16 Ocak 2020 Perşembe

MESLEKİ VE TEKNİK EĞİTİME FARKLI BAKIŞ


Eğitim, kişiyi toplu veya bireysel olarak belli programlar ve metotlarla yaşama hazırlamaktır. Topluma uyumu ve katılımı için sosyalleştirmek, hayatı boyunca ihtiyaç duyacağı bilgileri aktarmak, beceriler kazandırmak, mutlu ve başarılı olması için neler yapması gerektiğini öğretmektir. Kişide var olan yetenekleri keşfederek bu doğrultuda gelişmesini sağlamak amacıyla başta ailede olmak üzere formal/informal, örgün/yaygın, resmi/özel kurumlarda kendi istek ve katılımıyla yapılan faaliyetlerdir.
Eğitim, tüm dünya ülkelerinde çeşitli farklılıklar gösterse de genel olarak okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim olarak çeşitli dönemlere ve kurumlara ayrılmıştır. Ortaöğretim yani liseye başlarken seçim ve tercih yapma dönemine karar vermede zorluklarla karşılaşılabilir. Gidilecek lise türü üniversitede seçilecek bölümü ve mesleği sonrasında hayat boyu sürecek çalışma yaşamını etkileyecek kararlar almayı gerektirir. Bu tercihlerden biri de mesleki eğitim ve meslek liseleridir. Bu tercih kimileri için yeterli diploma notunu alamadığı için zorunlu zannedilebilir. Şu anki sistemde sınavsız yerel yerleştirmeyle mahallindeki Anadolu Liselerine gidebilme hakkı tanınmış olduğundan artık böyle bir mecburiyet kalmamıştır. Bir tercih yaparken bir sonraki adımı yani “bu liseyi bitirince ne yapabilirim?” sorusuna cevap arandığında sonradan pişman olunabilecek kararlar almanın önüne geçilebilir. Ülkemizde bazı üniversiteler ilk iki yıl ortak dersleri aldırıp meslek seçimini üçüncü sınıfa kadar ötelemişlerdir. Bir anlamda bu tür pişmanlıkların önüne geçilmiş olabilir.
Mesleki teknik eğitim ve lise düzeyinde meslek seçimi için farklı ve aleyhte görüşler de dile getirilmektedir. Meslek liselerine çoğunlukla başarısız ve sosyo-ekonomik düzeyi düşük aile çocuklarının gittiği, bu sistemle sermaye sahiplerinin işçi/emekçi sınıf yetiştirmeye çalıştığı, sektörün istediği nitelik ve becerilerin kazandırılamadığı, müfredatın yeterince güncel tutulamadığı, atölye ve laboratuvarların teknolojik yetersizliği, üniversiteyi kazandırma oranının düşük olduğu, erken yaşlarda mesleğe yönlendirmenin pedagojik açıdan doğru olmadığı, dar alanda meslek öğretmenin doğru olmadığı, temel beceri ve yeterliliklerin (iletişim, yabancı dil, problem çözme, girişimcilik, öğrenmeyi öğrenme, sosyal uyum, kültürel bilinç, dijital beceri, stem) kazandırılamadığı, özel sektörün talepleri ve politika belirlemeye etkileri, mezunların istihdamının düşük seviyelerde kaldığı gibi konularla haklı haksız bir sürü eleştiri ve karşı görüşler beyan edilmektedir.
Ülkemizde üniversite sınavlarına 2 milyon 528 bin kişinin başvurması, 1 milyon 761 bin tercih yapma hakkı bulunanlara karşılık 1 milyon 113 bin kişinin tercih yapması karşılık 824 bin 694 kontenjana 753 bin 461 kişinin yerleşmiştir. (1) Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 6,3 puanlık artış ile %23,2 olurken, 15 – 64 yaş grubunda bu oran 3,5 puanlık artış ile %13,3 olarak gerçekleşti.(2) Ajans Press'in Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve medya yansımalarından derlediği bilgilere göre, Türkiye'de 3 milyon 275 bin işsiz insan sayısı tespit edilirken, 828 binini üniversite mezunlarının oluşturduğu belirlendi. Üniversite mezunlarının oluşturduğu bu sayı, toplam işsizlere orana kıyasladığında yüzde 27 olarak ölçülmüştür. Meslek gruplarına bakıldığında listenin başını 73 bin kişiyle mühendisler çekmektedir. Bazı uzman yorumlarına göre mühendislerin asgari ücretle çalışmak zorunda kaldığı belirlenirken, işsiz mühendis sayısının gün geçtikçe arttığına değinilmektedir. Kontrolsüz açılan üniversitelerin ve yanlış sanayi politikalarının da bu durumda etkili olduğu, medyaya yansıyan diğer başlıklar arasında yer almıştır. 2017 yılında belirlenen yüzde 27 oranındaki işsiz üniversite mezununun yanı sıra, lise mezunları arasında işsizlik oranı yüzde 38, lise diploması olmayanlarda ise yüzde 49 olarak belirlenmiştir.(3)
Genel olarak iş hayatında istihdamda olanların beyaz/mavi yaka ve iş bölümündeki görevlerine bakarak yöneten/planlayan masa başında zihinsel gücüyle ofiste çalışanlar, üreten/nitelikli eleman ve beden gücüyle çalışan işçi sınıfı olarak sahada çalışanların oranlarına bakıldığında bir piramite benzediği görülmektedir.
Türkiye ve AB’yi çalıştırdığı beyaz yakalı sayısı bakımından karşılaştırdığımızda AB’de yönetici ve diğer beyaz yakalıların oranı yaklaşık yüzde 21 iken Türkiye’de ancak yüzde 6’dır. Mavi yakalı işçiler ise AB’de yüzde 22 düzeyindeyken Türkiye’de ancak yüzde 14’tür.(4) Bu rakamlara bakarak geriye kalan yüzde 80’i beyaz ve mavi yaka çalışanların dışında kalanlardan oluştuğu söylenebilir. Ülkemizdeki işletme yapısının çoğunlukla KOBİ olduğu düşünüldüğünde bu oranların daha anlam kazandığı düşünülebilir.
Sanayi 4.0 yakın gelecekte beyaz ve mavi yakalı çalışanların sahip olması gereken yetkinlikleri değiştireceği, yeni üretim teknolojilerini etkin biçimde yönetmek ve entegre olmuş dünyada gelirlerini arttırmak için şirketler şimdi sahip olduklarından daha yetkin bir işgücüne ihtiyaç duyulacağı öngörülmektedir.(5) Buradan mavi yakalıların biraz daha bilişim ve dijital becerilere, beyaz yakalıların da uygulamaya dönük becerilere sahip olmaları diğerlerine göre istihdamda avantajlı hale getirebilecektir.
Mevcut mesleki eğitim uygulama ve yaklaşımlarına karşı çıkanların görüşlerini üniversite giriş sınavı, işsizlik oranı ve meslek lisesi mezun rakamlarıyla karşılaştırıldığında bazı konularda haklılık paylarının olduğu düşünülebilir. Sektör temsilcileri ve mesleki eğitimde görev yapan öğretmen ve yöneticiler, meslek lisesi öğrencilerinin dört yıl boyunca gerçek iş ortamında işbaşında uygulamalı meslek eğitiminde geçirdikleri sürenin yeterli olmadığını, lise birinci sınıfta meslek seçilmesi ve temel beceriler atölyesinde uygulamalara başlanması, ikinci sınıfta haftada bir gün, üçüncü sınıfta iki gün ve son yıl üç gün işletmede beceri eğitimi yapılması gerektiğini her ortamda dile getirmektedirler. Kaldı ki bu taleplerin bir kısmının değiştirilmesi kararı verildiği Bakanlığın Vizyon Eylem Planında yer almıştır.
Meslek lisesi mezunlarının kendi alanı dışında işlerde çalışma oranının yüksek olmasının çalışma şartlarının beklentilerin altında olması yanında işverenlerin kendi işleriyle ilgili tam donanımlı nitelikli eleman beklentileri ve maliyetleri düşürüp daha çok kar adına yabancı uyruklu göçmen ucuz işgücü çalıştırılmasının da etkisi bulunmaktadır. Yani meslek lisesi mezunlarının mesleğinde iş bulamaması veya bulanların kabul edilebilir standartların altında çalışıyor olmaları eğitim dışı faktörlerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmiyor olmalarından kaynaklanmaktadır.
Her ülkenin kültürüne göre farklı uygulamalar bulunmakla beraber Ülkemiz için “Ağaç yaş iken eğilir.” atasözünde belirtildiği gibi bir çocuğun ilgi, istek ve kabiliyetlerine göre mesleğin seçildikten sonra erken dönemde yönlendirilmesi mesleğe uyum, sevgi ve başarının artacağı düşünülmektedir. Bu dönemi çalışma ve çocuk işçiliği gibi düşünmeyip eğitim ortamını, gerek okul gerekse işyerinde çocuk yaş dönemine uygun hale getirilerek mesleğin öğrenilmesi pekala başarılabilir. Sürekli olumsuzlukları düşünerek muhalif düşünceleri belirtmenin alternatif olarak ise somut bir model beyan edilmemesi sorunlarımızı çözmüyor. Efendim bazı meslekler kaybolup yok olacakmış, her şey dijital ve robotik olacakmış, tabi ki olacak ama bugün için bir yandan mezun olan gençlerin istihdamı ve sektörün aradığı nitelikli eleman ihtiyacı ne olacak cevap veren yok. Sanayi 4.0 sistemini ve ötesini ülkemizde uygulayan işletme sayısı bir elin parmakları kadar bile yok ve yakın gelecekte de geçebilecek gibi görünmüyor. Üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, çeşitli kurslara gitmiş KPSS hazırlanan yaşı otuzlara yaklaşmış hala bir işi olmayan ve yuva kuramamış gençler için önerisi olan yok. Kimse çocukların üniversiteye gitmesine karşı değil tabi ki herkes okusun ama ya sonrası, iş hayatına geçiş, bu konuda çözümleri söyleyen az. Bir dönem doğu blokundan gelen üniversiteli işsizlerin en fazla üçyüz dolar belki asgari ücretle çalıştığını duyduğumuzda garipsedik. Maalesef bugün ülkemiz o eşiğe geldi dayandı. Kimse gelecek için gençlere pembe hayaller çizip mutsuzluğuna sebep olmamalıdır. Bu ülkede halen hangi alanlarda, hangi statüde ne kadar çalışan olduğu bunların mezuniyetleri kayıt altındadır. Kamunun ve özel sektörün istihdam yapısı da belli olduğuna göre planlamaları ve seçimlerimizi daha gerçekçi yapmak zorundayız. Bireysel girişimlerle yapılabilen alanlara yönlendirme yaparak sonrasında da destekleyerek üniversite mezunu işsiz sayısını azaltmaya çalışmalıyız.
(1)     https://dokuman.osym.gov.tr/pdfdokuman/2019/YKS/sayisalbilgiler06082019.pdf
(2)     https://www.brandingturkiye.com/tuik-issizlik-rakamlari-nisan-2019/
(3)     https://www.memurlar.net/haber/729906/universiteli-issiz-sayisi-55-ilin-nufusunu-geride-birakti.html
(4)     Dünya Bülteni, 2011, F. Sarrafoğlu, https://www.dunyabulteni.net/genel/calisanlarin-yuzde-75i-mavi-yakali-h152106.html
(5)     “Türkiyenin Küresel Rekabetçiliği için Bir Gereklilik Olarak Sanayi 4.0 – Gelişmekte Olan Ekonomi Perspektifi Raporu” http://www.tusiad.org/indir/2016/sanayi-40.pdf, s.46


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...