BATI'YA YÖN VEREN METİNLERDE EĞİTİM
Bilim insanlarından bazıları yeni şeylerin arayışında, bazıları bugünü, bazıları ise dünü araştırıp insanlıkla paylaşmak için çaba sarfederler. Geçmişi unutup insanlık tarihi boyunca söylenen, yapılan ve yaşananları kısacası birikimleri yok ve değersiz saymak mümkün değildir. Bu bilginin tümünden faydalanmak sanıldığı kadar kolay da değildir, samanlıkta iğne aramak gibidir. Fakat bilginin tümünün yani dünyalarca belgenin olayın tasnif ve analiz edilmesi oldukça da zordur. Bilişim teknolojileri bu işi kolay kılmış olsa da tarihi belgelerden gerekli işe yarar bilgilerin süzülmesi için bilim insanlarının yoğun emek vermesi gerekiyor.
Eğitim tarihi bir toplumun, bir ülkenin, bir kişi veya kurumun geçmişte kalmış ama gelecek kuşaklar için değerli olabilecek fikir, organizasyon ve uygulamalarıdır. Tarih, insanlığın ve insan topluluklarının ortak bilincidir. Nasıl fert, insan geçmişini hatırlamayınca şimdiki zamanı bilinçli olarak değerlendiremiyor ve geleceği sağlıklı planlayamıyorsa; tarih bilincinden yoksun bir insanlık ve insan topluluğu da aynı vaziyette bulunuyor demektir. Bu nedenle her toplumun kendi eğitim faaliyetleri geçmişini ve tecrübelerini doğru olarak bilmesiyle bunlardan yararlanarak günümüzü daha sağlıklı değerlendirmesi ve geleceği yönelik sağlam planlar yapması mümkün olabilecektir.(1)Türk eğitim tarihi bilmeyen bir eğitim ve öğretmen bugünün eğitim politikalarını yeterli bilgi ve bilinçler değerlendiremez, sorgulayamaz… Öğretmen kendi mesleğinin sorunlarını tarihi ve güncel boyutlarıyla bilen, meslek bilincine sahip ve mesleğini koruması gereken bir insan olmalıdır. Bunun için mesleğinin gelişme tarihini bilmelidir. Türk eğitim tarihi de geniş ölçüde öğretmenin tarihidir. Öğretmenin edilgen kalmayıp eğitim politikaları konusunda söz sahibi olması, eğitimi düzenleme faaliyetlerine katılması, eğitim öğretim ve öğretmen sorunlarını sorgulaması için gerekli bir bilgidir.(2)
Her konuşmaya çağdaş batı düzeyi ve normları diyerek başlanması neredeyse adet halini aldı. Bu batı toplumları bugünkü düzeyine gelene kadar neler yaşamış ve neler söylenmiş bunu çok da merak etmeyiz. Merak eden birileri çıkıyor mutlaka. Bunlardan biri de Yazar Alev Alatlı. Dört cilt halinde “Batıya Yön Veren Metinler” adıyla hazırladığı eserde; batı karşısında geri kalmışlık duygusunun bilincimize sosyo-kültürel çıkmaz olarak kazındığını, dünyadaki bilim insanlarının eserlerinin zamanında dilimize çevrilerek faydalanılamadığını, son yüzyılda yapılan çevirilerde ise batı düşünce tarihine dair belli bir düzen ve disiplinde değil ideolojik ve popüler kültüre ait niteliksiz çevirilerin sorun oluşturduğunu anlatmaktadır. İnsanlığın son üçbin yılına ait yaklaşık bin metinden oluşan seçki ve derleme eseri, yeni bir uyanışın ilk adımları olarak Türk okurlarıyla paylaşmaktadır.(3)
İnsanın konu edildiği her metin bir mana da eğitime değinmiş oluyor. İnsanın kendi sağlığını koruyarak yaşaması, hayatını devam ettirebilmesi için çalışması ve üretmesi, toplumsal hayatın bir parçası olarak uyumu eğitimin de konusu oluyor. Özetle bir insan; mutlu, başarılı ve sağlıklı olabilmesi için önce insan olarak kendini, yaşayacağı ortamı doğayı ve doğumundan ölümüne kadar ihtiyacı olan sayısız bilgi ve beceriye eğitimle sahip olabilmektedir. Bu yazıda yaklaşık üçbin yıl içinde yazılmış önemli metinlerde öne çıkan ve göze çarpan eğitimle ilgili birkaç düşünceyi paylaşarak büyük ölçüde hala geçerli oldukları hayrete sunulmuştur.
Rönesans’la ortaya çıkan insancı akımın en büyük temsilcilerinden Desiderius Erasmus (1466-1536), Avrupa’nın ortak bir sanat ve bilim anlayışının çatısı altında birleşmesinde eğitime büyük önem vermektedir. “Çocukların Eğitimine Dair” yazısında özetle; “insanı oluşturan şey akla sahip olmasıdır. Ağaçlar ve vahşi hayvanlar kendiliğinden büyür ama inanın bana insan şekillendirilir… Felsefenin geliştirdiği akılla sağlam biçimde eğitilmemiş bir insandan daha tehlikeli bir kişi yoktur… Akıllı bir yaratık olan insanın bireysel gelişimini belirleyen üç koşul; doğuştan gelen kapasite ve eğilim, eğitim ile içimize yerleştirilmiş ve eğitim ile ilerletilmiş faaliyetin kendimiz tarafından serbestçe gerçekleştirilerek pekiştirilmesi olan pratiktir… Bir çocuk matematiğe, diğeri ilahiyata, bir başkası retoriğe veya şiire, diğeri ise askerliğe doğuştan eğilimli olabilir. Bazı zihinler belirli alanlar tarafından öylesine sahiplenilmiştir ki, onları diğer alanlara çekmek mümkün değildir, bu yöndeki bir deneme kesin bir tiksinmeye sebep olabilir. Bu sebeple öğretmenin böylesi doğal eğilimleri, böylesi kişilikleri çocukluğun erken dönemlerinde gözlemesi gereklidir, çünkü en kolay öğrendiğimiz şeyler alıştığımız şeylerdir.” Erasmus, insana bahşedilen akıl nimeti sayesinde eğitilerek şekillendiğini, doğuştan çeşitli yeteneklere sahip olduğunu ancak bunları da pratik yaparak geliştirilebileceğini, belli alanlarda daha yetenekli olduğunu ve bu yönde erken yaşlardan başlanarak eğitilmesi gerektiğini yüzlerce yıl önce söylemiştir.
Ortaçağ’da okul müdürü olan Henry Peacham (1576-1644) “Mükemmel Centilmen” adlı eserinde; “ Eğitimin değerini ve mükemmelliğini gördükten, asaleti ne kadar geliştirdiğini, cehalet yüzünden her saat nasıl hatalar yapıldığını, tarihin gördüğü en bilge insanlarla bir konuda konuşmanın ne kadar keyifli olduğunu anladıktan ve matematik, şiir, resim gibi en keyifli takdire şayan bilimlerde irfan sahibi olduktan sonra bu eğitimden keyif alacak onu kılavuz edinecek ve sadece tatlı değil, en mutlu hayat için de zemin olarak kabul edeceksiniz.” Eğitimin insana ilave değer kazandırdığını, eğitimli insanların daha az ve küçük hatalar yapabileceğini, eğitimli insanlarla yaşamanın zevkli olduğunu, eğitimin insanı mutlu kılmak için önemli bir araç olduğunu açıklamıştır.
Peter Reisenberg’e göre; Rönesans İtalya’sında insancı yüksekokulların hedefi, sanattan ve bilimden anlayan, hatta dünyanın anlamsızlığını kavradığı halde ülkesine hakkıyla hizmet edebilecek olan erdemli insan yetiştirmekti. P. Paul Vergerio (1370-1444) ise büyükbabasının kendisine, bir ebeveynin çocuklarına karşı üç temel görevinden en önemlisi olarak çocuğunun sağlam bir eğitim almasını sağlamak olduğunu öğrettiğini söyler. Hiçbir servet veya ileri dönük hiçbir yaşam güvencesi, onun iyi bir eğitim alması ve kültür bir insan olarak yetişmesi kadar değerli bir hediye değildir. Zamanında iyi bir eğitim almamış olmasına çare bulamaz. Bu imkan çocuğun yaşamının ilk yıllarından itibaren ona sunulmalı, kişiliği ve aklı gençken yoğrularak kalıcı bir biçimde eğitilmelidir. Çocuklar, büyük ölçüde ailelerinin geleneksel disiplinine tabi olsalar da, kamu düzeninin denetiminden muaf değildirler. Çünkü çocukların nasıl eğitildiği, ailenin de ötesinde, devleti ilgilendirir. Devlet, gençlerin iyi ve doğru eğitim almalarını, bazı yönleriyle kendi sorumluluk alanının bir parçası olarak görür. Gençleri günaha teşvik edebilecek olan şeylerden korumak gerekiyor. Kötü arkadaşlıklar kişiliği bozabilir. İyi davranılmalı ama şımartılmamalıdır. Genç erkeklerin derslerine daha iyi odaklanabilmeleri için evden uzak bir yerde eğitim görmelerini öğütler. Beşeri ilimlerde (gramer, hitabet, mantık, aritmetik, astronomi, müzik ve geometri) öğrenim görmek suretiyle akil ve erdemli olmayı öğreniyor ve bunun tatbikatını yapıyoruz. Bu eğitim Tanrı’nın insanoğluna bahşettiği bedeni ve zihni uyandırıp çalıştırmak ve geliştirmek suretiyle bizi yüceltir, bizi saygınlık ve erdem sahibi insanlar yapar. Bu amacın çocuğun zihninde erken yaştan itibaren canlı tutulması son derece önemlidir. Böylesi bir arayışa en küçük yaştan itibaren girmemiş olsak, ilerleyen yıllarda edindiğimiz bilgeliği edinemezdik.
Çocuğuna iyi bir eğitim vermek anne-babaların en önemli görevlerindendir. Geçmişten günümüze eğitimde; doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklere sahip ahlaklı, olarak yetiştirmek kısacası erdemli insan olmak hedeflenmiştir. Bunu eskiden beri tüm devletler asli görevi olarak kabul etmişlerdir. Eğitime en küçük yaştan başlamak gereği bugün beşikten değil anne karnından şeklinde değişmiştir.
Doktor, anatomi profesörü, mucit sosyal bilimci William Petty (1623–1687), Onlara okumayı, yazmayı, çizmeyi ve yabancı dilleri geliştirilmiş metotlarla öğretmeliyiz… en yüksek sınıftan da olsalar tüm çocuklara küçüklüklerinde biraz imalat öğretilmelidir, örneğin: saatler ve başka dönme hareketli aletler imal etmek, cam üzerine veya yağlıboya ile çizmek ve boyamak, çeşitli malzemelerle oymak, aşındırmak, yontmak, kakmak ve kalıba dökmek, botanik ve bahçecilik, gemi, mimari ve ev modelleri yapmak. Tüm bunları öğrenmenin sebebi, genel olarak daha üretici olmalarıdır. Onları zanaatların efendileri olmaya yönlendirebilir. Zamanlarını kötü vesilelerle harcamalarına engel olur. Yabancı dil ve bir meslek sahibi olarak üretken olmayı öğrenmenin gerekliliğinin çok eski zamanlarda fark edilmiş bir ihtiyaç olarak kabul edildiğini öğreniyoruz.
Chalotais (1701–1785), Millet adına sadece devlete bağlı olacak bir eğitim talep etme hakkını kullanıyorum; çünkü o hak esasen ona aittir, çünkü her millet devredilemez daimi bir hak olarak bireylerini eğitme hakkına sahiptir ve son olarak devletin çocuklarının devlet mensupları tarafından eğitilmesi gerekmektedir. Çocukları eğitirken gözetilmesi gereken prensipler, doğanın çocukları eğitirken kullandıklarıyla aynı olmalıdır. Doğa, öğretmenlerin en iyisidir. Bilinmesi gereken her şey kitaplarda yoktur. Konuşarak, örf ve adetlerle ve uygulayarak öğrenilmesi imkânsız olan binlerce şey vardır ama sadece zaten bir şekilde alıştırma yapmış olan akıllar böyle bir öğrenim şeklinden faydalanabilirler… Yapılması gereken, doğayı, doğanın kendisinden, üretim ve sanat çalışmalarını da atölyelerden öğrenmeye başlamaktır… Genç insanlara bahsedilen değerli sanat bilgisini vermede, onlara parçalayıp birleştirmekten, keyif alacakları en basitinden makineleri göstermek bile yeterli olacaktır.
Eğitimin bir işlevi de kültür aktarımını sağlamasıdır. Kültür, bir millete ait olduğu için ve birarada düzen ve huzur içinde yaşatma görevini devlet yürüttüğü için eğitim hakkı ve ödevi de devlete ait olması tabiidir. Şehir yaşamında doğa, insan tarafından şekillendirilerek tabii ortamından çok uzaklaştırılmıştır. Buna rağmen hemen herkeste doğaya özlem vardır. Doğa kendi kurallarına uyularak yaşandığında tüm canlıları besleyecek zenginliğe sahiptir. Doğadan faydalanabilmek için tanımak, kurallarını öğrenmek ve üretebilmek zanaatına sahip olmak gerekmektedir. Bu sebeple son dönemde Milli Eğitim Bakanlığı da tasarım beceri atölyeleri kurmaya ve çocukları küçük yaşta yaşam becerileri kazandırmaya başlamıştır.
İlimin bilimin doğusu-batısı olmaz zira o, insanlığın ortak malıdır. Bu durum yüzyıllar boyunca böyle kabul edilmiştir. İlim insanlarının görevi bilgiyi hikmeti bulup çıkarmak ve insanlığın dertlerine çareler üretmektir. Prof. Dr. Fuat Sezgin, “bilimin ve insanlığın bilgi birikiminin Batı’nın malı olduğu” tezi ve yaklaşımına karşı çıkarak “İslam dünyasının özellikle ortaçağ boyunca bilime büyük katkıları olduğu ve bunun görmezden gelindiği” görüşünü ileri sürmüştür.(4) Ebû Hüreyre (ra)’den rivâyete göre, Peygamberimiz Hz. Muhammed (ASV) ; “Hikmet, değerli bilgiler müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa almaya daha hak sahibidir.” (Tirmizi, İlim 19; İbn Mâce, Zühd 17) diyerek insanlığın faydasına olacak bilginin kimin ürettiğine ve sunduğuna takılmadan kayıp bir malı arar gibi peşine düşerek arayıp bulmak gerektiğini söylemiştir. Okuyucu merak etmeden Yazar Alatlı, “Batıya Yön Veren Metinler” çalışmasından sonra bir başka yazının konusu olacak “Bize Yön Veren Metinler” adıyla iki ciltlik bir çalışmayı da kültürümüze kazandırmıştır. Öğretmenlerin bu metinlerde yer alan özellikle eğitim konularından haberdar olmasının önemlidir. Bu sayede öğrencilerine daha iyi bir rehber olacaklardır.
(1) Mustafa ERGÜN, Cumhuriyet Dönemi Eğitim Tarihi, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, s.321, Cilt 6, Sayı 12, 2008, İstanbul
(2) Yahya AKYÜZ, Türk Eğitim Tarihi, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, s. 484, Cilt 6, Sayı 12, 2008, İstanbul
(3)Alev ALATLI, Batıya Yön Veren Metinler, 4 cilt, Kapadokya MYO, 1. Basım- Ekim 2010, Melisa Matbaacılık, İstanbul
(4) Mehmet AYGÜN, Fuat Sezgin ve Çalışmaları, Avcılar İlçe MEM Neşide Dergisi, Sayı 4.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder