16 Ocak 2020 Perşembe

MESLEKİ EĞİTİM TARİHİMİZDEN İLGİNÇ ANEKDOTLAR (*)


            Geçmişte yapılanlar geride kaldı, modası geçti, bugün için geçerli ve gerekli değil şimdi yeni şeyler yapmak lazım. Bu her konu ve durumda tümüyle doğru bir yargı değildir. Tabii ki günün koşullarına göre her şey değişmekte ve yeni ihtiyaçlar ortaya çıkmaktadır. Eğitim alanında ülkemizin yaşadıkları, yapılanlar ve yapılamayanları bilinmesi aynı hataların tekrarlanmaması adına da gereklidir. Tecrübe dediğimiz bu yaşanmışlıklardan bazılarının her dönem insanlara faydalı uygulamaları barındırabileceği gözardı edilmemelidir.
            Toplumun ihtiyaçları doğrultusunda planlanmış hedeflere ulaşmak için eğitim her zaman en önemli araçlardan biridir.  Bir alanda ihtiyaç duyulan ya da gelecekte duyulacak nitelikli insan kaynağının yetişmesi için öncelikle bu yönde talebin oluşturulması gerekiyor. Mesleki ve teknik eğitim kurumları geçmişten günümüze ihtiyaç duyulan nitelikli insan kaynağını yetiştirmek amacıyla çalışmalar yürütmektedir. Talebin, zorlayarak değil bireyleri toplumu bilgilendirme, bilinçlendirme ve yönlendirmeyle oluşturulması yapılacakların amacına ulaşmasını kolaylaştıracaktır. Tüm bunları yaparken başta anne babaların inandırılması gerekiyor.  Rehber öğretmenlerin ve sınıf öğretmenlerinin bu konuda çalışması gerekiyor. Her şeye rağmen talebin istenilen seviyeye ulaşması ve canlı tutulması için devletin mesleki ve teknik eğitim kurumlarını cazip kılması, çalışanları ve öğrencileri desteklemesi teşvik etmesi gerekmektedir. Son asırda ülkemizde bu tarz çalışmalar yürütülmüş bir kısmı halen devam etmektedir.
Osmanlı Devleti duraklama dönemine girdiği zaman kalfa ve usta yetiştirilmesi için takip edilen metotlar ve esnaf teşkilatı yavaş yavaş bozuldu. Küçük sanat erbabı zamanın teknik ve sanat alanındaki ilerlemeleri takip edemedi. El tezgâhlarında yapılan işlerde gerilemeye başladı. Devletin ilk işi askerlikle ilgili batı tekniğindeki gelişmelerden faydalanmak oldu. 1734 yılında Üsküdar’da Humbarahane-i Mühendishane (Hendesehane) Türkiye’de eğitim alanında açılan ilk çağdaş kurumdur. 1773 yılında Mühendishane-i Bahri-i Hümayun ve 1793 yılında ise Mühendishane-i Berri Hümayun isimleriyle ilk askeri teknik okullar öğretime açılmıştır. Mesleki teknik öğretim okulları açma fikrini ilk olarak Sadık Rıfat Paşa, Sadrazam M. Said Paşa ve Mithat Paşa ortaya atarak ahi birlik ve lonca örgütleri dışında sivil halka sanat öğretmeyi gaye edinen okullar açılması girişimlerinde bulunmuşlardır.
            Ahi teşkilatına girmenin temel şartı Müslüman olmaktı. Zira işbaşında mesleği öğrenmenin yanında sosyal hayatta zaviyelerde de Kuran, yemek, oyun, çalgı, şarkı, tarih, biyografi, tasavvuf, Arapça, Farsça, Edebiyat, Türkçe ve Fütüvvetname öğretilirdi. Daha sonraları gayrimüslim tebaadan sanatkarların artmasıyla aynı organizasyon Gedik adıyla devam etmiştir. Ahi teşkilatında, çırak öncesi aday çıraklık yapanlara yamak veya müptedi denirdi. Çırak ve kalfaların rütbesi yiğitlik olarak isimlendirilirken kendilerine iki yol kardeşi, bir yol atası, bir üstadı belirlenir onu korur, rehberlik eder ve sanat öğretirlerdi. Her usta yanında belirli sayıda çırağı belli süreyle çalıştırabilmekte mesleki talimi terbiyesi seyri takip kontrol edilmekteydi.
            Enderun Mektebi, devletin kudretini korumaya kabiliyetli kapıkulu sınıfını yetiştirmek için 1421’de kurulmuş ve 1909’da kapatılmıştır. Enderun’da acemi ve iç oğlanlar sınıfı bulunmakta toplam ondört yıl eğitimle alanında ustalık seviyesine ulaşılmaktaydı. Padişahın, sarayın ve devletin işlerini yürütecek meslek ve işler öğretilirken ayrıca dikiş, tezhip, deri, kürek, kayık, okçuluk, tüfek yapımı, hattatlık, aşçılık, kuyumculuk dersleri yanında müzik ve meşkhane zorunluydu. Burada eğitilenler her sınıfta artan miktarda aylık almaktaydı. Enderunun mesleki teknik eğitim alanındaki etkisi modern tarzda olmuş bugünkü staj, titizlik içinde en üst seviyede uygulanmıştır.
            Mithat Paşa tarafından 1863 yılında Niş’te Erkek Islahhanesi ve 1864 yılında Rusçuk’ta Kız Islahhanesi açılmıştır. On yaşından büyük öksüz ve yetimlere sanat öğretilerek iş bulmaları, ülkenin sanatkâr ihtiyacının karşılanması, üretim atölyeleriyle de orduya gereken kumaş ve giysilerin temini amaçlanmıştır. 1885 tarihinden itibaren Islahhaneler, Mekteb-i Sanayi ismini almışlardır. Bu okullara yerli ve yabancılar, Müslüman ve Hristiyanlar kayıt edilmiş ve kurulan fabrikada çalışmışlardır.
            Sultanahmet semtinde Kılıçhane binasında 1868 yılında kurulan Sanayi Mektebinde 13-30 yaş arasında dahili-harici, yatılı ve gündüzlü öğrencilere sınıflarına göre yevmiye verilirdi. Yevmiyenin bir kısmıyla elbise ve yiyeceklerini karşılarken kalan yarısı harçlık, yarısı da emniyet sandığında biriktirilir mezuniyetinde toplu para olarak verilir işyeri açması desteklenirdi.
            II. Abdülhamit, Sanayi Teşvik Heyeti kurarak teknik ile sanat eğitim ve öğretimini imparatorluk coğrafyasına yaymak, sanayi mekteplerini geliştirmek ve ıslah etmeyi hedeflemiştir. Bunu yaparken asıl amaçlarından biri de serseri (belli bir işi ve yeri olmayan, başıboş, hayta) gençleri eğitmekti. Okula öğrenci kazandırmak için her türlü kolaylık sağlanmakta kayda gelenlerin yol paraları bile devlet tarafından karşılanmaktaydı. Ayrıca bu okulların her kademesinde başarılı öğrenci ve öğretmenlerin “sanayi madalyası ve nişanlarla” ödüllendirildiği görülmektedir. Sanayi okullarına kayıt kabul şartları arasında en son okuduğu okuldan ve ikamet ettiği mahalleden bir hüsn-ü ahlak şahadetnamesi (iyi hal kâğıdı) bulunmaktaydı. Not sistemi 20’lik puanlamayla “Fevkalade, Aliyyülala, Ala, Karibi Ala, Vasati, Karibi Vasati, Fena, Pek fena” şeklindeydi. Başarılı öğrenciler Aferin, Tahsin (beğenme) ve İmtiyaz/üstünlük ile mükâfatlandırılırdı. Bu okullar genellikle yoksulların, yetimlerin, kimsesizlerin okulu olduğu için okullara çeşitli gelirler bağlanıp üretilen malların satışından sağlanan gelirler de okula aktarılırdı.
1913-14 yıllarında öğretim veren İnas (kızlar) Sultanileri, ilkokul ve ortaokul toplam on yıl süreli bu okullara kaynak sağlamak için zaman zaman hükümetin kontrolünde piyango çekilişleri düzenlenmiş ve yüz bin lira gibi zamanına göre yüksek miktarlara ulaşmıştır. 15-18 yaşlarında çiftçi çocuklarına tarım, ziraat, bitki, hayvan konularında iki yıl süreyle yatılı okul, eğitim sonrası mezuniyette sermaye verildiği Amele ve Çiftlik Mektepleri az sayıda kişiyle eğitim sürdürmüştür. Bu dönem okullarının bazılarında da bitirme sınavları ve zorunlu hizmet bulunmaktaydı. Az sayıda da olsa yurtdışına eğitim için öğrenciler gönderilmiştir.
            Posta ve telgraf memurları yetiştirmek için 1911 yılında açılan okula, dönemin gazetelerine öğrenci arandığı ile ilgili ilanlar verilmiştir. Bu ilanlarda okulun yüksek kısmına öğrenci alınacağı, iki yıllık bir eğitimden sonra mezunların 600 kuruş maaşla memur olacakları ve bazılarının Avrupa’ya eğitime gönderileceği beyan ediliyordu. Bazı okullar giriş sınavlarıyla öğrenci kabul etmiş sınavda başarısı yüksek olanların doğrudan bir üst kademeden kaydı yapılmıştır.
Ticaret Mekteb-i Alisi, 1889 yılında özel sektöre yabancı dil bilen girişimci idareci ve uzman yetiştirmek amacıyla kurulmuştur. II. Meşrutiyet döneminde mesleki teknik eğitim alanında ilk defa batılı eğitim tarzı model alınmış ancak bu okullardan sadece on kadar okul cumhuriyet dönemine ulaşabilmiştir.
            Cumhuriyet ilk döneminde genel eğitim politikası içinde mesleki teknik öğretimin mevcut sanayi mekteplerini bir “işevi ve esnaf ocağı” olarak kabul etmiş önceliği okuma yazma seferberliğine ve ilköğretime verilmiş olduğundan yeterince yer ve önem verilmediği görülmektedir. Müslüman olmayan azınlığın elindeki bazı sanatlarda becerili insan gücünün savaş sebebiyle ülkeden ayrılması teknik eleman ihtiyacının artmasının en önemli nedenlerinden biridir.
            Atatürk, teknik eleman ihtiyacını ve yetiştirilmesinin gereğini daha savaş yıllarında görmüştür. TBMM’de yaptığı konuşmalarda, ziyaret ettiği illerde, çeşitli zaman ve ortamlarda çokça dile getirmiştir. Mesleki teknik eğitimin kurulup yaygınlaşmasına özel ilgi göstermiş ve gerekli önlemleri almaları için ilgilileri uyarmıştır. Bu okullara özel ziyaretler yapmıştır. Sanat ve teknik mekteplere ilginin arttığını ve her türlü teşviki de arttırmak gerektiğini eklemiştir.
1924-1930 yılları arasında; Prof. Dr. John Dewey, Prof. Dr. Alfred Künhe, Prof. Dr. Ömer Buyse, Prof. Dr. Jung, Prof. Dr. Ernets Egli gibi teknik uzmanlar ülkeye davet edilerek çalışmalar yapılmış ve çeşitli raporlar hazırlatılmıştır. Dewey, “hazır bir program ve metot uygulanmasının, kendi fikirlerinin ve de başka ülke eğitim sistemlerini taklit etmenin tehlikesine dikkat çekmiştir. Çeşitli ülke eğitim sistemlerinin iyi yanlarının birleştirilerek Türk Eğitim Sistemi oluşturulmasını teklif etmiştir. Her memlekette mektebin kalbi muallimdir, ilk başlanacak nokta öğretmenlik meslek talimi ıslahıdır! Demiştir. Uygulamalı meslek faaliyetlerine, beden eğitimi, spor, oyun, köy okulları ve meslek okullarının lüzumuna dikkat çekmiştir.
Prof. Künhe ise mesleki eğitimde en önemli nokta, ilkokul öğretmenlerinin pratik hayatı idrak edip öğrencileri meslek fikri ile eğiterek onlara meslek seçimine yönlendirmesi gerektiğini ayrıca Türkiye’de eğitim hayatının çok hızlı değiştiğini, istikrar olmadan bir şey yapılamayacağını, tarım ülkesi olarak ticaret ve tarım alanında uygulamalı üretim yapacak iş adamlarına ihtiyacın olduğunu belirtmiştir. Prof. Buyse, Türkiye’de zıraat, sanayi ve meslek okulları inceleyerek uygulanabilir bir program hazırlamak için on şehir gezerek meslek ve ev işleri kursları, orta ziraat mektepleri, bağcılık ve meyve bahçeleri, teknik bilgili işçiler yetiştirilmesi konularında raporlar yazmıştır. Çalışmalarının tamamı uygulamaya konulmuş ve şimdiki eğitim kurumlarının temelini oluşturmuştur. 1927-1938 yılları arasında yurtdışından 65 yabancı uzman öğretmen yönetici getirtilmiştir. Maarif Bakanlığı 1927 yılında vilayetlerden yazılı olarak okul envanterini isteyerek merkezileşme başlamıştır. 1929 da çıkarılan kanunla eğitim işleri dokuz bölgeye ayrılmış vilayetler kendi bölge okullarının masraflarına katkı sağlamaya başlamıştır.
Her ilde meslek lisesi olmadığı için yatılı Bölge Sanat Okulları açılmış komşu illerden öğrencilerin kayıtta getireceği giyeceklerinin detayına kadar çalışmalar yapılmıştır. Ortaokul düzeyinde meslek okullarına oniki yaşında kabul edilen ilkokul mezunlarının henüz gelişme çağında olduğundan mesleğin gerektireceği ağır işlere uyum sağlayamayacağı düşünülerek iki yıllık hazırlık devresi uygun görülmüştür. Bu öğrencileri meslek sahibi yapmaktan ziyade el becerisi kazandırmak, rehberlik ederek yetenek ve bünyelerine göre meslek seçmelerini temin etmek hedeflenmiştir. Haftalık on saatlik uygulamalı iş bilgisi dersinde; el aletleri tanıtılır, sanat ve yetenek geliştirilir, düzen, disiplin, sorumluluk duygusu aşılanırdı. Yarı dönem metal yarı dönem de ağaç işleri konusunda çeşitli uygulamalar yaptırılırdı. Bu sebeple okullar beş yıl olmuştur. Bu okulların mezuniyet imtihanlarına; mezunlara iş hayatını tanıtmak ve iş hayatının fikirlerini öğretebilmek için Ekonomi Bakanlığı, Sümerbank, Askeri Fabrikalar ve özel sektörden teknik uzmanlar da davet edilmiştir. Bu okullara fazla müracaat bulunduğundan sınavla öğrenci alınmaya başlanmıştır.
İstanbul (Yıldız) Teknik Okulu, 1937 yılında Bayındırlık Bakanlığı tarafından mühendis yetiştirmek için açılarak öğrencilere büyük çaptaki yapılarda, fabrika ve atölyelerde bir işçi gibi fiilen çalışarak her öğretim yılı sonunda pratik uygulama yapmak zorunlu tutulmuştur. Avrupa’ya gönderilen sanat öğretmeni sayısı yeterli gelmediği için ve masraflı bulunduğu için Ankara’da Erkek Teknik Öğretim Okulu aynı yıl açılmıştır. 1927-1939 yılları arasında 29 meslekte 264 kişi Almanya, Belçika, Çekoslovakya, Fransa, İsviçre ve İtalya’ya dönüşte 8 yıl zorunlu hizmet şartıyla gönderilmiştir. 1938 yılında açılan Kız Teknik Öğretmen Okulu ders programında iki yıl süreyle haftalık bir ders saati askerlik dersi okutulmuştur. 1960 yılına kadar Halk Eğitimi Genel Müdürlüğünün ismi Halk Terbiyesi Birimi imiş. Bu zamana kadar vilayet ve belediyelerin meslek okulu açma yetkileri olduğu, okulların idaresi ve öğretimi farklı teşkilandığı, süre, program, yönetim, kayıt, öğretmen, memur gibi konularda birlik beraberlik ve bütünlüğün bulunmadığı düşünülerek masraflarının yerelde kalmak kaydıyla (askeri okullar hariç) diğer tüm konulardan yetki MEB’de toplanmıştır.
            1941-1975 yılları arasında Erkek Orta Sanat Okullarından mezun olan öğrencilerin hiçbiri işsiz kalmamıştır. O dönemde toplam 83 okulda 1945-1964 yılları arasında okuyan öğrenci sayısı 16 bin ile 22 bin arasında değişmektedir.  
Balkan, I. Dünya ve Kurtuluş Savaşları sebebiyle eğitim faaliyetleri doğal olarak kesintiye uğramıştır. Halkalı Ziraat Mekteb-i Alisi birçok okul az mezun verdiği ve masraflı olduğu gerekçesiyle kapatılmış bunun yerine az sayıdaki öğrencilerin yurtdışına gönderilmesi uygun bulunmuştur. Meslek okulları açılmasına öncülük eden devlet adamlarının ve bürokratların görevden ayrılmasıyla da başlatılan güzel çalışmalar maalesef sürdürülmeyip son bulmuştur. Yine de son yüz yıl içinde yapılan tüm çabalar günümüz okullarının temelinin oluşmasına büyük etkileri olmuştur.
(*) Bu yazı, Mustafa Kılınç, “Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim Tarihi (1886-1986)” Pegem Akademi, Ankara, 2016 eserinden yararlanılarak hazırlanmıştır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...