16 Ocak 2020 Perşembe

TERCÜME BÜROSU


Tüm sanatçıların ortaya koyduğu kültürel eserler, bir manada dünyanın yani tüm insanlığın ortak malı sayılmaktadır. Bir yazarın eserini kendi ana dilinde yazmış olması, bu kitabı sadece kendi milletine mensup olanların okuyacağı anlamına gelmez. Bilakis tüm yazarlar eserlerinin çeşitli dillere çevrilmesiyle gururlanır ve mutlu olurlar. Bir yandan meşhur olmak diğer yandan olabildiğince daha çok insana ulaşmak ve evrensel olmak sanatçıya farklı duygular kazandırır. Yeni ürünler ortaya koyması için teşvik eder.
İnsanoğlu sürekli merak eder, araştırır ve arayış içindedir. Kim ne demiş, bu konuda başkaları ne düşünüyor, hangi araştırmalar yapılmış hepsini gözden geçirerek kendine yeni ufuklar açar. Kişisel olan bu durum, kurumlar ve devletler için de geçerlidir. Sadece kültürel varlık olarak değil eğitim gibi dev sistemlere yön verebilmek için yeni arayışlar gündeme geldiğinde diğer ülkelerin uygulamalarına da bakılır. Eğitim çalışanlarının özellikle de öğretmenlerin bu merakı arayışı aslında işi gereği biraz da zorunluluktur.
Hasan Ali Yücel döneminde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan Tercüme Bürosu tarafından 1940–1966 yılları arasında Batı Klasikleri başta olmak üzere Dünya Edebiyatından 1247 eser çevrildi… Hem zengin bir çeviri kütüphanesi oluşturuldu hem de bu zengin kütüphaneden beslenen çağdaş Türk Kültürü ve edebiyatının oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunuldu. İlk Tercüme Bürosunun yedi üyesi dönemin saygın yazar, çevirmen ve akademisyenlerince Büro’ ya bağlı bir de Tercüme Dergisi çıkarmaya başlanır (1). Kuşkusuz bu sayede yabancı dil bilmeyen başta öğretmen ve öğrenciler olmak üzere halkımız, dünyada beğenilmiş önemli eserleri dilimizde okuma imkânına kavuşmuştur. Bir yabancı dili iyi derecede bilseler bile Dünya Edebiyatındaki eserlerin farklı dillerde kaleme alındığı düşünüldüğünde çeviri hizmeti olmadan onlardan yararlanmanın imkânı olmayacaktır. Öte yandan öğretmenlerinin kişisel gelişimine destek olmuş ve yön çizilmiş olmaktadır.
Yabancı dillerde yazılmış eserler için durum böyleyken yakın tarihimizde Türk yazarlar tarafından kaleme alınmış eserlerin bir kısmının da benzer şekilde günümüz Türkçesiyle yeniden hazırlanması gerekmektedir. Aslında bize ait yakın geçmişte kendi coğrafyamızda kullanılmakta olan kelimeleri kullanmadığımız için manalarını unutmuşuz. Bunu bir örnek açıklayalım.
Ülkemizin yetiştirmiş olduğu önemli eğitimci ve eğitim yöneticilerinden biri olan 1874-1957 yılları arasında yaşamış Selim Sırrı Tarcan tarafından kaleme alınan “İbtidai Mualimlerine Öğütlerim” adlı eserinden; “Mekatib-i ibtidaiyede gösterilecek terbiye-i bedeniyenin evvela nasil bir gayeye matuf olduğunu almak lazımdır. O ma’lum olmadıkça yaptırılacak basmakalıp temrinatı bedeniye yeknesak, bıktırıcı evda-ı hareketten ibaret kalır.” ve “inzibat bir sınıfı teşkil eden çocukların akıl ve idrakını tenmi ve seciyelerini terbiye etmek için isti’mal edilen kavanini ve kuvve-i müessirenin heyeti umumiyesine ıtlak olunur. Esnayı tedriste hassaten riayet olunması elzem olan sükûn ve intizamı temin eden, inzibattır.” (2). Bu iki paragrafı özellikle seçerek paylaştım. Yaklaşık kırk yıldır düzenli her türden kitap okuyan bir eğitimci olarak bu iki paragrafı sözlük kullanmadan tam ve doğru olarak anladığımı söyleyemem.
Sözlük yardımıyla anlaşılır halde yeniden yazılacak olursa; “İlköğretim okullarında gösterilecek beden eğitiminin öncelikle nasıl bir gayeye yönelik olduğunu anlamak lazımdır. O bilinmedikçe yaptırılacak sıradan ve tekrar edilegelen bedensel alıştırmalar/idmanlar değişmeyen/monoton, bıktırıcı pek aşağı hareketten ibaret kalır.” ve “ Sağlamlaşmış bir sınıf oluşturan çocukların akıl ve anlayışını engelleyen ve karakterlerini eğitmek için kullanılan kuralları ve tesir eden kuvvetlerin genel durumu serbest olunur. Öğretim sırasında özellikle uyulması gereken ve lazım olan sakinliği ve düzeni sağlamlaştırmayı sağlamaktır.” Şeklinde ifade edilebilir.
MEB’de görevde bulunan personelinin yaş dağılımı; 30 yaş ve altı 229.533 kişi (% 22,95), 31-40 yaş arası 388.679 kişi (%38,86), 41-50 yaş arası 262.932 kişi (% 26,29), 51-60 yaş arası 104.112 kişi (% 10,41) genel yaş ortalaması 37,4 ile OECD ülkeleri arasında en genç öğretmen nüfusa sahiptir. Eğitim düzeyine göre personel içerisinde en çok yüzdeye sahip olunan eğitim düzeyinin %81,74 oran ile “lisans” ve sonrasında %8,93 oranla “yüksek lisans” “doktora” mezunu olanların oranının ise sadece % 0,14 olduğu görülmektedir (3). MEB personelinin bu demografik yapısına bakıldığında; yabancı dilde okuduğunu anlama düzeyinde becerili varsayabileceğimiz en iyimser tahminle yüzde yirmiyi ancak bulabilir. Bu itibarla bugün dahi her ne kadar piyasada binlerce kitap bulunması ve akademik çalışmaların artmış olmasına rağmen Bakanlığın özellikle eğitim içerikli çevirileri yaptırmasının faydalı olabileceği düşünülebilir.
Milli Eğitim Bakanlığı, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce mobil bir uygulama olarak Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı tarafından geliştirilen “Öğretmen Kitaplığı” adıyla faydalı bir hizmeti daha hayata geçirdi. Cep telefonuna indirilecek bu uygulama içinde “Dünya ve Şark İslam Klasikleri Dizisi, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dizisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kitaplığı, Eğitim Yayınları Dizisi, Eğitim Tarihimizden Öğretmen Kitapları, Mesleki Gelişim Programı Kitapları, Unesco Türkiye Milli Komisyonu Kitaplığı başlığı içinde çeşitli kitaplar e-kitap ve pdf olarak yayınlanmıştır.
Tercüme edilmesi gereken yabancı eserlerin ve Türkçe yazılan ancak çoğunluğun anlamakta zorluk çektiği kıymetli eserlerin biz eğitimcilere önemli katkıları olacağına şüphe yoktur. Gerek yabancı dilden yapılacak çeviri gerekse de eski Türkçe kelimelerin yer aldığı eserlerin sadeleştirilerek yeniden yazılması konusunda çıkarılabilecek birinci ders, en az bir yabancı dili öğrenmenin gerekliliğidir. İkincisi ise kendi yakın kültürümüze ait kitapları anlayabilmek için bu konuda bir eğitime katılarak belli bir usulle daha çok okuyarak kelime hazinemizi geliştirmemiz gerekmektedir. Yetmiş yıl önce ihtiyaç duyularak kurulan Tercüme Ofisine olan ihtiyacın ortadan kalkmadığını düşünmekteyim. Hatta teknolojik imkânlardan yararlanarak bu konudaki dijital çalışmaların genişletilmesi faydalı olacaktır.
Eğitimin gerçekleşmesi için gerekli unsurlardan öğrenci, okul, müfredat, ders kitabı gibi faktörlerden eğitim sistemi içinde en önemli kilit unsurlardan olan öğretmenin rolü her ne kadar internet ve bilişim teknolojisiyle bilgi transferinin ötesine geçmiş olsa da yüksek nitelikli öğretmen, kritik rolünü korumaktadır. Toplum özellikle de ebeveynler hala öğretmenden çok şey beklemektedir. Kendine rol model olarak anaokulundan lise sonuna kadar yaklaşık on üç yıl boyunca öğretmeni gören çocuğun kendini sürekli geliştirmeyi, yenilemeyi ve hayat boyu öğrenmeyi de öğretmeninden görmesi gerekiyor. Birçok eğitim bilimci eğitim sistemlerinin kalitesinin, öğretmenlerinin kalitesini geçemeyeceğinde ittifak etmektedir. Öğrenmeyi öğretmeye çalışan öğretmenlerin mezun olduktan sonra kırk yıl kendini yenilemeden ve geliştirmeden hizmet vermeye çalışması kabul edilebilir bir durum değildir.
Kişinin eğitim hayatı boyunca doğru yorum ve tercihleri yapması ayrıca gerekli bilgi ve becerileri kazanmasında profesyonel yardım anlamına gelen “rehberlik” Gazali’de kişinin eğitimle varmak istediği hedefe varmasında araç olarak ele alınır. Eğitim yolunda karşılaşılan engeller ancak bu yolu bilen rehberlerle aşılabilir (4). Bugün bu rehberlerin, profesyonel olarak bu rehberliği meslek olarak seçmiş ve devletçe görevlendirilmiş öğretmenlerce güvenle yapılması kabul görmektedir.
Platoncu devlet, yurttaşlarının ahlaki yüksekliklerinden birinci derecede sorumlu olan büyük bir eğitim teşkilatıdır. Platoncu sitede tüm düzenlemeler, yurttaşı iyiliğe, doğruluğa, mutluluğa sevk eden bir eğitim sisteminin parçasıdır. Platon, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim ve öğretime tabi tutulması için gelişkin bir sistem öneren ilk düşünür olmuştur. Platon’un Devlet isimli eseri, anne karnında başlayıp insanın ilerleyen yaşlarına kadar devam eden sıkı bir eğitim müfredatı öngörür. Çocuklar henüz çok küçük yaşta devlete bağlı eğitim kurumlarına emanet edilir (5). Sokrates’e göre eğitimin işlevi bilgi aktarımı yapmak değil kişide gizli olan potansiyelleri açığa çıkarmak, kişiye analiz-sentez becerisi kazandırarak yaratıcılığına katkı sağlamak ve kişiyi geliştirip yetkinleşmesini sağlayan bilgi, beceri ve değerlere ulaşmasına imkân tanımaktır. Ayrıca eğitimin kişinin düşünme biçimlerini geliştirme, bireye çok yönlü bakış açısı kazandırma, kişiye sorgulama, yargılama, eleştirme, iyiyi, doğruyu ve güzeli arama gibi özellikler kazandırma amacı da olmalıdır (6). Eğitimden beklenen tüm bu özelliklerin çocuklara kazandırılması için öğretmenlerin insanlık tarihi kadar eski ama eskimeyen felsefi yaklaşımları, tercüme ofisi hizmetini yerine getirebilecek imkanların sağlanmasıyla aktarabilmesi mümkün olabilecektir.
  • Seyhan BOZKURT, Bir Kültür Fabrikası: Tercüme Bürosu, MEB Ya/Da Eğitim ya da Eğitim Dergisi, Sayı 1, s. 72
  • Şahin ORUÇ ve Veli KORKMAZ, Selim Sırrı Tarcan ve “İbtidai Mualimlerine Öğütlerim” Adlı Eseri, s. 74-86, Efe Akademi Yayınları, İstanbul, 2017
  • http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_03/01175437_MillY_EYitim_BakanlYY_2018_YYlY_Ydare_Faaliyet_Raporu_YayYn2.pdf
  • Muhammed Salih İzgöer, İmam-ı Gazali’ye Göre Eğitim, http://www.medeniyetvakfi.org/vakif/ana-sayfa/guencel-haberler/imam-gazali-ye-gore-egitim E.T. 20/12/2019
  • Ömer YILDIRIM, Platon ve Eğitim Anlayışı, https://www.felsefe.gen.tr/platon-ve-egitim-anlayisi/ T. 20/12/2019
  • Zeynep KANTARCI, Sokrates ve Eğitim Felsefesi, Mavi Atlas GŞÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi •Güz 2013, S. 1 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84134 E.T. 20/12/2019


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...