Tüm
sanatçıların ortaya koyduğu kültürel eserler, bir manada dünyanın yani tüm
insanlığın ortak malı sayılmaktadır. Bir yazarın eserini kendi ana dilinde
yazmış olması, bu kitabı sadece kendi milletine mensup olanların okuyacağı
anlamına gelmez. Bilakis tüm yazarlar eserlerinin çeşitli dillere çevrilmesiyle
gururlanır ve mutlu olurlar. Bir yandan meşhur olmak diğer yandan olabildiğince
daha çok insana ulaşmak ve evrensel olmak sanatçıya farklı duygular kazandırır.
Yeni ürünler ortaya koyması için teşvik eder.
İnsanoğlu
sürekli merak eder, araştırır ve arayış içindedir. Kim ne demiş, bu konuda
başkaları ne düşünüyor, hangi araştırmalar yapılmış hepsini gözden geçirerek
kendine yeni ufuklar açar. Kişisel olan bu durum, kurumlar ve devletler için de
geçerlidir. Sadece kültürel varlık olarak değil eğitim gibi dev sistemlere yön
verebilmek için yeni arayışlar gündeme geldiğinde diğer ülkelerin
uygulamalarına da bakılır. Eğitim çalışanlarının özellikle de öğretmenlerin bu
merakı arayışı aslında işi gereği biraz da zorunluluktur.
Hasan Ali Yücel
döneminde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan Tercüme Bürosu
tarafından 1940–1966 yılları arasında Batı Klasikleri başta olmak üzere Dünya
Edebiyatından 1247 eser çevrildi… Hem zengin bir çeviri kütüphanesi oluşturuldu
hem de bu zengin kütüphaneden beslenen çağdaş Türk Kültürü ve edebiyatının
oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunuldu. İlk Tercüme Bürosunun yedi üyesi
dönemin saygın yazar, çevirmen ve akademisyenlerince Büro’ ya bağlı bir de Tercüme
Dergisi çıkarmaya başlanır (1). Kuşkusuz bu sayede yabancı dil bilmeyen başta
öğretmen ve öğrenciler olmak üzere halkımız, dünyada beğenilmiş önemli eserleri
dilimizde okuma imkânına kavuşmuştur. Bir yabancı dili iyi derecede bilseler
bile Dünya Edebiyatındaki eserlerin farklı dillerde kaleme alındığı
düşünüldüğünde çeviri hizmeti olmadan onlardan yararlanmanın imkânı
olmayacaktır. Öte yandan öğretmenlerinin kişisel gelişimine destek olmuş ve yön
çizilmiş olmaktadır.
Yabancı
dillerde yazılmış eserler için durum böyleyken yakın tarihimizde Türk yazarlar
tarafından kaleme alınmış eserlerin bir kısmının da benzer şekilde günümüz
Türkçesiyle yeniden hazırlanması gerekmektedir. Aslında bize ait yakın geçmişte
kendi coğrafyamızda kullanılmakta olan kelimeleri kullanmadığımız için
manalarını unutmuşuz. Bunu bir örnek açıklayalım.
Ülkemizin
yetiştirmiş olduğu önemli eğitimci ve eğitim yöneticilerinden biri olan
1874-1957 yılları arasında yaşamış Selim Sırrı Tarcan tarafından kaleme alınan
“İbtidai Mualimlerine Öğütlerim” adlı eserinden; “Mekatib-i ibtidaiyede
gösterilecek terbiye-i bedeniyenin evvela nasil bir gayeye matuf olduğunu almak
lazımdır. O ma’lum olmadıkça yaptırılacak basmakalıp temrinatı bedeniye
yeknesak, bıktırıcı evda-ı hareketten ibaret kalır.” ve “inzibat bir sınıfı
teşkil eden çocukların akıl ve idrakını tenmi ve seciyelerini terbiye etmek
için isti’mal edilen kavanini ve kuvve-i müessirenin heyeti umumiyesine ıtlak
olunur. Esnayı tedriste hassaten riayet olunması elzem olan sükûn ve intizamı
temin eden, inzibattır.” (2). Bu iki paragrafı özellikle seçerek paylaştım.
Yaklaşık kırk yıldır düzenli her türden kitap okuyan bir eğitimci olarak bu iki
paragrafı sözlük kullanmadan tam ve doğru olarak anladığımı söyleyemem.
Sözlük
yardımıyla anlaşılır halde yeniden yazılacak olursa; “İlköğretim okullarında
gösterilecek beden eğitiminin öncelikle nasıl bir gayeye yönelik olduğunu
anlamak lazımdır. O bilinmedikçe yaptırılacak sıradan ve tekrar edilegelen
bedensel alıştırmalar/idmanlar değişmeyen/monoton, bıktırıcı pek aşağı
hareketten ibaret kalır.” ve “ Sağlamlaşmış bir sınıf oluşturan çocukların akıl
ve anlayışını engelleyen ve karakterlerini eğitmek için kullanılan kuralları ve
tesir eden kuvvetlerin genel durumu serbest olunur. Öğretim sırasında özellikle
uyulması gereken ve lazım olan sakinliği ve düzeni sağlamlaştırmayı
sağlamaktır.” Şeklinde ifade edilebilir.
MEB’de görevde
bulunan personelinin yaş dağılımı; 30 yaş ve altı 229.533 kişi (% 22,95), 31-40
yaş arası 388.679 kişi (%38,86), 41-50 yaş arası 262.932 kişi (% 26,29), 51-60
yaş arası 104.112 kişi (% 10,41) genel yaş ortalaması 37,4 ile OECD ülkeleri
arasında en genç öğretmen nüfusa sahiptir. Eğitim düzeyine göre personel
içerisinde en çok yüzdeye sahip olunan eğitim düzeyinin %81,74 oran ile “lisans”
ve sonrasında %8,93 oranla “yüksek lisans” “doktora” mezunu olanların oranının
ise sadece % 0,14 olduğu görülmektedir (3). MEB personelinin bu demografik
yapısına bakıldığında; yabancı dilde okuduğunu anlama düzeyinde becerili
varsayabileceğimiz en iyimser tahminle yüzde yirmiyi ancak bulabilir. Bu
itibarla bugün dahi her ne kadar piyasada binlerce kitap bulunması ve akademik
çalışmaların artmış olmasına rağmen Bakanlığın özellikle eğitim içerikli
çevirileri yaptırmasının faydalı olabileceği düşünülebilir.
Milli Eğitim
Bakanlığı, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce mobil bir
uygulama olarak Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı tarafından geliştirilen
“Öğretmen Kitaplığı” adıyla faydalı bir hizmeti daha hayata geçirdi. Cep
telefonuna indirilecek bu uygulama içinde “Dünya ve Şark İslam Klasikleri
Dizisi, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dizisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kitaplığı,
Eğitim Yayınları Dizisi, Eğitim Tarihimizden Öğretmen Kitapları, Mesleki
Gelişim Programı Kitapları, Unesco Türkiye Milli Komisyonu Kitaplığı başlığı
içinde çeşitli kitaplar e-kitap ve pdf olarak yayınlanmıştır.
Tercüme
edilmesi gereken yabancı eserlerin ve Türkçe yazılan ancak çoğunluğun anlamakta
zorluk çektiği kıymetli eserlerin biz eğitimcilere önemli katkıları olacağına
şüphe yoktur. Gerek yabancı dilden yapılacak çeviri gerekse de eski Türkçe
kelimelerin yer aldığı eserlerin sadeleştirilerek yeniden yazılması konusunda
çıkarılabilecek birinci ders, en az bir yabancı dili öğrenmenin gerekliliğidir.
İkincisi ise kendi yakın kültürümüze ait kitapları anlayabilmek için bu konuda
bir eğitime katılarak belli bir usulle daha çok okuyarak kelime hazinemizi
geliştirmemiz gerekmektedir. Yetmiş yıl önce ihtiyaç duyularak kurulan Tercüme
Ofisine olan ihtiyacın ortadan kalkmadığını düşünmekteyim. Hatta teknolojik
imkânlardan yararlanarak bu konudaki dijital çalışmaların genişletilmesi
faydalı olacaktır.
Eğitimin
gerçekleşmesi için gerekli unsurlardan öğrenci, okul, müfredat, ders kitabı
gibi faktörlerden eğitim sistemi içinde en önemli kilit unsurlardan olan
öğretmenin rolü her ne kadar internet ve bilişim teknolojisiyle bilgi
transferinin ötesine geçmiş olsa da yüksek nitelikli öğretmen, kritik rolünü
korumaktadır. Toplum özellikle de ebeveynler hala öğretmenden çok şey
beklemektedir. Kendine rol model olarak anaokulundan lise sonuna kadar yaklaşık
on üç yıl boyunca öğretmeni gören çocuğun kendini sürekli geliştirmeyi,
yenilemeyi ve hayat boyu öğrenmeyi de öğretmeninden görmesi gerekiyor. Birçok
eğitim bilimci eğitim sistemlerinin kalitesinin, öğretmenlerinin kalitesini
geçemeyeceğinde ittifak etmektedir. Öğrenmeyi öğretmeye çalışan öğretmenlerin
mezun olduktan sonra kırk yıl kendini yenilemeden ve geliştirmeden hizmet
vermeye çalışması kabul edilebilir bir durum değildir.
Kişinin eğitim
hayatı boyunca doğru yorum ve tercihleri yapması ayrıca gerekli bilgi ve
becerileri kazanmasında profesyonel yardım anlamına gelen “rehberlik” Gazali’de
kişinin eğitimle varmak istediği hedefe varmasında araç olarak ele alınır.
Eğitim yolunda karşılaşılan engeller ancak bu yolu bilen rehberlerle aşılabilir
(4). Bugün bu rehberlerin, profesyonel olarak bu rehberliği meslek olarak
seçmiş ve devletçe görevlendirilmiş öğretmenlerce güvenle yapılması kabul
görmektedir.
Platoncu
devlet, yurttaşlarının ahlaki yüksekliklerinden birinci derecede sorumlu olan
büyük bir eğitim teşkilatıdır. Platoncu sitede tüm düzenlemeler, yurttaşı
iyiliğe, doğruluğa, mutluluğa sevk eden bir eğitim sisteminin parçasıdır.
Platon, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim ve öğretime tabi tutulması için
gelişkin bir sistem öneren ilk düşünür olmuştur. Platon’un Devlet isimli eseri,
anne karnında başlayıp insanın ilerleyen yaşlarına kadar devam eden sıkı bir
eğitim müfredatı öngörür. Çocuklar henüz çok küçük yaşta devlete bağlı eğitim
kurumlarına emanet edilir (5). Sokrates’e göre eğitimin işlevi bilgi aktarımı
yapmak değil kişide gizli olan potansiyelleri açığa çıkarmak, kişiye
analiz-sentez becerisi kazandırarak yaratıcılığına katkı sağlamak ve kişiyi
geliştirip yetkinleşmesini sağlayan bilgi, beceri ve değerlere ulaşmasına imkân
tanımaktır. Ayrıca eğitimin kişinin düşünme biçimlerini geliştirme, bireye çok
yönlü bakış açısı kazandırma, kişiye sorgulama, yargılama, eleştirme, iyiyi,
doğruyu ve güzeli arama gibi özellikler kazandırma amacı da olmalıdır (6).
Eğitimden beklenen tüm bu özelliklerin çocuklara kazandırılması için
öğretmenlerin insanlık tarihi kadar eski ama eskimeyen felsefi yaklaşımları,
tercüme ofisi hizmetini yerine getirebilecek imkanların sağlanmasıyla
aktarabilmesi mümkün olabilecektir.
- Seyhan
BOZKURT, Bir Kültür Fabrikası: Tercüme Bürosu, MEB Ya/Da Eğitim ya da
Eğitim Dergisi, Sayı 1, s. 72
- Şahin ORUÇ
ve Veli KORKMAZ, Selim Sırrı Tarcan ve “İbtidai Mualimlerine Öğütlerim”
Adlı Eseri, s. 74-86, Efe Akademi Yayınları, İstanbul, 2017
- http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_03/01175437_MillY_EYitim_BakanlYY_2018_YYlY_Ydare_Faaliyet_Raporu_YayYn2.pdf
- Muhammed
Salih İzgöer, İmam-ı Gazali’ye Göre Eğitim,
http://www.medeniyetvakfi.org/vakif/ana-sayfa/guencel-haberler/imam-gazali-ye-gore-egitim
E.T. 20/12/2019
- Ömer
YILDIRIM, Platon ve Eğitim Anlayışı,
https://www.felsefe.gen.tr/platon-ve-egitim-anlayisi/ T. 20/12/2019
- Zeynep
KANTARCI, Sokrates ve Eğitim Felsefesi, Mavi Atlas GŞÜ Edebiyat Fakültesi
Dergisi •Güz 2013, S. 1
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84134 E.T. 20/12/2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder