yani bu STEM, robotik kodlama dili moda şeklinde gelişiyor sizin de ifade ettiğimiz gibi programdan önceki konuşmamızda nasıl yapacağız bu yazılımları.
Erol DEMİR – Tabi Devletimiz son onbeş yıldır bu konularda ciddi mesafeler katetti. Malumunuz olduğu üzere öncelikle nüfus sistemimiz e-devlet'e dahil oldu ve daha sonra da Milli Eğitim Bakanlığı e-okul diye yazılım geliştirdi. Türkiye'nin dört bir köşesindeki vatandaş kendi çocuğunun bugün okula gidip gitmediğini, öğretmeninin ona hangi notu verdiğini ya da çocuğunun okuldaki durumuyla ilgili merak ettiği ihtiyacı olan bilgileri 1 milyon 300 bine yaklaşan bir rakamdan bahsediyoruz. MEBBİS sistemiyle kendi tayinlerini, kendi özlük haklarını, kendisinin özlük bilgilerini yine Milli Eğitim Bakanlığının MEBBİS yazılım sistemi üzerinden öğrenir oldu. En son geldiğimiz noktada EBA dediğimiz Fatih Projesi'nin yazılım ağı. Fatih projesi biliyorsunuz açılım olarak fırsatların arttırılması ve teknolojilerin iyileştirilmesi hareketidir. Bunun anlamı nedir? Hakkâri’deki bir çocuk Edirne'deki bir çocukla internet aracılığıyla ve EBA üzerinden aynı öğretmenden aynı dersi dinleme ve her ikisine de bağlayabilmesine imkân sağlayan bir sistemdir.
Dr. Nadir ÇOMAK - Erol Bey, Fatih'in açılımını Bir daha alabilir miyiz? Peki, kaç yıl oldu, FATİH Projesi çıkalı ve yayınlanalı?
Yani net olarak söyleyemesem de beş yıldan fazla oldu. Fatih Projesi; “fırsatların arttırılması ve teknolojilerin iyileştirilmesi hareketidir.”
Dr. Nadir ÇOMAK - Peki ölçme değerlendirme yapmamız lazım. Ölçemediğimizi değerlendiremeyiz. Fatih Projesi ile biz neredeydik Nerelere geldik Fatih projesi ne kazandırdı. Gerçekten o fırsat eşitliğini sağlayan bildi mi? o atılımı sağlayabildi mi? meslek liselerinde, eğitimde, eğitimin içinde bir eğitimci olarak siz nasıl bir gözlem yapıyorsunuz?
Erol DEMİR – Öncelikle, Türkiye büyük bir ülke 85 milyon nüfusu var 60.000 okuldan bahsediyoruz ve 18.000.000 öğrenciden bahsediyoruz. Bunlar peyderpey faz adı altında bu teknoloji okullara yerleştirildi, yerleştirilmeye de halen devam ediyor. Hasan Bey bir önceki konuşmasında bahsetmişti bizim asıl meselemiz zihniyet dönüşümüdür. Yani bu teknolojileri ne kadar altyapıyı hazır kursak bile bizim için önemli olan öğretmenlerin zihinsel olarak bu dönüşüme inanmaları ve sahiplenmeleridir. (Çomak - Paradigma dönüşümüne ihtiyacımız var.) EBA dediğimiz eğitim Bilişim ağı yazılımların ve ders içeriklerinin bulunduğu bir platforma internet üzerinde çalışan geniş bir platform Biz öğretmenlerimizi inandıramazsak bunun faydalı olduğuna öğretmenlerimiz kendi mesailerinden veya kendi sosyal zamanlarından vakit ayırıp oralara içerik hazırlamak için ciddi bir emek sarf etmeyeceklerdir. Dolayısıyla öğretmenleri bu dönüşüme inandırmamız, faydalı olduğuna inandığımız gerekiyor.
Hasan AKKAYA - Demek ki dijital dönüşümde Milli Eğitimin rolü çok büyük. Çünkü 1.000.000 küsur öğretmen 18.000.000 öğrenci herhalde bir 15 milyon da veli vardır. İkiyle çarptığımız zaman 30.000.000 veli baktığın zaman ülkenin yarısı ediyor. Milli Eğitim bakanlığıyla ilişkili yani Milli Eğitimde uygulanan bir dijital dönüşüm projesi direkt evlerimize kadar geliyor. Şimdi EBA dedi hocamız artı işte öğretmenlerimizin kendi arasındaki haberleşme sistemi ve personel kayıt takip sistemleri artı öğrencilerin bir şekilde sistem üzerinden birbirlerinin yani gördüğü aynı veriyi görmeleri. Yani aynı eğitim dokümanlarını Hakkari'deki de Ankara'daki İstanbul'a gibi fark olmaması. fırsat eşitliğini ortaya getiriyor ve fırsatları yakalamayı. öğretmenlerimizde Sürekli orada kendi geliştiriyorlar. Hatta geçen gün ben bir öğretmen arkadaşınızla konuşurken bana dedi ki biz müzik hazırlarken veya video hazırlarken PowerPoint yerine video hazırlarız onu hazırlama argümanları var müzikleri var montajı yapıp hemen o dokümanı öğrenciler sunabiliyor yani 1.000.000 öğretmen teknolojik okuryazarlığı olsa kendi dijital dönüşüm kapsamında bir dijital dönüştürecek bir öğretmen olarak görse teknoloji kullanan bir öğretmen 20.000.000 aileye etki ediyor veya 15 milyon aileye etki ediyor. Bu da zaten ülke nüfusunun büyük ekseriyeti demektir. Biz bunu büyük bir şöyle kabul edebilir miyiz? Yani Milli Eğitim'den atılan her bir proje adımı direkt evlerimize geldiği gibi Acaba gelecek için de Biz bunu öngörüsünü yaparsak yani planlar hazırlasak gelecek de bize bu katkıyı sağlar mı acaba milli eğitimde yapılan bir proje gelecek de bize büyük katkılar sağlar mı?
Erol DEMİR - Çok güzel ifade ettiniz Hasan Bey. Gerçekten Milli Eğitim'de yapılan çalışmalar ülkenin her tarafına bir anda dalga gibi yayılabiliyor. Ben mesela merak ettim dedim ki bu EBA ben Milli Eğitim'de çalışıyorum öğretmen olarak fiilen görev yapmıyorum. Ama bir babayım benim de üç tane evladım var iki tanesi şu anda biri Ortaokulda biri lisede okuyor. Nasıl bir şeymiş bu böyle herkes konuşuyor ben de girdim ve kendime bir hesap açtım ve orada sayfa oluşturdum. Burada (öğretmen iseniz) sizde içerik paylaşabiliyorsunuz dersler var hazırlayabiliyorsunuz bir kütüphane var mallarınızı raporlarınızı Eğer bir mesleki gelişime ihtiyacınız varsa bir akademik desteğe ihtiyacımız varsa bunlara ulaşabiliyorsunuz ve gruplar oluşturabiliyorsunuz içerik üretip soruları sınav sistemine dönüştüre biliyorsun
Dr. Nadir ÇOMAK – Erol bey, programın birinci bölümünün sonuna geldik. Kıymetli ST endüstri Radyo dinleyicileri akıllı teknolojik uygulamalar programımız kısa bir aradan sonra ikinci bölümüyle devam edecek efendim.
İKİNCİ BÖLÜM
Dr. Nadir ÇOMAK – ST Endüstri Radyonun kıymetli dinleyicileri akıllı teknolojik uygulamalar programından tekrar merhaba Almanya'da endüstri 4.0 robotik bir toplum Mekanik bir toplum oluşturmaya mı çalışıyor diye soru işaretleri var ve Japonya duyguları da işin içine katan toplum 5.0 diye bir yaklaşım ortaya koydu. Yani IQ karnenin sol tarafına bakıyor EQ duygusal zeka özellikleri karnenin sağ tarafına bakıyor endüstri 4.0 ve Dijital dönüşümde karnenin sağ tarafına bakmak ne demek Erol Bey bu konuda sizin güzel hatıranız olduğunu biliyorum.
Erol DEMİR - Çok teşekkür ediyorum arkadaşlarla kendi aramızda konuşuyoruz. Kitap yazmak için 30 yıllık bir birikim ve bir yıllık bir emek verdim. Bazı arkadaşlar şaka yolu da olsa şöyle takılıyorlar bana. Kitap yazdın da ne oldu eline ne geçti diye. Geçenlerde il milli eğitim müdürlüğünün Şube Müdürü yetkilisi toplantı yapıyordu. Dedi ki velilerimize şunu anlatmamız lazım. Her şey not değil her şey diploma değil. Hatta yakında bu cuma günü hafta sonu çocuklar ellerine karneyi alıp eve gelecekler. Karneyi aldığı zaman velilerin sadece sol taraftaki akademik notları değil sağ tarafta da insani özellikler var orada çocukların gelişim özellikleri var onlara da bakmaları gerekiyor dedi. Ben de kendisine WhatsApp'tan benim birkaç ay evvel bu konuda yazdığım yazıyı paylaştım ve arkadaşıma da şöyle söyledim. Dedim ki dünyanın neresinde olursa olsun arama motoruna “Karnemin Sağına bak” diye yazdığınız zaman karşınıza Erol Demir'in internette eğitimheryerde.net sitesindeki makalesi geliyor. Bu duygu benim için onlarca liradan ya da onlarca diplomadan onlarca teşekkür takdirden daha önemli ve bu beni çok mutlu ediyor diye kendisine söyledim ve arkadaşım da susup kaldı.
Dr. Nadir ÇOMAK - Burada Hasan Bey ölçme değerlendirme konusunda sistemler kurdunuz eğitimle ilgili müthiş çalışmalar yaptınız ve yapıyorsun. Karnenin Sağına bak ve endüstri 4.0 dijital dönüşüm ne ifade ediyor sizin için.
Hasan AKKAYA - Şimdi karnenin sağına baktığınız zaman dijital dönüşüm tarafından daha ziyade Biz hani bu ölçme değerlendirme yaparken aslında orada bir şey gördük. Biz ölçme değerlendirme eğer ebeveyn ile beraber olduğu takdirde bir araya getirildiği takdirde bir sonuç ifade ediyor bir anlam ifade ediyor. Çünkü ebeveynin evdeki haleti ruhiyesi öğrencisine yansıyor öğrencisi o gün testi veya da vermiş olduğu sorulara cevaplar da farklı bir rol olabiliyor. agresif ise annesi agresif olabiliyor babası sinirliyse o da olabiliyor veya Otoriter ise iki ebeveyni de o da otoriter olmaya çalışıyor şimdi bir bu testleri yaparken tabii o zaman dijital dönüşümün başlangıç zamanları her testten başarılı zeki bir çocuğun başarısız olma sebebini araştırırken evdeki ebeveynin tutumunun etkisini bulduk
Dr. Nadir ÇOMAK - Peki karne kimin? Çocuğun mu?
Hasan AKKAYA- Anne babanın tabikî de.
Erol DEMİR – Ben de ilave edeyim, karne, Milli Eğitimin aynı zamanda. Bizim de karnemiz onlar.
Dr. Nadir ÇOMAK – Akşam bir kitap okuyordum bakıyordum çok dikkat kesildim çok dikkatimi çeken bir anekdotla karşılaştım yabancı bir yayın biyolojik psikoloji Psikolojinin biyoloji alt yapılarını anlatan kitapta şunu söylüyor; beden dili yüz ifadeleri Yani Face exploration beden dilinin yüz ifadelerinin kazanılması genetikten mi gelir yoksa çevresel faktörlerden mi gelir konusunu tartışıyor ve Görme engellilerin yüz ifadelerinin yani tebessüm etmeyi gülmeyi bilemedikleri göremedikleri için modelleyemediklerinden bahsediyor ve diyor ki çevresel faktörler en az kalıtım kadar etkilidir. Belki kalıtımdan daha etkilidir. Karne annelerin babaların yani ailenin karnesidir. O halde hemen Almanların endüstri 4.0’ından Mekanik bir toplum eleştirisi yapan Japonların toplum 5.0 ile geçiyorum. Peki bu zinde nüfusuyla genç nüfusuyla dinamik öğretmenleri ve gençler ile biz 6.0 adıyla bir model geliştirebilir miyiz Erol Bey Bunun adına ne diyebiliriz.
Erol DEMİR - İlk aklıma gelen insan 6.0 diyebiliriz. Çünkü ne yaparsak yapalım Yaptığımız her şey insana fayda sağlaması gerekiyor insanı mutlu etmesi gerekiyor. Dolayısıyla insan mutlu olduğu zaman toplum mutlu ve barış içerisinde yaşayabilir. Japonlar biliyorsunuz hem doğal afetlerle hem de arızi olarak savaşla alakalı olarak yaşadıkları acı tecrübeler var ve yaşlanan bir nüfusa sahip ve diyorlar ki biz toplum 5.0 süper akıllı toplumu tarafsız bir ortamda hukuki düzenlemeler yaparak politik önyargılardan ve toplumsal dirençlerden sıyrılmış olarak tüm insanları mutlu etmeye yönelik teknolojik dönüşüm hedefliyoruz yaşanabilir bir toplum hedefliyoruz diyerek Almanlardan farkını doğu toplumunun özelliği olarak ortaya koymuşlardır.
Dr. Nadir ÇOMAK - Toplumsal dirençler dediniz toplumsal dirençlerden uzak Almanların mekanik toplumundan uzak dediniz mekanik makinenin çalıştığı gibi mekanik bir toplum ve toplumsal dirençlerden uzak Yani bir konsensüs, bir uyum, bir ortak değerler etrafında birleşen motive olan ve hep birlikte gönüllü bir şekilde ortak değerler ile yürüyen bir toplumdan bahsetti Japonlar. Demek ki bizim insan 6.0 programına bizim de ihtiyacımız var. Yüreklerin topluluğu çarpması için hep birlikte bir kalkınma hamlesi yapmanız için Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki Beyaz Zambaklar ülkesinde kitabındaki anlatılan Finlandiya’daki kalkınma modelinin gelişmesi için mesleki eğitim, madem memleket meselesi bu dijital dönüşümü bu memleket meselesini meslek liselerinden nasıl başlatacağız? Geleceğin meslek liseleri geleceğin dijital eğitimi dijital sınıfları dijital dönüşümü Endüstri ve Meslek Lisesi koordinasyon ve işbirliği nasıl olacak?
Erol DEMİR - EBA ve Fatih projesini söyledikten sonra okullarımız bunun bir tık ilerisinde artık 3D yazıcıları kullanır oldu. Hatta bazı meslek liselerimiz kendi 3D yazıcılarının üretebilir hale geldiler. Devamında tüm okul ayırımı yapmaksızın STEM diye bir bizim çalışmalarımız var herkesin bildiği fen teknoloji mühendislik ve matematik uygulamaları hatta daha sonra buna A’da eklendi ve sanat estetikte katıldı. Biliyorsunuz vazgeçemediğimiz bir şey var hepimizin elinde cep telefonu var sosyal medyayı kullanıyoruz 15 dakika diye bir kural 15 dakika bakmadan duramıyoruz ama okullarımız için bu güzel olarak okullarımızın çalışmalarda paylaşılabiliyor burada. Dolayısıyla birbirlerinden etkileniyor okullar o Ne yapmış ben ne yapmışım ben onu nasıl geliştirebilirim diye bu sosyal medya faydalı olarak eğitimde de kullanılabiliyor.
Dr. Nadir ÇOMAK - Dijital eğitim derken EBA tabanında havuzunda da data benzinde bir tetikleyici etki yapıyor. Bunu ifade ediyorsunuz birbirinin çalışmalarını görüyor aynı platformda ve birbirini tetikleyici olumlu etki yapıyor. Bunu nasıl anlamamız gerekiyor Hasan bey.
Hasan AKKAYA - Bir etki yapıyor Erol Bey'e katılıyorum Ama bir yerde bir anekdotu paylaşmak istiyorum. Şimdi biz okullara girip çıktığımızda ölçme değerlendirme yaptığımızda veya mesleki bilgileri testleri yaptığımızda kabiliyet belirleme testleri yaptığımızda şunu gördük. Okullarda bununla ilgilenen ve idealist bir yapı yok. İdealist yapı olmayınca hani bunu bir noktadan sonra görülüyor bir test yapmamı bir işte önemli olan bir öyle bir kabiliyet ölçme bir testi midir hangisidir daha önemli olan diyor sınav test mi daha önemlidir o gözle bakılıyordu şimdi dönüşümü her şeyi yaparken Almanya 4.0 dan Japonya Toplum 5.0’a geçti.  Erol Bey de insan 6.0 dedik ama biz burada hala insana hala dokunmuyoruz. Şimdi öğretmenlerimiz çok rahat. Ziynet dönüşüm nereden başlaması gerekiyor.
Dr. Nadir ÇOMAK – Esas dönüşüm insan dönüşümü değil mi kalplerdeki zihinlerdeki zihniyet dönüşümü değil mi Zihniyet dönüşümü, kökler ve yapraklar kökler ve meyveler kökler ve Hayaller. vizyon eksikliği mi var acaba
Hasan AKKAYA - İşte burada. Zihniyet dönüşümü başlarken bizim öğretmenlerimiz çok kıymetli, değerlendirme öğrenci öğretmen ve ebeveynin arasındaki koordinasyonda hani diyoruz da bir şey eksik ve bir şey fazla, acaba okuma eksikliği mi psikolojik bir eksiklik mi? anlama empati eksikliği mi? bunlar olduğu zaman gelecekle alakalı siz dijital yada insan 6.0 deyin onun arkasını besleyebilirsiniz. (Çomak- Yani şunu anlıyorum. Dijital dönümü zihniyet dönüşümü yapabilmek için öğretmenlerin zihniyetini insan dönüşümünü motivarsonunu vizyoner dönüşümü sağlamamız gerekiyor. Bu olmadığı zaman teknolojiyi geliştiremiyorsunuz, geliştirmenizin bir anlamı olmuyor.) Buna neden geliyorum. Hani bizde veri madenciliği kavramı var ya, hani veri toplarsınız sonra bir yerde kullanırsınız yapay zekayla ona ilave edersiniz. Şimdi veri toplamak için dijital dönüşümde bir bacağı öğretmen-öğrenci çevresel faktörler bunu yapacaksınız ki veriyi toplayabilin ve bundan sonra insan 6.0 çok rahat konuşabilirsiniz her Ben ilk baştan aşağıya Hani psikoloji eksik derken veri toplama tarafından baktığınız için veri toplanabilir DİJİTAL dönüşümün önemli bir yeri. Veri madenciliği diyoruz artık yeni sensör teknolojileri sensörlerle farklı verilerin toplanması onlar biz bunları yapabilmemiz için daha iyi daha rahat, sahadan gelen verileri toplayıp ve buna hangi ihtimaller Hangi oranlar dahilinde katılacaksa formülüze edip onun neticesini vermemiz gerekiyor. Onu çıkartmamız gerekiyor. Tabii ki insan psikolojisi ve insanı anlamak Empati kurmak onun başında. Şimdi bizim bir ufak bir sıkıntımız daha vardı. Çok çabuk teknoloji kullanıp def eden bir milletiz. Telefon çıkınca hemen bir en iyi modeli alıyoruz televizyon çıkınca en yeni modeli alıyoruz. Bilgisayarda en yeni modeller alırız ama teknolojinin içine girme olayını yapamıyoruz iyi bir kullanacağız bizim iyi bir üretici olmamız gerekiyor.
Dr. Nadir ÇOMAK - İşte bu noktada Erol Bey mesleki eğitimde iyi üreticiler öğreticiler nasıl yetişir? Bu zihniyet dönüşümünü nasıl gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Erol DEMİR - Tabi dijitalleşme eğitim için kaçınılmaz ve gerekli bir önemli araç bu araç çocuklara eğitimine ne imkân sağlıyor ve bireyselleşmiş öğrenme imkanı sağlıyor ve öğretmenden arındırılmış mekandan arındırılmış Hatta öğretmenin her biri kendisine has bir ders anlatma stiline sahip olduğu için standartlaştırılmış bir uygulamadan bir dersten öğrenci mobil uygulamalar sayesinde ama hareket halindeyken ama evindeyken tam öğrenmeyi gerçekleştirebiliyor yarı sınıfta Tam anlayamadı bazı çocuk bir kere anlıyor bazı çocuk görsel hafızaya sahip aynı zamanda görmesi gerekiyor o dersin içeriklerini Dolayısıyla bu dijital dönüşüm eğitimdeki dijital dönüşüm çocuklara tam öğrenmeyi imkanı sağlıyor
Dr. Nadir ÇOMAK - Bireyselleştirilmiş eğitim derken küçük yığınların üretimi Toyota'nın yaptığı gibi yani bir ürünü bir işi bir dersi bir kişinin tam anlamıyla bitirip halletmesi mi?
Erol DEMİR - Daha çok şöyle, yapılan, uygun bireyin bireye yeteneklerine uygun yapılandırılmasıdır. Mesela şu sizin hoşunuza gidiyor bir lokantaya gidiyorsunuz A lokantasına Siz normal bir menüye bakıyorsunuz menü ediyorsunuz ki ben bu memnun şunu istemiyorum bunun istemiyorum şurası da böyle olsun ne yapıyor özel bir menü yapılandırıyor ve hoşunuza gidecek diyorsunuz ki bana özel bir şey tasarlandı getirildi. (Çomak- yerken doğum günü şarkıları sosyal medyada paylaşıldı kişiye özel tasarımlar o zaman konfeksiyon tarzı üretim değil terzi tarzı kişiye özel size dikkate alan tasarımlar eğitimde yetenek keşfedildi noktasında son derece önemli) Ben Hasan Bey'in bu dijital teknolojileri ya da böyle bir anda yenilikleri çok çabuk tükettiğimizde alakalı bir şeyi çağrışım yaptı proje adı altında çok fazla çalışmalar yapıyoruz sonra projeyi ortaya koyan İnsanlar bir bütçesi oluyor Projenin bir zamanı oluyor bir hedefi oluyor onu tamamlayınca ortadan kalkıyor Dolayısıyla aynı şekilde teknoloji ile beraber projelerde bir nevi çöp oluyor ve o yaptığımız şey sürdürülebilir olmuyor demek ki o zaman ne yapmak lazım buradaki projelerdeki kazanımları çıktıları sisteme yansıtmak lazım Milli Eğitim O kadar çok büyük bir sistem yani siz mesleki eğitimde bir düzenleme yaptığınız zaman ortaöğretimin bir parçası bu sınıf geçme sistemi var not verme sistem var bu üniversite girişlerine etki ediyor Bir anda bir taraftaki bir düzenlemeyi diğerlerini tetikliyor Onun için eğitim sistemi toplumun dönüşüm hızına çok çabuk ayak uyduramıyorum sınav sistemi var öğretmeni yetiştirilmesi var müfredatlarına hazırlanması var her birine bir kere başladığınız zaman uzun zaman geçiyor çok kısa zamanlarda hızlı değişiklik yaptınız ama bu sefer de vatandaş diyor ki kardeşim bir çocuk mezun oldu ikinci çocuk farklı bir modelden mezun oldu hem toplum değişiyor eğitim değişince rahatsızlık oluşu Demek ki bunu eşgüdümlü olarak toplumu da ikna ederek topluma Niye neyin niçin değiştirildiğini iyi anlatarak yapmak lazım Mesela şu anda 2023 eğitim vizyonu çift kanatlı gençlikten bahsediyor diyor ki hem Milli manevi ahlaki değerlerini öğrensin çocuktan hem de dünyayı tanırsın modem bilimleri ilimleri tanısın yine biz 2023'te alakalı farklılık olarak ne görüyoruz şu anda bakan il il gezip anlatıyor 2023'te biz şu da olacağız şunun için yapıyoruz diyor televizyonlara çıkıyor anlatıyor ve insanlar ilk ne alıyor Çünkü bizim velileri delillere rağmen çocuklarına gitme şansımız yok demelerine rağmen etme şansımız yok haklısınız öğretmen de dahil buna öğretmene de bakanımızın söyleyeceği şeyler var ve Ziya öğretmen sıfatıyla onların arasına girip büyük veya küçük kitlelerle onlara da ne yapmayı niçin ne yapacağımızı ülkemizi nereye getirmek için eğitimin nelere ihtiyacı olduğunu güzel anlatıyor bakanımız. biz hayranlıkla takip ediyoruz.
 Dr. Nadir ÇOMAK - Kıymetli ST endüstri radyo dinleyicileri akıllı teknolojik uygulamaları programımızın ikinci bölümünün de sonuna geldik Üçüncü bölümde tekrar birlikte olacağız.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Kıymetli ST endüstri Radyo dinleyicileri hepinize Merhaba, akıllı teknolojik uygulamalar programının 3. ve son bölümünde birlikteyiz. konuğumuz Erol Demir ve yayıncı arkadaşım Hasan Akkaya ile birlikte söyleşimiz devam ediyor. altın bilezik kitabının da yazarı olan mesleki eğitim alanında uzman Erol Demir mesleki eğitim konusunda konuşurken Hasan Bey'in hazırladığı bir soru var gözüme bakıyor ve o soruyu sorayım diyor sektörde yeni gelişmeler oluyor hamilik projesi var sektörle mesleki eğitimler Nasıl gidiyor Nasıl geliştirilebilir olumlu ve güzel gelişmeler konusunda herhalde bir soracaksınız
Hasan AKKAYA - Erol Bey kitabında bir başlık gördüm ahilikle alakalı. Şimdi teknolojik bir gelişmelerin yakın takipçisi olan bir hocamız aynı zamanda dijital dönüşümleri takip ediyor ve bunun yanında az önce konuşurken insan 6.0 dedik ve orda bir Ahilik başlığı gördüm şimdi Demek ki insanın farklı boyutlarında teknolojinin dokunması gerekiyor veya teknolojiye bizim dokunmamız gerekiyor aileler teknolojileri dokunuyor bizde teknolojiye zaten dokunuyoruz Ama bu farklı bir dokunuş Tabii bu farklı bir durum sanki ne buna bir ruh mu ve bir ruh mu işleniyor. Artık bilmiyorum Hani bazı şarkılarda ruh olmazsa olmaz deriz ya hissettiremez siniz şimdi bize de dokunan ve aileye dokunan ve öğrencimize dokunan taraflarda bir dokunmak gerekiyor Bunu biz hem dijital dönüşüm yapacağız Hem yeni teknolojiler kullanacağız bununla beraber ülkeleri yakalayacağız dijital dönüşümde öne geçeceğiz bir yandan da kendimizi ve ailemizi bozmamız lazım Biz bunları nasıl yapacağız Hocam ne yapmak lazım ne etmek lazım ki bunu biz amaç değil araç yapalım kendimize.
Erol DEMİR – Şimdi hasan bey güzel bir açılım yaptınız. Bu teknolojinin insanı yalnızlaştırdığı kabul ediliyor ve söyleniyor buna da kimse itiraz etmiyor. Ama meslek ve meslek sevgisi tek başına kazanılabilecek bir duygu değil. Bizim okullarımızda öğretmenlerimiz atölye meslek dersi öğretmenlerimiz öğrencilerimizin staj yaparken de iş yerinde yine ustaları ve usta öğreticileri devam ediyor çocuklar bir yandan öğretmenlerinden teknik teorik ve teknolojik bilgiler alırken iş yerinde de pratik ve ameli bilgileri ustalarından alıyorlar. (Çomak - yani hamilik devam ediyor bir nevi ahilik devam ediyor) Devam ediyor devam etmesi de gerekiyor. bizim bu ruhu kaybetmememiz lazım. Şimdi Milli Eğitim Bakanlığı biliyorsunuz özel okulları desteklemek Özel okullarda okuyan çocukları destekleme uygulamasını değişikliğe gitti. Ama malum Bir de Özel meslek liseleri açıldı hem oradan bölgelerin içerisinde olanlar var ve dışında olanlar var. (Çomak- birkaç örnek alabilir miyim) Evet, İstanbul'da da İkitelli organize sanayi Bölgesi'nin içerisinde bir özel okulumuz var ve orada binlerce öğrenci sanayinin içerisinde okuyorlar ama ücret ödemiyorlar ve ücretini yine Milli Eğitim Bakanlığı Devletimiz ödüyor çocuklar adına. (Çomak- Fark Nerede diğer meslek liselerinden farkı ne) farkı, Sanayi yakın olması sanayinin içinde olması ve oradaki ustaların gelip okulda ders anlatabiliyor olmasına çocuklarında anlattıklarını doğrudan gerçek hayatlar ayağı piyasada orada uygulama şansı yakalıyor olmalarıdır. (Çomak - İstanbul Teknik Üniversitesi'nde de benzer güzel bir örnek var bir de Bursa'da herhalde Otomotiv meslek lisesinde bir benzer bir örnek var bunun hamilik projesi ile sektörün okullara sahip çıkmasıyla nasıl bir sıçrama oldu bu Geleceğe dair eğitimde teknolojik gelişmeler açısından nasıl ümit veriyor) Nadir bey, Ülkemizde farklı özel son 2 yılda açılan birkaç okulumuz var onları söylemeden geçmeyelim Aselsan bünyesinde savunma havacılık sanayisine eleman yetiştiren bir okulumuz açıldı yine bizim İstanbul Teknik Üniversitesi'ne bağlı olarak ilk defa Türkiye'de Galatasaray Koleji'nin Galatasaray Üniversitesi'ne bağlı olmasından sonra ilk defa bir meslek lisesi lise düzeyinde bir okul üniversiteye bağlı oldu başında da bir profesör var. Dolayısıyla bunlar mesleki eğitim için önemli açılımlar. Sonuçlarını hep birlikte göreceğiz. Ama ümitliyiz biliyorsun Milli Eğitim Bakanlığı Bu yıl 14. uluslararası robot yarışması gıda organize ediyor ve değerlerimizi de istiyor Urfa'da Göbekli Tepe’de yapılıyor bu yarışma bu yarışmanın bir farkı şu ilk defa ortaokul kategorisi de açıldı bu robot yarışmasında Demek ki biz Aslında dijital dönüşümde teknolojide ortaokullara kadar indik. bir yandan çocuklar elinde cep telefonunu tableti interneti bilgisayarı bırakmıyor diyoruz ama bu çocuklara da faydası va.r çocuklar robotik kodlama atölyelerinde çalışıyorlar robot üretiyorlar ve lisedeki abilerinin katıldığı Bir yarışmada kendilerine göre bir kategoride yarışıyorlar. Dolayısıyla güzel şeyler oluyor diye düşünüyorum
Hasan AKKAYA - Demek ki herkes kaynağından devşirme yapıyor şu anda. Yani Meslek Lisesinin kıymeti anlaşılmış, bünyesinde İTÜ VE Galatasaray bünyesinde Meslek Lisesi hem de bir profesör atanmış bizim meslek liseleri konuştuğumuz için söylemek istiyorum herhalde çıkış meslek liseleri beraber olacak dijital dönüşümün tamamlaması tamamlaması Çünkü her yeni bir teknoloji kendisine yeni bir zeminde beraber personel altyapısı gelişmesi gerekiyor. Eğer bunu sağlayamazsanız bir sonraki teknoloji yetişemiyorsunuz bu altyapılar için hocam acaba biz gençlerimizi motive edebiliyor muyuz bir de o var yani testler acaba gelecekte kendilerinin çok önemli bir faktör olacağını veya bir obje olacağını veya gelen yiyecekler çok iyi bir oyuncu olacağını hissediyor mu motive ediyor muyuz yoksa onları motivasyonsuz bırakıp Okul bitince onlar da kendilerini bırakıyorlar mı acaba.
Nadir ÇOMAK – obje değil geleceğin nesnesi değil öznesi olarak yapan ve geliştiren olacaklarını fark ediyorlar mı?
Erol DEMİR - Evet size bir araştırmamdan bahsetmek istiyorum. Kasım ayında 679 öğrenciye meslek liselerinde 9 ve 10. Sınıfta eğitim gören 679 öğrenciye bir anket uyguladım. Ankette sordum? Dedim ki; Sizce meslek sahibi olmak bu toplumda olumlu bir algıya sahip midir? Herkes evet demiş. Peki, bu okulu bitirdiğinizde üniversiteye gitmek ister misiniz? diye sormuşum 9 sınıftakilerin %95'i on sınıftakilerin yaklaşık yüzde 65'i evet demiş ama (Çomak - Meslek Lisesi üniversiteye mi gidiyor meslek liselerine uygun uyumlu bir dikey kariyer var mı) meslek liselerini buradan ayrı tutmuşlar o soruda ki algı seviyesi biraz daha düşük. Yani bizim mesleki eğitimde algıyı arttırmamız lazım. algıyı arttırmak için de reklam tarzında bir şey yapmamız gerekmiyor mezun ettiğimiz öğrenciler Eğer mezuniyetinden çok kısa bir zaman sonra kendi mesleğinde işe girebiliyorlarsa en büyük reklam budur. Çünkü bizim hepimizin işe ihtiyacım var çocuklarımızın hepsinin işe ihtiyacı var mesleğini sahip olduğu anda diplomasını aldı anda en kısa sürede işe giren çocuk ve mezunlarını işe sokan okul zaten kendi reklamını yapmış oluyor.
Dr. Nadir ÇOMAK - 12. Sınıfa gelen bir Meslek Lisesi öğrencisi elektronik elektrik elektronik Otomotiv veya kimya veya bilişim teknolojilerinde eğitim almış üniversiteye gittikten sonra aynı alanda ilerleme kariyer yapma oranı nedir diye bir araştırma var mı?
Erol DEMİR - var o konuda şöyle bir araştırma var aslında biliyorsunuz meslek liseleri kuruluş gayesi açısından üniversiteye öğrenci yetiştiren okullar değil. ama biz meslek liseleri çatısı altında Anadolu Teknik programı ve Anadolu meslek programı DİYE İki farklı program uyguluyoruz Anadolu Teknik programı bir üst öğrenime Yani üniversiteye öğrenci yetiştiren okullar olarak dolu Meslek Lisesi oradan mezun olduğunda sektörde nitelikli eleman olarak çalışacak insanlar yetiştiriyor oran yaklaşık lisans kazanma oranı yüzde altı ön lisansta falan beraber %30, %35 civarında Dolayısıyla bu kötü bir sonuç değil bulunduğumuz noktada sektör mesleki eğitime sahip çıktı sektörle okulların buluşması sağlandı hamilik projesi uygulandı, eğitimde İstanbul modeli meslek liseleri sektöründeki firmalarla eşleştirildi. İstanbul modelini açabilir miyiz İstanbul modelinde her okulun artık bir eşleştirildiği firma var ve bir okulun 1 hamisi var Ve bunu Ticaret Odası Sanayi Odası bizzat takip ediyor. ve Hamilerin sorumlulukları ve yükümlülükleri gönüllülük esasına dayanıyor bir protokol imzalanıyor çocukları çeşitli Sektörel fuarlara Getiriyorlar mezunlara iş imkanı sunuyorlar Ustalar gelip okullarda öğretmen ile beraber çocuklara gerçek pratik iş yaşamını anlatıyorlar yine başarılı iş adamları çocuklara kariyerle alakalı olarak Ufuk açıcı konuşmalar yapıyor okullarının altyapılarını donanımlarını Atölye ve laboratuvarların güncelliyor bu sektör sahipleri Dolayısıyla artık şunu söyleyebiliriz ilçelerde kurulan mesleki teknik okullar yönetim kurulu var Şube Müdürü İlçe Müdürü başkanlığında ve okul müdürleri ve sektörünün temsilcileri firmaların sahiplerinin olduğu artık Söz sektörde ve sektör artık mesleki eğitimde söz sahibi diyebiliriz
Dr. Nadir ÇOMAK - Almanya'daki Dual eğitime benziyor mu? mesleki eğitim ve sanayi işbirliğine benzeyen bir yaklaşım ortaya çıkıyor
Erol DEMİR - Şöyle Almanya’daki durum biraz farklı, Almanya'da belgelendirmeyi Ve işyeri açma yetkisini hala oradaki ticaret ve sanayi odaları ve Esnaf Odaları yapıyor. Bizde ise biz çocuklara çok hızlı belgeler veriyoruz Mesela benim muhalefet ettiğim Meslek Lisesi bitiren bir öğrenciye Biz hem meslek lisesi diploması hem işyeri açma belgesi hem teknisyenlik unvanı hem Eurolarsa hem de modül sertifikası adıyla 5 tane bir unvan bir diploma 3 tane belge veriyoruz Dolayısıyla Çocuklar biraz böyle mezun olunca çok kağıtlı Ama yetenek olarak uygulama olarak biraz az (yeteneği gelişme noktasında) Çünkü sektör çocukların beceri düzeyi şikayet ediyor Onu saklamamak lazım.
Hasan AKKAYA - Meslek lisesinden bir gençle tanıştım geçen gün. Okulu farklı bir okul sordum ben, sen yazılım mı okudun farklı bir bölüm okumuşsun fakat okulun sosyal bir okul sebebini ne diye dedi ki ben anlamadım yani yazılım bölümünü kazanamadım puanım yetmedi puanım bu okula yetti. Bu okulda özel zaten burada biraz burs alıyorum ve ben dedi burada okuyarak üniversite mezun olmaya çalışıyorum fakat yapacak olduğu yine yazılım ben de kendisine biraz imkan verdim hani dedim ki bu işleri yapar mısın benim İşimi yapmaya başlayınca bi böyle kazanç elde etti bugün geldi bana dedi ki Ben okulu dondurdum bende de çalışacağım Çünkü hesap ettim 5 yıl boyunca okusam hazırlık da vardı okuduktan sonra Okul bitince Bu paraları üst üste koysam Okul bitince ben bu paralar kazanmak için 10 yıl çalışmam lazım şimdi hem 5 yıl okumadan arkadaşımız 1 yıl 2 yıl çalışacağım sonra okula gideceğim diye söylemişti sonra tekrar geldi dedi ki ben dedi uzaktan eğitime girdim dedi yani Okulu dondurmuş ama orada bir ilerleme kaydedemeyeceğini görünce hem çalışma hem de okumayı seçerek uzaktan eğitime girmiş. uzaktan eğitimde endüstri mühendisliği yazılım ve endüstri mühendisi bir arada güzel mecz edilirse güzel çalışmalar çıkabiliyor Ben de kendisine dedim ki hani siz az önce bahsettiniz ya hani firmalar sahipleniyor gençleri diye dedim O zaman seni bu bir fabrikada veya da bir işyerinde işletme sahibiyle ben seni tanıştırayım senin mentör hocan olsun veya bir şeyin olsun dedim senin evinde söyleyeyim Koç'un olsun koç olarak o da dedi ki çok sevinirim fabrikada patron Yani en yüksek tepede kişiyle muhatap oldu tanıştırdım 2-3 gün sonra beni patron aradı dedi ki ben bu çocuğu dedi bırakmam Çünkü çok idealist işini çok iyi yapıyor çok seviyor ve çok da inanılmaz şekilde bizi benimsedi. Ben şimdi eğer Sahip çıkarsanız sahip çık çıktığın zaman imkanı da verirseniz arkasından durursanız gençler size onun karşılığını veriyor. Ben ondan aklıma gelmişti Siz az önce dediniz ya hani gençlerimize firmalar sahipleniyor diye bu sadece Meslek Lisesi'nin derdi ve sıkıntı değil. Üniversite okuyan teknik öğrencinin de aynı şekilde. Son sınıfa geldikleri zaman ben ne yapacağım ne edeceğim Nereye gideceğim ne iş bulacağım Nasıl çalışacağım bunun peşinde koşuyor Dolayısıyla hepimizin yekvücut gençlerin sahiplenip Beraber arkada durmamız gerekiyor.
Dr. Nadir ÇOMAK – Şimdi burada programın son dört dakikasına girmiş bulunuyoruz ST endüstri Radyonun kıymetli dinleyicileri akıllı teknolojik uygulamalar konusunda bugün arkadaşım Hasan Akkaya ile birlikte eğitimci-yazar Erol Demir arkadaşımızla birlikte eğitimdeki dijital dönüşümü konuşuyoruz meslek liselerindeki dijital dönüşümü endüstri 4.0 kavramı Japonya'nın toplum 5.0 kavramı ve bizim neden insan 6.0 diye bir modelimiz olmasın dedik. Programımızın son dört dakikasında iyi dilekler pozitif yaklaşımlar bir Brain storming Beyin Fırtınası yaparak mesleki eğitim dijital dönüşümü nasıl gerçekleştirebilir ülkemizde dijital dönüşüm bir çağ atlama bir zihniyet dönüşümü para dikme dönüşümü bilir ve Milli Eğitim'de neler yapılabilir bu konuda hızlı bir Beyin Fırtınası yapabilir miyiz Sonuç üç dakikamızda.
Erol DEMİR - Nadir hocam, Ticaret Odası ile Avusturya'ya teknik gezi düzenledik. Heyetimizin Başkanı aynı zamanda bir önceki Ticaret Odası Başkanımız bana şöyle söyledi; Erol Hocam, biz niye bunları başaramıyoruz bizim neyimiz eksik dedi. Neyimiz yok yağımız mı yok şekerimiz mi yok, ateşimiz mi yok, neyimiz eksik dedi. ben bu sözden çok etkilendim. Başkanım hiçbir şeyimiz eksik değil hepsi var. Sadece el ele vermemiz lazım demiştim ama bu bana dokundu. Ve ben bunu bir yere yazdım. Memlekete dönünce dedim ki onlar ne yapmış Biz ne yapmamışız Neyi yapıyoruz Neyi yapmıyoruz ve süreç analizi yaptım dedim ki SWOT analizi yapmışım dedim ki eğitim sektöründe kabul ettiği şekilde yeniden yapılandırmamız lazım nedir bu yeniden yapılandırma? Öncelikle her gencin severek öğrenebileceği mutlaka bir mesleği vardır. ( bir severek) Evet, severek başarıyla yapabileceği bir mesleği vardır. Önemli olan bizim bu mesleği öğrenci ile beraber veri ile beraber tespit etmektir. o meslekle onu tanıştırmak ve ona bu imkânı sağlamak (doğru bir kariyer planlaması ve fırsat projesindeki fırsat eşitliği ama öğrenim ve doğru bir kariyer planlaması Stratejik planlama) iş başında meslek öğrenmek üç yıl boyunca çocuklara cep harçlığı vermek ve sigortayı başlar başlamaz başlatmak okula Meslek Lisesine başlar başlamaz ve mezun olduğunda da Staj yaptığı yerde iş imkânı sağlamaktır. Dolayısıyla bunları biz çocuklara sağlayabilir sektörü inandırabilirsek yapılandırabilirsek otuz yıl önce olduğu gibi gerek Hasan Bey'in gerek benim olduğum dönemdeki gibi bu okullara artık kapasitesinin üstünde müracaat olacaktır Ve biz en iyi çocukları seçerek Sınavla almak noktasına erişmiş olacağız
Dr. Nadir ÇOMAK - O zaman stratejik bir planlama lazım motivasyon lazım insan kaynaklarımızı motive etmemiz gerekiyor Sanayi işbirliği eğitim işbirliğini eğitim ve sanayi işbirliğini sağlamamız gerekiyor doğru bir kariyer planlaması ile gençleri keşfederek yeteneklerine doğru yönlendirerek motive ederek eğlendirerek sevindirecek harika işler yapabiliriz Biz de insan 6.0 endüstri 4.0 gibi toplum 5.0 gibi yeni bir Paradigma ortaya koyabiliriz diyoruz programımıza katıldığınız için çok teşekkür ediyorum son bir sözümüz var mı Erol Bey.
Erol DEMİR - Nadir hocam, Hasan hocam, beni bu programa davet ettiğiniz ve Endüstri Radyo dinleyicileri ile buluşturduğunuz için hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum ancak vakit kısaydı yetmedi, çok doyamadım. Yeni bir programda yeni bir konuyla İnşallah konuşmak istiyorum (N. Çomak- teşekkür ederiz kısa ama öz oldu ben çok eğlendim keyif aldım tekrar bekleyeceğiz inşallah Erol Bey teşekkür ediyoruz iyi günler diliyoruz kıymetli dinleyicilerimiz.

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...