Eğitim,
kişiyi toplu veya bireysel olarak belli programlar ve metotlarla yaşama
hazırlamaktır. Topluma uyumu ve katılımı için sosyalleştirmek, hayatı boyunca
ihtiyaç duyacağı bilgileri aktarmak, beceriler kazandırmak, mutlu ve başarılı
olması için neler yapması gerektiğini öğretmektir. Kişide var olan yetenekleri
keşfederek bu doğrultuda gelişmesini sağlamak amacıyla başta ailede olmak üzere
formal/informal, örgün/yaygın, resmi/özel kurumlarda kendi istek ve katılımıyla
yapılan faaliyetlerdir.
Eğitim,
tüm dünya ülkelerinde çeşitli farklılıklar gösterse de genel olarak okulöncesi,
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim olarak çeşitli dönemlere ve kurumlara
ayrılmıştır. Ortaöğretim yani liseye başlarken seçim ve tercih yapma dönemine
karar vermede zorluklarla karşılaşılabilir. Gidilecek lise türü üniversitede
seçilecek bölümü ve mesleği sonrasında hayat boyu sürecek çalışma yaşamını
etkileyecek kararlar almayı gerektirir. Bu tercihlerden biri de mesleki eğitim
ve meslek liseleridir. Bu tercih kimileri için yeterli diploma notunu alamadığı
için zorunlu zannedilebilir. Şu anki sistemde sınavsız yerel yerleştirmeyle
mahallindeki Anadolu Liselerine gidebilme hakkı tanınmış olduğundan artık böyle
bir mecburiyet kalmamıştır. Bir tercih yaparken bir sonraki adımı yani “bu
liseyi bitirince ne yapabilirim?” sorusuna cevap arandığında sonradan pişman
olunabilecek kararlar almanın önüne geçilebilir. Ülkemizde bazı üniversiteler
ilk iki yıl ortak dersleri aldırıp meslek seçimini üçüncü sınıfa kadar
ötelemişlerdir. Bir anlamda bu tür pişmanlıkların önüne geçilmiş olabilir.
Mesleki
teknik eğitim ve lise düzeyinde meslek seçimi için farklı ve aleyhte görüşler
de dile getirilmektedir. Meslek liselerine çoğunlukla başarısız ve
sosyo-ekonomik düzeyi düşük aile çocuklarının gittiği, bu sistemle sermaye
sahiplerinin işçi/emekçi sınıf yetiştirmeye çalıştığı, sektörün istediği
nitelik ve becerilerin kazandırılamadığı, müfredatın yeterince güncel
tutulamadığı, atölye ve laboratuvarların teknolojik yetersizliği, üniversiteyi
kazandırma oranının düşük olduğu, erken yaşlarda mesleğe yönlendirmenin
pedagojik açıdan doğru olmadığı, dar alanda meslek öğretmenin doğru olmadığı, temel
beceri ve yeterliliklerin (iletişim, yabancı dil, problem çözme, girişimcilik,
öğrenmeyi öğrenme, sosyal uyum, kültürel bilinç, dijital beceri, stem) kazandırılamadığı,
özel sektörün talepleri ve politika belirlemeye etkileri, mezunların
istihdamının düşük seviyelerde kaldığı gibi konularla haklı haksız bir sürü
eleştiri ve karşı görüşler beyan edilmektedir.
Ülkemizde
üniversite sınavlarına 2 milyon 528 bin kişinin başvurması, 1 milyon 761 bin
tercih yapma hakkı bulunanlara karşılık 1 milyon 113 bin kişinin tercih yapması
karşılık 824 bin 694 kontenjana 753 bin 461 kişinin yerleşmiştir. (1) Genç nüfusta
(15-24 yaş) işsizlik oranı 6,3 puanlık artış ile %23,2 olurken, 15 – 64 yaş
grubunda bu oran 3,5 puanlık artış ile %13,3 olarak gerçekleşti.(2) Ajans Press'in
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere
göre, Türkiye'de 3 milyon 275 bin işsiz insan sayısı tespit edilirken, 828
binini üniversite mezunlarının oluşturduğu belirlendi. Üniversite mezunlarının
oluşturduğu bu sayı, toplam işsizlere orana kıyasladığında yüzde 27 olarak
ölçülmüştür. Meslek gruplarına bakıldığında listenin başını 73 bin kişiyle
mühendisler çekmektedir. Bazı uzman yorumlarına göre mühendislerin asgari
ücretle çalışmak zorunda kaldığı belirlenirken, işsiz mühendis sayısının gün
geçtikçe arttığına değinilmektedir. Kontrolsüz açılan üniversitelerin ve yanlış
sanayi politikalarının da bu durumda etkili olduğu, medyaya yansıyan diğer
başlıklar arasında yer almıştır. 2017 yılında belirlenen yüzde 27 oranındaki
işsiz üniversite mezununun yanı sıra, lise mezunları arasında işsizlik oranı
yüzde 38, lise diploması olmayanlarda ise yüzde 49 olarak belirlenmiştir.(3)
Genel
olarak iş hayatında istihdamda olanların beyaz/mavi yaka ve iş bölümündeki
görevlerine bakarak yöneten/planlayan masa başında zihinsel gücüyle ofiste
çalışanlar, üreten/nitelikli eleman ve beden gücüyle çalışan işçi sınıfı olarak
sahada çalışanların oranlarına bakıldığında bir piramite benzediği
görülmektedir.
Türkiye
ve AB’yi çalıştırdığı beyaz yakalı sayısı bakımından karşılaştırdığımızda AB’de
yönetici ve diğer beyaz yakalıların oranı yaklaşık yüzde 21 iken Türkiye’de
ancak yüzde 6’dır. Mavi yakalı işçiler ise AB’de yüzde 22 düzeyindeyken
Türkiye’de ancak yüzde 14’tür.(4) Bu rakamlara bakarak geriye kalan yüzde 80’i beyaz
ve mavi yaka çalışanların dışında kalanlardan oluştuğu söylenebilir. Ülkemizdeki
işletme yapısının çoğunlukla KOBİ olduğu düşünüldüğünde bu oranların daha anlam
kazandığı düşünülebilir.
Sanayi
4.0 yakın gelecekte beyaz ve mavi yakalı çalışanların sahip olması gereken
yetkinlikleri değiştireceği, yeni üretim teknolojilerini etkin biçimde yönetmek
ve entegre olmuş dünyada gelirlerini arttırmak için şirketler şimdi sahip
olduklarından daha yetkin bir işgücüne ihtiyaç duyulacağı öngörülmektedir.(5)
Buradan mavi yakalıların biraz daha bilişim ve dijital becerilere, beyaz
yakalıların da uygulamaya dönük becerilere sahip olmaları diğerlerine göre
istihdamda avantajlı hale getirebilecektir.
Mevcut
mesleki eğitim uygulama ve yaklaşımlarına karşı çıkanların görüşlerini
üniversite giriş sınavı, işsizlik oranı ve meslek lisesi mezun rakamlarıyla
karşılaştırıldığında bazı konularda haklılık paylarının olduğu düşünülebilir. Sektör
temsilcileri ve mesleki eğitimde görev yapan öğretmen ve yöneticiler, meslek
lisesi öğrencilerinin dört yıl boyunca gerçek iş ortamında işbaşında uygulamalı
meslek eğitiminde geçirdikleri sürenin yeterli olmadığını, lise birinci sınıfta
meslek seçilmesi ve temel beceriler atölyesinde uygulamalara başlanması, ikinci
sınıfta haftada bir gün, üçüncü sınıfta iki gün ve son yıl üç gün işletmede
beceri eğitimi yapılması gerektiğini her ortamda dile getirmektedirler. Kaldı
ki bu taleplerin bir kısmının değiştirilmesi kararı verildiği Bakanlığın Vizyon
Eylem Planında yer almıştır.
Meslek
lisesi mezunlarının kendi alanı dışında işlerde çalışma oranının yüksek
olmasının çalışma şartlarının beklentilerin altında olması yanında işverenlerin
kendi işleriyle ilgili tam donanımlı nitelikli eleman beklentileri ve maliyetleri
düşürüp daha çok kar adına yabancı uyruklu göçmen ucuz işgücü çalıştırılmasının
da etkisi bulunmaktadır. Yani meslek lisesi mezunlarının mesleğinde iş bulamaması
veya bulanların kabul edilebilir standartların altında çalışıyor olmaları
eğitim dışı faktörlerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyor
olmalarından kaynaklanmaktadır.
Her
ülkenin kültürüne göre farklı uygulamalar bulunmakla beraber Ülkemiz için “Ağaç
yaş iken eğilir.” atasözünde belirtildiği gibi bir çocuğun ilgi, istek ve
kabiliyetlerine göre mesleğin seçildikten sonra erken dönemde yönlendirilmesi
mesleğe uyum, sevgi ve başarının artacağı düşünülmektedir. Bu dönemi çalışma ve
çocuk işçiliği gibi düşünmeyip eğitim ortamını, gerek okul gerekse işyerinde
çocuk yaş dönemine uygun hale getirilerek mesleğin öğrenilmesi pekala
başarılabilir. Sürekli olumsuzlukları düşünerek muhalif düşünceleri belirtmenin
alternatif olarak ise somut bir model beyan edilmemesi sorunlarımızı çözmüyor.
Efendim bazı meslekler kaybolup yok olacakmış, her şey dijital ve robotik
olacakmış, tabi ki olacak ama bugün için bir yandan mezun olan gençlerin
istihdamı ve sektörün aradığı nitelikli eleman ihtiyacı ne olacak cevap veren
yok. Sanayi 4.0 sistemini ve ötesini ülkemizde uygulayan işletme sayısı bir
elin parmakları kadar bile yok ve yakın gelecekte de geçebilecek gibi
görünmüyor. Üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, çeşitli kurslara gitmiş
KPSS hazırlanan yaşı otuzlara yaklaşmış hala bir işi olmayan ve yuva kuramamış
gençler için önerisi olan yok. Kimse çocukların üniversiteye gitmesine karşı
değil tabi ki herkes okusun ama ya sonrası, iş hayatına geçiş, bu konuda çözümleri
söyleyen az. Bir dönem doğu blokundan gelen üniversiteli işsizlerin en fazla
üçyüz dolar belki asgari ücretle çalıştığını duyduğumuzda garipsedik. Maalesef
bugün ülkemiz o eşiğe geldi dayandı. Kimse gelecek için gençlere pembe hayaller
çizip mutsuzluğuna sebep olmamalıdır. Bu ülkede halen hangi alanlarda, hangi
statüde ne kadar çalışan olduğu bunların mezuniyetleri kayıt altındadır.
Kamunun ve özel sektörün istihdam yapısı da belli olduğuna göre planlamaları ve
seçimlerimizi daha gerçekçi yapmak zorundayız. Bireysel girişimlerle
yapılabilen alanlara yönlendirme yaparak sonrasında da destekleyerek üniversite
mezunu işsiz sayısını azaltmaya çalışmalıyız.
(1) https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2019/YKS/sayisalbilgiler06082019.pdf
(2) https://www.brandingturkiye.com/tuik-issizlik-rakamlari-nisan-2019/
(3) https://www.memurlar.net/haber/729906/universiteli-issiz-sayisi-55-ilin-nufusunu-geride-birakti.html
(4) Dünya Bülteni, 2011, F. Sarrafoğlu,
https://www.dunyabulteni.net/genel/calisanlarin-yuzde-75i-mavi-yakali-h152106.html
(5) “Türkiyenin Küresel Rekabetçiliği için Bir
Gereklilik Olarak Sanayi 4.0 – Gelişmekte Olan Ekonomi Perspektifi Raporu” http://www.tusiad.org/indir/2016/sanayi-40.pdf, s.46
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder