25 Nisan 2021 Pazar

Bizim Anne Babalarımız

Ülkemizde anne-babalık ne zaman başlar ve biter dersiniz. Ne yazık ki ülkemizde çocuklar hiç büyümüyor ve hep çocuk kalıyorlar. Anne-babaları sağ olanların (ki Allah hepsine sağlıklı hayırlı uzun ömürler versin) gözünde hep çocuk kalıyorlar. Onlar sürekli bizim adımıza iyiliğimizi düşünüp ömürleri boyunca hep bir şeyler yapmak istiyorlar. Ne güzel değil mi sürekli ilgi ve sevgi. Aslında her şeyin bir ölçüsü olması gerektiği gibi aşırı sevgi-ilgi de bazen zarar verebiliyor farkında olmadan. Toplumun yaşayış biçimi, sosyal ve ekonomik koşullar bireylerin başta ailedeki rollerini de etkiliyor. Gerek filmlerden gerekse yurtdışı yaşantıları olan tanıdıklarımızdan değişik ülkelerdeki farklı kültürlerde anne-baba modellerinin farklılık gösterebildiğini öğreniyoruz. Hatta bazı davranışlar bize çok garip gelebiliyor. Bizimkileri aşırı korumacı (helikopter ebeveyn) anne baba olarak nitelemek yanlış olmaz. Sanayi inkılabından bu yana toplum değişiyor. Ortaya çıkan çekirdek ailede babaların rolü eve para getiren kişi olarak belirlendi. Anneler ise bu parayı evin idaresinde yettirenler oldular. Yakın geçmişteki alt orta sınıf ailenin iş bölümü böyleydi. Sanayi devrimi geniş aileyi parçalamıştı. Dijital devrim ise çekirdek aileyi atomize etti. Anneler bir dönem” akşam baban gelince söylerim” diyerek çocukları terbiye ve disiplin ederdi. Mahalle kültürünün hâkim olduğu toplumda; dünün ebeveynleri, çocuklarını meşgul etmek için çok özel bir gayret sarf etmek zorunda değildi. Çocuk erkil bir aile yapısına dönüşüyoruz/dönüştük. Kapitalizm, çocuk tüketicisini inşa etti. Artık “su da küçüklerin, söz de”. Reklamların çoğu karar veren çocuklar üzerinden yürütülüyor. Covid-19 salgını sonrası özellikle beyaz yakalı babalar evlerde çocuklarıyla daha çok vakit geçirme fırsatı yakaladılar.(YaDa, F. Barbarosoğlu s.4-9 ) Kırk önce çocukluğum döneminde milli eğitim, okullarda; “veli akademileri”, “anne-baba okulu”, aile eğitimi” ve “anne-baba-çocuk eğitim projeleri” gibi çalışmaları yapmıyordu. Yılın belli dönemlerinde veli ve okul-aile birliği toplantıları yapılırdı. Öğrenciyle ilgili görüşülmesi gereken olağanüstü bir konu olursa okula velisi çağrılırdı. Benim gözlemim, modern zaman anne babalarının ebeveynlik görevleri altında ezildiği ve üzerlerinde büyük bir baskı hissettikleri yönünde. Anne-babalar çocuk sahibi olmanın keyfini yaşayamıyor, bunun nasıl tatlı bir his olduğunu fark edemiyor sanki. İyi bir anne-baba olabilir miyim? Diyerek kendilerini sorgulayarak konuyu görev olarak algılamaktadırlar. Hayat zaten yerine getirilmesi gereken pek çok görevden, mecburiyetlerden oluşurken tüm bunların üzerine bir de çocukla beraber gelecek düşünüldüğünde anne babalık yaklaşık yirmi yıl kadar süren zorunlu bir hizmet olarak algılanabiliyor. Evde yaşanan her sorunu çözmek zorunda değilsiniz. Bazı konuları kendi haline bırakmaya çalışabilirsiniz. Bazen kuralları da esnetebilirsiniz. Nasıl ki çocuklarınızı başkalarıyla kıyaslamak doğru değilse kendinizi de başka anne babalar ile kıyaslamayın. İstediğiniz sonuçları alamıyor olmanız sizin ya da çocuğunuzun eksik olduğu anlamına gelmez. Çocuğunuzla aranızdaki sahip olduğunuz en değerli şey olan sevgi bağını koruyun. (Ya Da, T. Kök s. 10-13 ) Kimsenin evi, ailesi, anne-babası ve çocukları sorunsuz ve mükemmel değil. Özellikle çocuklarımızla ilgili sorunların çözümünde sabırlı davranmak, çocuklar tarafından sorunların algılanması ve çözülmesi için zaman tanımak gerekebilir. Hatta bu sorunlarla başetmek süreci bile öğretici bir araç olarak görülebilir. İyi aile ve iyi anne baba olmaya çalıştıkça çocuğumuza farkında olmadan zarar verdiğimizi göremiyoruz. Dünyanın en iyi ailesi de hata yapar, bu dünyanın sonu değil. İyi ailenin farkı, hatayı kabul etmekte yatıyor. Çocuk büyütürken zorlanmamız çok normal. Toplum söylemleri, bizi çocuğa ve kendi çocuğumuza karşı kışkırtıyor. Çocuğu nesneleştirme, iyi anne baba olmaya çalışmaktan doğuyor. Çocukla ilişkimizde çocuğa davranışımız karşılıklı, etkileşimle doğal olarak gelişmeli… Sevgiyi, çocuğa hissettirmedikçe ve koşulsuz sevgi, koşulsuz kabulle birlikte olmadığı sürece gereğince sevmiş olmuyoruz. Çocuğun acı çekmemesini sağlamak gibi bir görevimiz yok ama görebilmek ise görevimiz. Merhamet, acının anlaşılmasıdır. Bu acıda çocuğun yanında olalım… Çocuk büyütürken kendi çocukluğumuza dair hisleri yeniden yaşıyoruz. Anne baba olarak asla suçluluk duymamalıyız. Anne babalığı böyle zorlaştıran biziz, toplum olarak. Sorun kişilerde değil, kültürde olduğunu düşünüyorum. Kişiler canla başla o kültürün dikte ettiği anne babalığı uygulamaya çalıştığı için zorlanıyor. Zorlanan kişilerin başında da babalar değil anneler geliyor, çünkü kültürlerdeki “melek anne” tabusu çok baskın. Anne de zorlandığında “benim yardıma ihtiyacım var, bunun altından tek başıma kalkamıyorum.” Diyebilmelidir. Hâlbuki anneler de insandır. Bir çocuğun sorumluluğu, iki kişinin dahi kaldırmakta zorlanacağı kadar ağır olduğundan bu sorumluluğu salt kadınlara yüklemek adil değil… Bizim, çocuğun eksik, hatalı dediğimiz davranışları, yardım çağrısı olarak her zaman masum olarak algılanmalıdır. Kötü dediğimiz davranışları aslında bize başka türlü anlatamadığı bir derdini anlatma yolu… Ne kadar iyi ebeveyn olduğumuzu çocuğumuza ne kadar çok şey öğrettiğimiz değil, çocuğumuzdan ne kadar çok şey öğrenebildiğimiz belirliyor.(Ya Da, N. Kaya, s. 14-19 ) Bu yoğun beklentiler ve duygusal baskı altındaki anne-babalar daha evliliklerinin ilk yıllarında sorunlar yaşamaya başlıyor. Eşler arasındaki tartışmalar kavgalara varabiliyor. Hatta boşanmalara kadar gidebiliyor. Oysa geçici yaşanan olumsuzlukların sabır, anlayış ve sevgiyle üstesinden gelmek mümkündür. Oyun, çocukların her türlü beceriyi geliştirmelerine yardımcı olur. Diğer çocuklarla hatta tek başlarına oyunlar oynadıklarında yaratıcılık, bilişsel esneklik, duygu düzenleme, liderlik, hayal gücü olmak üzere gelişim alanında fark yaratan kazanımlar elde ederler. Çocuğuyla oyunlar oynayan ebeveynler, çocuğun sosyal becerilerini ve öz denetimi geliştirmesine yardımcı olur… Çocukların akranlarıyla oyunlar oynaması oldukça eğlencelidir fakat ebeveynleriyle oyunlar vasıtasıyla etkileşime girmenin neşesi ve memnuniyeti ile kıyaslanamaz. Bu oyunlar sayesinde çocuk başka insanlara güvenmeyi ve kendini güvende hissetmeyi de öğrenir. Çocukla kurulan olumlu ve sağlıklı ilişkinin yararları bir ömür boyu devam eder… Çocukların sürekli mutlu olmalarını, eğlenmelerini, başarılı olmalarını sağlamaya çalıştığımız yapay ortamlar hazırlamak doğru değildir.(Ya Da, B. Türkoğlu s. 20-23) Benim çocukluğumda oyun parkları az sayıda şehrin merkezi belli başlı yerlerinde yapılırdı. Çocuklar, genellikle okul saatleri ve bahçeleri dışında evlerinin önünde bahçede ve sokakta komşu çocuklarla neşe içinde oynardı. Modern kent yaşamında artık veliler, çocuğun tek başına dışarda oynamasının güvenli olmadığını her saat yanlarında olmak gerektiğini düşünüyorlar. Bugün eğitimli ebeveynler çocuk eğitimi konusunda daha bilgili ancak daha da tedirginler. Duyarlı ebeveyn, bakım veren kişinin, çocuğun tüm ihtiyaçlarına yönelik sinyallerine hızlı ve uygun etkileşimlerle cevap vermesine ifade eden, çocuğun tüm gelişim alanlarına katkı sağlayan bir yaklaşımdır. Ebeveynler, bebekten gelen sinyallere duyarlılık göstermesi, çocuğa ve ilgisine odaklanması, çocuğa dil açısından zengin ve sıcak bir ortam sunmaya dikkat etmesi gerekir. Ebeveynler bu işaretlere dikkat ettiğinde bebeğin ağlamasından önce ne istediğini anlayabilir ve karşılık verebilir… Duyarlı ebeveynlik, çocukların öğrenme isteklerini artırır ve öğrenmenin zenginleşmesi için temel oluşturur. Çocuğun her koşulda yanında olduğunu hissettiği, hem olumlu hem olumsuz durumları paylaşabildiği, olumlu iletişim dilinin kullanıldığı ebeveynlerin duyarlı yaklaşım sergilediği söylenebilir… Elbette belirlenmiş sınırlar ve kuralların da bulunması gerekir. (Ya Da, M.Y. Bıçakçı, s. 24-31) Bir çocuğu yetiştirmek için koca bir köy gerekir. Anne-babalık rolleri de ana-baba olmadan toplum tarafından belleğimize inşa ediliyor. Kültürel bilişlerimiz, deneyimlememize fırsat bırakmıyor. Türkiye’de ebeveynlik anlayışı otoriterlikten aşırı koruyuculuğa ve müdahaleciliğe doğru yol alıyor.(Ya Da, H.A. Haykır, s. 46-51 ) Ebeveyn-çocuk ilişkisinde, çocuğun yetiştirilmesi ve özellikle eğitime başladığı toplumsal hayata adım atıldığında şüphesiz çevrenin/toplumun önemli etkisi görülmektedir. Bazen emsallerin davranışlarını onaylamasak da kendi çocuğumuz aşağıda/geride kalmasın yaklaşımıyla hareket etmek zorunda kalınmaktadır. Filmlerdeki gibi illa bir psikiyatr koltuğuna uzanıp o meşhur cümleyi “senin çocukluğuna inmek lazım.” Duymamıza gerek yok. Zaten ne zaman birilileri ile içtenlikli bir sohbet açsak ister istemez uğruyoruz geçmişimize. Mesafeli, reddeden, bencil ebeveynlerin negatif etkilerinden kurtulmanın yollarını anlatan “Olgunlaşmamış Ebeveynlerin Yetişkin Çocukları” kitabında Lindsay&Gibson; iyi ebeveynler, empati kurmada mükemmeldir. Çocuklarının zihinleriyle ilgilenirler ve böylece çocukları, aileleri tarafından görüldüklerini, anlaşıldıklarını hissederler… Bir çocuğun fizyolojik ihtiyaçlarının karşılanması kadar hayati öneme sahip olan duygusal ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. “karnı tok, sırtı pek; okuttum, büyüttüm!” den farklı bir yere taşıyor anne babalığı. Aile bireyleri olgunlaşmamış olan çocuklar, erken yaşta ebeveynlik rolünü üstlenmeyi deniyor ve psikolojik açıdan yıpranıyor, insanlarla güvenli ve sağlıklı ilişki kurmakta zorlanıyor… (Ya Da, G.S. Kıcıman, s. 52-57 ) “Doğurayım Diye Deli Olduğum Çocuk Bana Keçileri Kaçırtacak” adlı kitapta; anne babalar olarak çocuk aklı konusunda sınırlı bilgiye sahip olduğumuz için bazen kendimizi büyük tasalar içinde, şüpheye düştüğümüz, güçsüz ve yetersiz hissettiğimiz zamanlar olabilir. Asıl ihtiyaçları olan şey, kendilerine ve çocuklarına güvenmeyi öğrenmektir. Önemli olan ise çocuğun nelere ihtiyaç duyduğunu fark etmektir. Çocuk yetiştirmek, çocuktan çocuğa ve kültürden kültüre kısmen değişir… Çocuklar özellikle anne ve babasını kızdırmak için bile isteye olumsuz davranışlarda bulunmaz. Çocuklarımız bizi terslediğinde bize değer vermedikleri duygusuna kapılabiliriz. Gerçekte durum böyle değildir. Yanlışlıkla kısasa kısas yaparak biz de çocuğumuza karşı ters davranma hatasına düşebiliriz. Hâlbuki bu tip durumlarda yapılması gereken soğukkanlılığı korumak ve çocuğun duygu fırtınasının dinmesini beklemektir. Çocuk yerine yetişkinin değişmesinin ve çocuklara uyum sağlamasının gerekli olduğunu kabul ederek yaptıkları yaramazlıkları mutluluk depolarının boşalması fikriyle karşılayabiliriz. Unutmamalıyız ki çocuklarımızı bulunduğu durumdan daha iyiye götürecek hazır bir reçete asla bulamayacağız. Çünkü bireyi ilgilendiren hiçbir konuda daimi ve kesin bir çözüm yolu yoktur. (Ya Da, T. Öntaş, s. 98-99) “Medya Çağında İyi Anne Baba Olmak” kitabı yazarı G. Degaetano; çocuk yetiştirmeyi, gezegenimizdeki en önem iş ve kalbi, beyni, sevgiyi, zekâyı, iletişimi ve suskunluğu birleştiren özel bir sanat olarak niteliyor. Çağımızın hızla dijitalleşen dünyasında beliren bir güç, çocuklarımızı daha yolun başındayken aynılaştırıyor ve onları edilgenleştirerek içlerindeki gücü fark etmelerini engelliyor (Ya Da, M.G. Alver, s. 100-101) “Çocuğunuzun Sahibi Değilsiniz” kitabında S. Tsabary; bir çocuğun kalbine dokunabildiğimizde, ona hayatımızın akışında doğru bir model olabildiğimizde davranışlar o anlamlı bağa zaten tutunacaktır. İletişim; dikte etme-savunma, inatlaşma-umursamama döngüsünden çıkıp ortak bir birlikteliğe dönüşecektir. Çocuklar davranışlarıyla bize seslenmeye çalışırlar. (Ya Da, E. Türedi, s. 102-103 ) Covid-19 virüs pandemisi döneminde dünyanın her yerindeki anne-babalar da büyük bir sınavdan geçtiler. Eğitime yaklaşık bir yıldır zorunlu ara verilmesi, okulların tatil edilerek uzaktan öğretimin tamamen evden takip edilmesinde anne-babaları da zorladı. İster esnek, uzaktan ve kısmı çalışanların isterse çalışmayanların evde günün tüm zamanlarını birlikte EBA derslerini TV ve internet üzerinden veya çevrimiçi dijital toplantı platformlarıyla geçirmek oldukça önemli yeni bir deneyim olmuştur. Okulun ve öğretmenin rolü ve kıymeti bir yönüyle daha iyi farkedilmiş oldu. Mükemmel anne-baba olmaya çalışmak yerine iyi/yeterli olmaya gayret etmeliyiz. Bu süreç, çocuğun doğumundan yetişkinliğe erişip yeni bir yuva kurmasına kadar geçecek uzun bir dönem için gerekecek bir gayrettir. Ebeveynler, çocuğu olduğunda ya kendi çocukluklarına takılıp kendi anne-babalarının olumlu/olumsuz davranışları üzerinden kurgulamaya veya çocukluk dönemlerini tamamen unutup yetişkin gibi davranmaktalar. Bunun yerine empati yaparak çocuğu ve duygu durumunu anlamaya çalışmaları gerekmektedir. Hiçbir anne baba çocuğunun kötülüğünü istemeyeceği gerçeğinden hareketle dönemlerinde, bildikleri ve ellerinden geldikleri kadar hepsinin en iyisini yapmaya çalıştığını kabul etmeliyiz. Son cümle eğitim doğumdan itibaren anneyle, ailede başlar ve temel olan terbiye ailede kazanılır. O zaman annelerin eğitimi, desteklenmesi ve güçlendirilmesi öğretmenler kadar stratejik bir önemdedir. (*) Ya&Da, MEB GÜNCEL EĞİTİM DERGİSİ, Eğitim Ya Da Eğitim, Ocak-Şubat 2021, Sayı:8

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...