Geçmişte yapılanlar geride kaldı,
modası geçti, bugün için geçerli ve gerekli değil şimdi yeni şeyler yapmak
lazım. Bu her konu ve durumda tümüyle doğru bir yargı değildir. Tabii ki günün
koşullarına göre her şey değişmekte ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır.
Eğitim alanında ülkemizin yaşadıkları, yapılanlar ve yapılamayanları bilinmesi
aynı hataların tekrarlanmaması adına da gereklidir. Tecrübe dediğimiz bu
yaşanmışlıklardan bazılarının her dönem insanlara faydalı uygulamaları
barındırabileceği gözardı edilmemelidir.
Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda
planlanmış hedeflere ulaşmak için eğitim her zaman en önemli araçlardan
biridir. Bir alanda ihtiyaç duyulan ya
da gelecekte duyulacak nitelikli insan kaynağının yetişmesi için öncelikle bu
yönde talebin oluşturulması gerekiyor. Mesleki ve teknik eğitim kurumları
geçmişten günümüze ihtiyaç duyulan nitelikli insan kaynağını yetiştirmek
amacıyla çalışmalar yürütmektedir. Talebin, zorlayarak değil bireyleri toplumu
bilgilendirme, bilinçlendirme ve yönlendirmeyle oluşturulması yapılacakların
amacına ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Tüm bunları yaparken başta anne
babaların inandırılması gerekiyor.
Rehber öğretmenlerin ve sınıf öğretmenlerinin bu konuda çalışması
gerekiyor. Her şeye rağmen talebin istenilen seviyeye ulaşması ve canlı
tutulması için devletin mesleki ve teknik eğitim kurumlarını cazip kılması,
çalışanları ve öğrencileri desteklemesi teşvik etmesi gerekmektedir. Son asırda
ülkemizde bu tarz çalışmalar yürütülmüş bir kısmı halen devam etmektedir.
Osmanlı Devleti duraklama dönemine girdiği zaman
kalfa ve usta yetiştirilmesi için takip edilen metotlar ve esnaf teşkilatı
yavaş yavaş bozuldu. Küçük sanat erbabı zamanın teknik ve sanat alanındaki
ilerlemeleri takip edemedi. El tezgâhlarında yapılan işlerde gerilemeye
başladı. Devletin ilk işi askerlikle ilgili batı tekniğindeki gelişmelerden
faydalanmak oldu. 1734 yılında Üsküdar’da Humbarahane-i Mühendishane
(Hendesehane) Türkiye’de eğitim alanında açılan ilk çağdaş kurumdur. 1773
yılında Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve 1793 yılında ise Mühendishane-i Berri
Hümayun isimleriyle ilk askeri teknik okullar öğretime açılmıştır. Mesleki teknik
öğretim okulları açma fikrini ilk olarak Sadık Rıfat Paşa, Sadrazam M. Said
Paşa ve Mithat Paşa ortaya atarak ahi birlik ve lonca örgütleri dışında sivil
halka sanat öğretmeyi gaye edinen okullar açılması girişimlerinde
bulunmuşlardır.
Ahi teşkilatına girmenin temel şartı
Müslüman olmaktı. Zira işbaşında mesleği öğrenmenin yanında sosyal hayatta
zaviyelerde de Kuran, yemek, oyun, çalgı, şarkı, tarih, biyografi, tasavvuf,
Arapça, Farsça, Edebiyat, Türkçe ve Fütüvvetname öğretilirdi. Daha sonraları
gayrimüslim tebaadan sanatkarların artmasıyla aynı organizasyon Gedik adıyla
devam etmiştir. Ahi teşkilatında, çırak öncesi aday çıraklık yapanlara yamak
veya müptedi denirdi. Çırak ve kalfaların rütbesi yiğitlik olarak
isimlendirilirken kendilerine iki yol kardeşi, bir yol atası, bir üstadı
belirlenir onu korur, rehberlik eder ve sanat öğretirlerdi. Her usta yanında
belirli sayıda çırağı belli süreyle çalıştırabilmekte mesleki talimi terbiyesi
seyri takip kontrol edilmekteydi.
Enderun Mektebi, devletin kudretini
korumaya kabiliyetli kapıkulu sınıfını yetiştirmek için 1421’de kurulmuş ve
1909’da kapatılmıştır. Enderun’da acemi ve iç oğlanlar sınıfı bulunmakta toplam
ondört yıl eğitimle alanında ustalık seviyesine ulaşılmaktaydı. Padişahın,
sarayın ve devletin işlerini yürütecek meslek ve işler öğretilirken ayrıca
dikiş, tezhip, deri, kürek, kayık, okçuluk, tüfek yapımı, hattatlık, aşçılık,
kuyumculuk dersleri yanında müzik ve meşkhane zorunluydu. Burada eğitilenler
her sınıfta artan miktarda aylık almaktaydı. Enderunun mesleki teknik eğitim
alanındaki etkisi modern tarzda olmuş bugünkü staj, titizlik içinde en üst seviyede
uygulanmıştır.
Mithat Paşa tarafından 1863 yılında
Niş’te Erkek Islahhanesi ve 1864 yılında Rusçuk’ta Kız Islahhanesi açılmıştır.
On yaşından büyük öksüz ve yetimlere sanat öğretilerek iş bulmaları, ülkenin sanatkâr
ihtiyacının karşılanması, üretim atölyeleriyle de orduya gereken kumaş ve
giysilerin temini amaçlanmıştır. 1885 tarihinden itibaren Islahhaneler,
Mekteb-i Sanayi ismini almışlardır. Bu okullara yerli ve yabancılar, Müslüman ve
Hristiyanlar kayıt edilmiş ve kurulan fabrikada çalışmışlardır.
Sultanahmet semtinde Kılıçhane
binasında 1868 yılında kurulan Sanayi Mektebinde 13-30 yaş arasında
dahili-harici, yatılı ve gündüzlü öğrencilere sınıflarına göre yevmiye
verilirdi. Yevmiyenin bir kısmıyla elbise ve yiyeceklerini karşılarken kalan
yarısı harçlık, yarısı da emniyet sandığında biriktirilir mezuniyetinde toplu
para olarak verilir işyeri açması desteklenirdi.
II. Abdülhamit, Sanayi Teşvik Heyeti
kurarak teknik ile sanat eğitim ve öğretimini imparatorluk coğrafyasına yaymak,
sanayi mekteplerini geliştirmek ve ıslah etmeyi hedeflemiştir. Bunu yaparken
asıl amaçlarından biri de serseri (belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş, hayta)
gençleri eğitmekti. Okula öğrenci kazandırmak için her türlü kolaylık
sağlanmakta kayda gelenlerin yol paraları bile devlet tarafından
karşılanmaktaydı. Ayrıca bu okulların her kademesinde başarılı öğrenci ve
öğretmenlerin “sanayi madalyası ve nişanlarla” ödüllendirildiği görülmektedir.
Sanayi okullarına kayıt kabul şartları arasında en son okuduğu okuldan ve
ikamet ettiği mahalleden bir hüsn-ü ahlak şahadetnamesi (iyi hal kâğıdı)
bulunmaktaydı. Not sistemi 20’lik puanlamayla “Fevkalade, Aliyyülala, Ala,
Karibi Ala, Vasati, Karibi Vasati, Fena, Pek fena” şeklindeydi. Başarılı
öğrenciler Aferin, Tahsin (beğenme) ve İmtiyaz/üstünlük ile mükâfatlandırılırdı.
Bu okullar genellikle yoksulların, yetimlerin, kimsesizlerin okulu olduğu için
okullara çeşitli gelirler bağlanıp üretilen malların satışından sağlanan gelirler
de okula aktarılırdı.
1913-14 yıllarında öğretim veren İnas (kızlar)
Sultanileri, ilkokul ve ortaokul toplam on yıl süreli bu okullara kaynak
sağlamak için zaman zaman hükümetin kontrolünde piyango çekilişleri düzenlenmiş
ve yüz bin lira gibi zamanına göre yüksek miktarlara ulaşmıştır. 15-18
yaşlarında çiftçi çocuklarına tarım, ziraat, bitki, hayvan konularında iki yıl
süreyle yatılı okul, eğitim sonrası mezuniyette sermaye verildiği Amele ve
Çiftlik Mektepleri az sayıda kişiyle eğitim sürdürmüştür. Bu dönem okullarının bazılarında
da bitirme sınavları ve zorunlu hizmet bulunmaktaydı. Az sayıda da olsa
yurtdışına eğitim için öğrenciler gönderilmiştir.
Posta ve telgraf memurları
yetiştirmek için 1911 yılında açılan okula, dönemin gazetelerine öğrenci
arandığı ile ilgili ilanlar verilmiştir. Bu ilanlarda okulun yüksek kısmına
öğrenci alınacağı, iki yıllık bir eğitimden sonra mezunların 600 kuruş maaşla
memur olacakları ve bazılarının Avrupa’ya eğitime gönderileceği beyan
ediliyordu. Bazı okullar giriş sınavlarıyla öğrenci kabul etmiş
sınavda başarısı yüksek olanların doğrudan bir üst kademeden kaydı yapılmıştır.
Ticaret Mekteb-i Alisi, 1889 yılında özel sektöre
yabancı dil bilen girişimci idareci ve uzman yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. II. Meşrutiyet
döneminde mesleki teknik eğitim alanında ilk defa batılı eğitim tarzı model
alınmış ancak bu okullardan sadece on kadar okul cumhuriyet dönemine
ulaşabilmiştir.
Cumhuriyet ilk döneminde genel
eğitim politikası içinde mesleki teknik öğretimin mevcut sanayi mekteplerini
bir “işevi ve esnaf ocağı” olarak kabul etmiş önceliği okuma yazma
seferberliğine ve ilköğretime verilmiş olduğundan yeterince yer ve önem
verilmediği görülmektedir. Müslüman olmayan azınlığın elindeki bazı sanatlarda
becerili insan gücünün savaş sebebiyle ülkeden ayrılması teknik eleman
ihtiyacının artmasının en önemli nedenlerinden biridir.
Atatürk, teknik eleman ihtiyacını ve
yetiştirilmesinin gereğini daha savaş yıllarında görmüştür. TBMM’de yaptığı
konuşmalarda, ziyaret ettiği illerde, çeşitli zaman ve ortamlarda çokça dile
getirmiştir. Mesleki teknik eğitimin kurulup yaygınlaşmasına özel ilgi
göstermiş ve gerekli önlemleri almaları için ilgilileri uyarmıştır. Bu okullara
özel ziyaretler yapmıştır. Sanat ve teknik mekteplere ilginin arttığını ve her
türlü teşviki de arttırmak gerektiğini eklemiştir.
1924-1930 yılları arasında; Prof. Dr. John Dewey,
Prof. Dr. Alfred Künhe, Prof. Dr. Ömer Buyse, Prof. Dr. Jung, Prof. Dr. Ernets
Egli gibi teknik uzmanlar ülkeye davet edilerek çalışmalar yapılmış ve çeşitli
raporlar hazırlatılmıştır. Dewey, “hazır bir program ve metot uygulanmasının,
kendi fikirlerinin ve de başka ülke eğitim sistemlerini taklit etmenin
tehlikesine dikkat çekmiştir. Çeşitli ülke eğitim sistemlerinin iyi yanlarının
birleştirilerek Türk Eğitim Sistemi oluşturulmasını teklif etmiştir. Her
memlekette mektebin kalbi muallimdir, ilk başlanacak nokta öğretmenlik meslek
talimi ıslahıdır! Demiştir. Uygulamalı meslek faaliyetlerine, beden eğitimi,
spor, oyun, köy okulları ve meslek okullarının lüzumuna dikkat çekmiştir.
Prof. Künhe ise mesleki eğitimde en önemli nokta,
ilkokul öğretmenlerinin pratik hayatı idrak edip öğrencileri meslek fikri ile
eğiterek onlara meslek seçimine yönlendirmesi gerektiğini ayrıca Türkiye’de
eğitim hayatının çok hızlı değiştiğini, istikrar olmadan bir şey
yapılamayacağını, tarım ülkesi olarak ticaret ve tarım alanında uygulamalı
üretim yapacak iş adamlarına ihtiyacın olduğunu belirtmiştir. Prof. Buyse,
Türkiye’de zıraat, sanayi ve meslek okulları inceleyerek uygulanabilir bir
program hazırlamak için on şehir gezerek meslek ve ev işleri kursları, orta
ziraat mektepleri, bağcılık ve meyve bahçeleri, teknik bilgili işçiler
yetiştirilmesi konularında raporlar yazmıştır. Çalışmalarının tamamı uygulamaya
konulmuş ve şimdiki eğitim kurumlarının temelini oluşturmuştur. 1927-1938
yılları arasında yurtdışından 65 yabancı uzman öğretmen yönetici
getirtilmiştir. Maarif Bakanlığı 1927 yılında vilayetlerden yazılı olarak okul
envanterini isteyerek merkezileşme başlamıştır. 1929 da çıkarılan kanunla
eğitim işleri dokuz bölgeye ayrılmış vilayetler kendi bölge okullarının
masraflarına katkı sağlamaya başlamıştır.
Her ilde meslek lisesi olmadığı için yatılı Bölge
Sanat Okulları açılmış komşu illerden öğrencilerin kayıtta getireceği
giyeceklerinin detayına kadar çalışmalar yapılmıştır. Ortaokul düzeyinde meslek
okullarına oniki yaşında kabul edilen ilkokul mezunlarının henüz gelişme
çağında olduğundan mesleğin gerektireceği ağır işlere uyum sağlayamayacağı
düşünülerek iki yıllık hazırlık devresi uygun görülmüştür. Bu öğrencileri
meslek sahibi yapmaktan ziyade el becerisi kazandırmak, rehberlik ederek
yetenek ve bünyelerine göre meslek seçmelerini temin etmek hedeflenmiştir.
Haftalık on saatlik uygulamalı iş bilgisi dersinde; el aletleri tanıtılır,
sanat ve yetenek geliştirilir, düzen, disiplin, sorumluluk duygusu aşılanırdı.
Yarı dönem metal yarı dönem de ağaç işleri konusunda çeşitli uygulamalar
yaptırılırdı. Bu sebeple okullar beş yıl olmuştur. Bu okulların
mezuniyet imtihanlarına; mezunlara iş hayatını tanıtmak ve iş hayatının
fikirlerini öğretebilmek için Ekonomi Bakanlığı, Sümerbank, Askeri Fabrikalar
ve özel sektörden teknik uzmanlar da davet edilmiştir. Bu okullara
fazla müracaat bulunduğundan sınavla öğrenci alınmaya başlanmıştır.
İstanbul (Yıldız) Teknik Okulu, 1937 yılında
Bayındırlık Bakanlığı tarafından mühendis yetiştirmek için açılarak öğrencilere
büyük çaptaki yapılarda, fabrika ve atölyelerde bir işçi gibi fiilen çalışarak
her öğretim yılı sonunda pratik uygulama yapmak zorunlu tutulmuştur. Avrupa’ya
gönderilen sanat öğretmeni sayısı yeterli gelmediği için ve masraflı bulunduğu
için Ankara’da Erkek Teknik Öğretim Okulu aynı yıl açılmıştır. 1927-1939
yılları arasında 29 meslekte 264 kişi Almanya, Belçika, Çekoslovakya, Fransa,
İsviçre ve İtalya’ya dönüşte 8 yıl zorunlu hizmet şartıyla gönderilmiştir. 1938
yılında açılan Kız Teknik Öğretmen Okulu ders programında iki yıl süreyle
haftalık bir ders saati askerlik dersi okutulmuştur. 1960 yılına kadar Halk
Eğitimi Genel Müdürlüğünün ismi Halk Terbiyesi Birimi imiş. Bu zamana kadar
vilayet ve belediyelerin meslek okulu açma yetkileri olduğu, okulların idaresi
ve öğretimi farklı teşkilandığı, süre, program, yönetim, kayıt, öğretmen, memur
gibi konularda birlik beraberlik ve bütünlüğün bulunmadığı düşünülerek
masraflarının yerelde kalmak kaydıyla (askeri okullar hariç) diğer tüm
konulardan yetki MEB’de toplanmıştır.
1941-1975 yılları arasında Erkek
Orta Sanat Okullarından mezun olan öğrencilerin hiçbiri işsiz kalmamıştır. O
dönemde toplam 83 okulda 1945-1964 yılları arasında okuyan öğrenci sayısı 16
bin ile 22 bin arasında değişmektedir.
Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sebebiyle
eğitim faaliyetleri doğal olarak kesintiye uğramıştır. Halkalı Ziraat Mekteb-i
Alisi birçok okul az mezun verdiği ve masraflı olduğu gerekçesiyle kapatılmış
bunun yerine az sayıdaki öğrencilerin yurtdışına gönderilmesi uygun
bulunmuştur. Meslek okulları açılmasına öncülük eden devlet adamlarının ve
bürokratların görevden ayrılmasıyla da başlatılan güzel çalışmalar maalesef
sürdürülmeyip son bulmuştur. Yine de son yüz yıl içinde yapılan tüm çabalar
günümüz okullarının temelinin oluşmasına büyük etkileri olmuştur.
(*) Bu yazı, Mustafa
Kılınç, “Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim Tarihi (1886-1986)” Pegem Akademi,
Ankara, 2016 eserinden yararlanılarak hazırlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder