13 Ocak 2021 Çarşamba

Müsiad Genel Başkanı Abdurrahman Kaan, İstesob Bşk Faik Yılmaz, Binali Yıldırım, Mehmet Ellibeş, Prof. Dr. Nevzat Tarhan

MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman KAAN https://www.musiad.org.tr/icerik/genel-12

 Binali YILDIRIM - İstanbul - Bahçelievler - Belediye Kültür Merkezi - 

https://tr.wikipedia.org/wiki/Binali_Y%C4%B1ld%C4%B1r%C4%B1m

Mehmet Ellibeş, Akparti Kocaeli İl Başkanı - https://www.akpartikocaeli.org.tr/ak-kadro/il-baskani/
Gölcük Kaymakamı Mustafa IRMAK - http://www.golcuk.gov.tr/
Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer - https://www.golcuk.bel.tr/baskanimiz
Gölcük İlçe Milli Eğitim Müdürü Ercan Gülsuyu
Gölcük Esnaf Odası Başkanı ve GESOTİM Başkanı Necmi Kocaman https://www.facebook.com/groups/24523167516/

http://www.golcukesnafodasi.org/necmi-kocaman.html
Prof. Dr. K. Nevzat Tarhan - Üsküdar Üniversitesi https://uskudar.edu.tr/akademik-personel/k-nevzat-tarhan
İSTESOB İstanbul Esnafa ve Sanatkârları Odaları Birliği Başkanı Faik Yılmaz



















DİJİTAL DÖNÜŞÜM VE EĞİTİMSEL ETKİLEŞİM

 https://egitimheryerde.net/dijital-donusum-ve-egitimsel-etkilesim/

Yakın geçmişi incelediğimizde üretilen ürünlerin hizmetlerin ve yapılan işlerin bugüne göre daha uzun zamanda ve çok insan-makine gücüyle yapıldığını göreceğiz. Şu anda ise daha kısa zamanda, daha az insan emeği kullanarak daha nitelikli mal ve hizmetin daha ekonomik şartlarda sunulabildiğine şahit oluyoruz. Tüm bunları; teknolojiye borçlu olsak da bu teknolojinin yine bilimsel çalışmalarla, verilen emekle geliştirilip ortaya konmaktadır. Bilgisayarda yazılan programlarla üretilen yapay zekâ sayesinde günün her saati birçok işimizi evimizden işyerimizden uzaktan halledebiliyoruz. Biz bu programları kullanarak geri bildirim verdikçe hizmetlerin sürekli yenilik ve geliştirildiğini de görüyoruz.

İlk zamanlar bilgisayarda karşımızda bir insan yerine makinayla oyun oynarken bunun gerçek olup olmadığına inanmakta zorluk çekiyorduk. Bugün neredeyse karşılaştığımız hiçbir yenilik bizi şaşırtmıyor desek yeri var. Hangi sektörü, hizmeti ve konuyu incelesek hepsinde dijital teknolojilerin yer aldığını görmekteyiz. Dijital dönüşümün etkilemediği sektör ve alan hemen hemen yok sayılır. E-devlet uygulamaları başta olmak üzere, tarımda otomatik sulama ve ilaçlamada, hayvancılıkta otomatik yemleme, çağrı merkezi hizmetinde önce dijital kayıtların sesli yönlendirmeyle erişimi, sanayi üretiminde arızalar ortaya çıkmadan haberdar edilerek müdahale edilebilmesi gibi günlük hayatta kullandığımız hayatımızı kolaylaştıran birçok uygulama dijital dönüşümle mümkün olabilmektedir. Öte yandan akıllı telefonla internet üzerinden alışveriş için yaptığınız bir arama sonrasında sürekli ilgilendiğiniz ürünlerle ilgili reklam ve fırsatların otomatik gösterilmesi internette ayak izi bıraktığımızın ve takip edildiğimizin en somut göstergesidir.

Dijital dönüşüm kısaca; hızla gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin sunduğu imkânlarla değişen toplumsal ihtiyaçlar doğrultusunda, organizasyonlarda daha etkin ve verimli hizmet vermek, ayrıca faydalanıcı memnuniyeti sağlamak üzere insanın, iş süreçleri ve teknoloji unsurlarında gerçekleştirdiği bütüncül dönüşümdür. Dijital dönüşümü birkaç teknolojiye indirgemek mümkün değildir ancak web 2.0, mobil, geniş bant internet, bulut bilişim, dijital medya, büyük veri, yapay zeka, artırılmış gerçeklik, nesnelerin interneti ve 3D yazıcıların çığır açan etkisi yeni bir dönem başlatmıştır. Dijital teknolojiler ile ilk olarak anolog kayıtlar dijital ortamda işlenir hale getirilmiş (otomasyon) ve süreçler dijital ortama aktarılmıştır (e-hizmet). Gelinen noktada ise tüm kurumsal varlıklar ve paydaş ilişkileri dijital ortamda yeniden tanımlanmaktadır (dijital dönüşüm). Dijitalleşme süreci tek yönlü olmayıp, organizasyonlar yeni teknolojiler ile her zaman otomasyonlarını daha verimli kılabilmekte ve hizmetlerindeki dijital teknoloji deneyimini iyileştirebilmektedir.(1)

Covid – 19 virüs salgını sebebiyle dünya genelinde tüm ülkelerde yayılımın azaltılabilmesi için okulların kapatılmış olması eğitimin uzaktan yapılması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. TV veya bilgisayarla internet üzerinden canlı veya kayıttan derslerin tek taraflı öğrenciye ulaştırılmasının üzerine okul yöneticilerinin, öğretmen ve öğrencilerin internet sitelerine bağlanarak canlı sınıf uygulamasını kullanarak sanal ortamda, sınıfta yüzyüze olduğu gibi interaktif ders yapılmaya başlanmıştır. Milli Eğitim Bakanlığının EBA (Eğitim Bilişim Ağı) programı ve EBA TV yayın hizmetlerinin üstüne özel yazılımların desteğiyle okullar da dijital ortama taşınmış oldu.

MÜSİAD tarafından yaptırılan bir araştırmada, işletmelerin dijital dönüşüm karşısındaki tutum ve davranışlarını analiz edilmiştir. Araştırma sonuçlarına göre; Firmaların %70,8’i yakın zamanda iş süreçlerini etkileyecek bir dijital dönüşüm dalgası bekliyor. Özellikle hizmet sektörlerinde bu beklenti çok daha yüksek olduğu öngörülüyor. Covid-19 öncesi böylesi bir dijital dönüşüm sürecinin başladığını ve hızlandıracağını ifade eden firmaların oranı %37,4. Bu yönde bir ihtiyaca işaret eden firmaların oranı ise %36,8. Firmalara göre böyle bir dönüşüm ihtiyacını doğuran nedenler ise; Müşteri taleplerine hızlı cevap verebilmek (%68,2), operasyonel verimliliği arttırma (%62,4) ve yeni pazarlara/müşterilere erişim (%54,4) en önemli unsurlar olarak görülmekteydi. (2)

Firmalara dijital dönüşüm sürecini yavaşlatan unsurlar sorulduğunda; ilk sırada bütçe ve insan kaynağı yetersizliği hangi teknolojilere ihtiyaç duyulduğunun bilinmemesi ve belirli bir stratejik yol haritasının olmaması diğer önemli başlıklar. Firmaların Covid-19 sonrası kısa ve orta vadede dijital dönüşüm alanında bekledikleri değişimlerin başında e-ticaret yatırımları geliyor. Dijital pazarlama faaliyetlerinde artış otomasyon ve yapay zeka yatırımlarında artış beklentisi ise önümüzdeki döneme dair önemli ipuçlarını içeriyor. Katılımcı firmaların %58,2’si dijitalleşme yatırımı olmadan markalaşmanın mümkün olmayacağı yönünde bir kanaate sahip. Dijital dönüşüm yol haritası kapsamında, firmaların %51,8’i yerli teknoloji firmalarının ürün ve hizmetlerini kullanacağını özellikle vurgulamakta. Dijital dönüşüm sürecini alanında uzman firmalardan danışmanlık desteği alarak yürüteceklerin oranı %48,5; firma içinde “dijital dönüşüm ekibi” kurarak hayata geçireceklerini ifade edenlerin oranı ise %31,4 olarak belirtilmiştir. Buradan da açıkça anlaşılmaktadır ki dijital dönüşüm için eğitilmiş nitelikli insan kaynağına şu an ihtiyaç olduğu gibi gelecekte daha da artacağı gözönüne alınarak eğitimde bu yönde bir yatırım ve dönüşüme acil ihtiyaç bulunmaktadır.

Araştırma raporunda Erman Karaca; “Dünya üzerinde milyarlarca insanın eve kapandığı, bu dönemde dijital iş toplantılarının, eğitimlerin ve daha birçok hayati aktivitenin sürdürülmesini sağlayan bu platform ve benzerlerinde geçirilen zaman, “yeni normalde” kalıcılaşan insan davranışlarının bir uzantısı olacağa benziyor…Dijital dönüşümün sadece teknolojiden ibaret olmadığını, insanın ve iş süreçlerinin de dahil olduğu bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini bu süreç çok net gösterdi…Salgın öncesinde daha çok okul, daha çok kampüs yapıyorduk ama artık online eğitim sistemine geçiyoruz. Dijitalleşme sayesinde herkes eşit bilgiye, her zaman ve her yerden erişebilecek. Daha çok kampüs yerine artık çevrimiçi eğitime geçileceğinden bahsetmiştik. Büyük kampüs binalarına artık ihtiyaç olmadığı gibi, belli bölümlerin, belli seviyelerin aynı eğitimi aldığı önceden belirlenmiş müfredatlara da artık ihtiyaç olmayacak. Yılın belli dönemlerinde eğitim yerine, online daha doğrusu çevrimiçi eğitimler ile zamansız-mekansız eğitimler olacak artık. Böylece elektrikten, ısınmadan, bakım-onarımdan, güvenlikten tasarruf edilecek. Çevrimiçi eğitimlerle herkes eşit bilgiye, her zaman her yerden erişebiliyor olacak. Öğrenciler artık bir okuldan ve belli eğitimcilerden değil, birçok okuldan dilediği hocadan/eğitimciden ders alabilecekler. Standart eğitim artık tarih olacak.”diyor.

Doç. Dr. Mustafa AYDIN; “Tüm dünyayı sarsan Covid-19 süreciyle birlikte pek çok alanda hali hazırdaki teknolojiler yeniden sorgulanmaya başlanmış, yeni teknolojiler geliştirilerek, hızlı bir şekilde kullanıma sokulmuştur. Bu hızlı dönüşüm süreci kuşkusuz eğitim sektörünü de etkilemiştir… Dijital platform ve uygulama kullanımında neredeyse en üst sıraya yerleşen eğitim sektörü, kendine bağlı pek çok alt başlığı da dijital dünyaya doğru sürüklemeye başlamıştır. Sonuçta, eğitimin salt teknolojik aygıtlarla sürdürülemeyeceği, içeriğin, özellikle dijital içeriğin öncelikli olduğu; eğitim teknolojilerinde oyunlaştırma yönteminin önemli olduğu, öğrenci kadar öğretmenin de dijital teknolojiyle barışık olmasının öğrenmeyi kolaylaştıracağı, öğretmen ve öğrenci tanımlarının yenilenmesi, öğrencinin aktif, öğretmenin yönlendirici roller üstlenmesi gerektiği; eğitimde yerel yaklaşımların öneminin giderek azaldığı ve global gereksinimlere yanıt veremeyen bir eğitim modelinin yetersiz olacağı, eğitimin tartışılması gereken temel konuları haline gelmiştir.(3)

Pandeminin en yaygın olduğu dönemde neredeyse dünyanın tamamında öğrenciler okullara gidemediler. Bu zaman diliminde en çok ihtiyaç duyulan ise internet üzerinden eğitim imkânlarına erişim oldu. Daha önceden bilişim, internet ve dijital teknolojilere yatırım yapmış olan ülkeler bu yarışa birkaç adım avantajla başladılar. Gelecek dönemde pandeminin etkileri azalsa hatta tamamen ortadan kalksa da, “online/çevrimiçi eğitimin” kalıcı seçeneklerden biri olarak talep ve tercih edilir olacaktır.

Sonuç olarak, şu tespiti yapmak yanlış olmayacaktır: Dijital dönüşüm süreci ekonomik ve toplumsal yapılarla birlikte çalışma yaşamında büyük değişiklikler yapmaya devam etmektedir. Bu değişimin nereye kadar gideceği konusunda tahmin yapmak zordur. Geleceğin çalışma yaşamında yaygın bir şekilde robotların yer alacağı öngörüsünü bir bakıma destekler şekilde; Amazon’un Alexa’sı, Apple Siri’si, Google’un Assistant’ı ve Microsoft’un Cortana’sı sanal asistan olarak hayatımızda yer alsa da ya da yapay zekâ robot Sophia bir fenomene dönüştürülse de bir gerçek hiç değişmemektedir; çalışma yaşamında insan var olacaktır. O nedenle bugünden geleceğe dönük olarak işgücünün eğitimi konusu anahtar öneme sahiptir. Bu bağlamda Dünya Ekonomik Formu’nun son Raporu’nun giriş bölümünde belirtildiği gibi; bu süreçten işletmelerin kazançlı çıkması için kazanan bir işgücü stratejisinin izlenmesi ve işletmelerin bunu bir yükümlülük gibi değil, sosyal bir varlık olarak insan sermayesine yapılmış yatırım olarak görmeleri gerekir. Bu özellikle zorunludur, çünkü yeni teknolojilerle beceri kazanma arasında anlamlı bir döngü vardır: Yeni teknolojilerin benimsenmesi ve sürekli yeniden eğitim ve yeni beceriler ile donatılmış motive ve çevik işgücünün yeteneklerini tam olarak kullanması koşuluyla, iş büyümesi, yeni iş yaratımı ve mevcut işlerin artırılması sağlanabilir. Tersine, beceri boşlukları hem işçiler arasında hem de bir kuruluşun üst düzey liderliği arasında yeni teknolojinin benimsenmesini ve dolayısıyla işin ve işyerinin büyümesini önemli ölçüde engelleyebilecektir (WEF,2018).(4)

Eğitim sadece ağırlıklı olarak kapalı mekânlarda yapılıyor olmaktan uzaklaşıp karma yeni metotlara dönüşmektedir. Öğretmenlerin ders içeriklerini video veya belge sunumu olarak internete yüklemeleriyle sınırlı kalmayıp yeni teknolojik imkânlarla interaktif katılıma imkan sunan bir hale gelmektedir. Sadece özel öğretim kurumlarının değil kamuya ait eğitim kurumlarının da bu dijitalleşme sürecinden geri durması düşünülemez. Merkezi olarak sunulan imkânların ötesine geçerek kişiselleştirilmiş eğitim fırsatlarını kurumsal farklılıklarla zenginleştirerek hizmetin kalitesini artırmak gerekiyor. Önceleri görünmez ama hissedilen rekabet artık dijital platformlarla görünür olduğunda her bir yenilik diğeri için yenilikleri üretmek konusunda destekleyici ve teşvik edici olacaktır.

Her zaman belirtildiği gibi çözüm eğitimde olduğundan dijitalleşme konusunda da öncelikle eğitime daha çok yatırım yapılmalıdır. Tüm yeniliklerin eğitim ortamında kullanılması ve öğrenilmesi sonrasında sosyal hayata ve iş hayatına geçildiğinde birbirini artıran olumlu etkileri görülecektir. Teknolojiyi sadece kullanan değil üreten ülke olabilmek için özellikle mesleki ve teknik eğitimde amacın doğrudan ilgili sektörlerde üretim ve hizmet odaklı ağırlıkla işbaşında gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

  • https://meslegimhayatim.meb.gov.tr/dijital/dijital-donusum
  • Dijital Dönüşümün İş Süreçlerine Etkileri, MÜSİAD Araştırma Raporları, Temmuz–2020,http://www.musiad.org.tr/uploads/yayinlar/arastirma-raporlari/pdf/ags-global_musiad-dijital-donusumun-is-sureclerine-etkileri.pdf
  • Lütfi Sunar Doç. Dr. Türkiye Çalışma Hayatı ve Meslekler Araştırması, Toplumsal Yapı Programı, Medeniyet Üniversitesi, Eylül-2020, https://tyap.net/mediaf/Calisma_Hayati.pdf
  • Fahri Bilal Yankın, Dijital Dönüşüm Sürecinde Çalışma Yaşamı, Trakya Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, E-Dergi Cilt:7 Sayı:2 (1-38)

12 Ocak 2021 Salı

Erol DEMİR' in İlk Heyecanı - Gölcük Gündem Haber Gazetesi -

 https://www.golcukgundem.com/haber/3645480/erol-demirin-ilk-heyecani

Erol Demir'in ilk heyecanı

İstanbul Bakırköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapan Gölcüklü Erol Demir'in ilk imza günü CNR Kitap Fuarında..

Gölcük İlçe Milli Eğitim şube müdürü olarak görev yapan ardından İstanbul'a tayin edilen ve şu an İstanbul Bakırköy İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürü olarak görev yapan Gölcüklü Erol Demir'in ilk Kitabı Altın Bilezik yoğun ilgi gördü.

Gölcük Erol Demir 12 Şubat Çarşamba günü saat 11:00 - 17:00 saatleri arası CNR Kitap Fuarında ilk imzasını kitapseverlerle paylaşacak. Gölcüklü Erol Demir "ALTIN BİLEZİK kitabım okul meslek bölüm seçecek iş hayatına atılacak herkese öğretmen ve velilerimize destek olacaktır. 4.salon A.35 bekliyorum. Gölcüklü olarak çok heyecanlıyım" dedi.

BU KİTAP GENÇLERE REHBER OLACAK - DEMOKRAT KOCAELİ - 16 Haziran 2019

 https://demokratkocaeli.com/haber/35322/bu-kitap-genclere-rehber-olacak.html

Bu kitap gençlere rehber olacak

Gölcüklü Eğitimci Erol Demir öğrencilere rehber olacak “Altın Bilezik” adlı kitabını Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’i ziyaret ederek hem tanıttı, hem de hediye etti.

Sezer kitabı incelerken, tüm öğrencilerin okuması gerektiğini dile getirdi. Kitapta içerik olarak sadece mesleki eğitim değil, ortaokuldan liseye, okul ve meslek seçimine hayatımıza giren dijital dünya ve robot teknolojisine, ahilik sisteminden üniversiteye, sanayi, üretim, sektör, istihdam ilişkisine, hayat boyu öğrenmeye, yurtdışındaki eğitim örneklerine eğitim sistemi ve politikalarının değerlendirilmesine, iş hayatında başarılı olmaya, hayırseverlere olmak üzere birçok konu yer alıyor. Kitabı okumak isteyen öğrenciler ve veliler internetten satın alabilirler.


HELAL SANA EROL DEMİR - Nurettin ŞENEMRE - Gölcük Haber Gazetesi

 https://golcukhaber.com.tr/2019/06/helal-sana-erol-demir/

Gölcük’te yetişen insanların başarısı bizleri her zaman gururlandırır. Halen İstanbul ilimizin en büyük ilçesi olan Bakırköy’de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü yapan Erol Demir kardeşim de bu isimlerden biridir. Gölcük’te uzun yıllar Milli Eğitim’in çeşitli kademelerinde önemli görevlerde bulundu. Sağladığı başarılarla Bakanlık tarafından da takdir edilerek her başarı iltifata tabidir misali İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görevlendirildi. Burada önemli görevlerini başarıyla icra etmesi nedeniyle sevgili kardeşim Erol Demir Bakırköy ilçesinin Milli Eğitim Şube Müdürü oldu. Tabi ki bu güzel görevlendirme ve Demir’in oradaki başarısı bizler için de son derece önemli ve sevindirici. 30 yıllık bilgi birikimini Altın Bilezik adlı kitapta toplayarak aslında Milli Eğitim camiasına da önemli bir eser sunmuş oldu. Bayram tatili nedeniyle fırsat bulup ilçemize aile büyüklerini ziyarete gelen sevgili kardeşim Erol Demir gazetemize de uğrayarak yazdığı bu muhteşem eseri bana da armağan etti. Altın Bilezik adlı bu güzel eser başta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Bakanlarımız, Bürokratlarımız ve Milli Eğitim camiasında da büyük takdir gördü. Her zaman söylerim. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz diye. Erol Demir de hangi görevi üstlenirse üstlensin son derece başarılı görev yapan, yüksek irade ve inanç sahibi değerli bir kardeşimizdir. Milli Eğitim camiasında önünde daha uzun yılların olduğuna inandığı Erol Demir’in başarılarıyla görev basamaklarını hızla tırmanacağına ve Milli Eğitim camiasına en güzel şekilde hizmet edeceğine kendisini yakından tanıyan biri olarak inancım ve güvenim tamdır. Başarı, bilgi birikimi, tecrübe, inanç ve azimle gelir. Bütün bunların altında yatan en önemli unsur ise işini sevmek ve işine karşı büyük bir sorumluluk hissetmektir. Bu özellikleri bünyenizde topladığınız zaman etrafınıza bir güven sağlarsınız. Görevi devlete yapıyorsanız devlet ricali size güvenir ve inanır. Bizlerde bu güven duygusunun artarak devam edeceğine inandığımız sevgili kardeşim Erol Demir’i muhteşem eserinden dolayı candan ve yürekten kutluyor, görevinde sağlıklı ve üstün başarılar diliyoruz.

TÜM ÖĞRENCİLERİN OKUMASI GEREKİYOR - BUGÜN KOCAELİ GAZETESİ - BAŞKAN SEZER

 https://www.bugunkocaeli.com.tr/haber/2579997/bu-kitap-genclere-rehber-olacak

Bu Kitap Gençlere Rehber Olacak!

Gölcüklü eğitimci Erol Demir öğrencilere rehber olacak “Altın Bilezik” adlı kitabını Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’i ziyaret ederek hem tanıttı, hem de hediye etti. Sezer kitabı incelerken, tüm öğrencilerin okuması gerektiğini dile getirdi. Demir ise kitap hakkında kısa bir bilgi verdi.

Gölcüklü eğitimci Erol Demir öğrencilere rehber olacak “Altın Bilezik” adlı kitabını Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’i ziyaret ederek hem tanıttı, hem de hediye etti. Kitabı inceleyen Başkan Sezer, çok önemli bilgiler yer aldığını dile getirdi ve her gencin bu kitabı mutlaka okuması gerektiğini belirtti.

MESLEKİ EĞİTİM ADINA GÜZEL GELİŞMELER YAŞANIYOR”

Kitabın yazarı Demir ise verdiği bilgi de, “Milli Eğitim Bakanımız Sn. Ziya SELÇUK tarafından 2023 Eğitim Vizyonu açıklanması ve sonrası mesleki eğitim konusunda kamuoyundaki açıklamalar ve gelişmeler, modelimle ve yazılarımla büyük oranda örtüşünce savunduğum fikirlerin artık doğru ve başarılı olacağına olan inancımı ve cesaretimi daha da artırdı.

Son aylarda ülkemizde mesleki eğitim adına güzel gelişmeler oluyor. Öncelikle 2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde planlanan ve hedeflenen noktaya ulaşmak için çalışmaların sistematik düzenlemelere dönüştürülmesi gerekiyor. Önceki yıllara göre mesleki eğitim kamuoyunda daha fazla gündem oluyor. Yerli ve milli projelerin gerçekleştirilmesine, üretim, istihdam ve kalkınmamıza inşallah bu çalışmaların katkısı olacaktır. On yıldır yazılı sözlü söylediklerimizin şimdi hayata geçirilmesine seviniyorum ancak kaybettiğimiz zaman ve gençlere de üzülüyorum.

ALTIN BİLEZİK HERKESE HER EVE LAZIM, EROL DEMİR'İ TANIRIM İYİ BİR EĞİTİMCİDİR.

 https://www.cagdaskocaeli.com.tr/haber/4611228/altin-bilezik-herkese-lazim

‘Altın Bilezik’ herkese lazım

Erol Demir’i Gölcük Çıraklık Okulu’nda müdürlük yaptığı dönemlerden tanırım. İyi bir eğitimcidir.

Erol Demir’i Gölcük Çıraklık Okulu’nda müdürlük yaptığı dönemlerden tanırım. İyi bir eğitimcidir. Erol Bey’in meslek hayatı boyunca edindiği deneyimlerini, analiz ve değerlendirmelerle farklı bakış açıları getirdiği mesleki eğitim özelinde paylaştığı ‘Altın Bilezik’ adlı bu kitabı sade, açık ve akıcı üslubuyla okuyanlar tarafından çok beğeniliyor. Anlayacağınız Altın Bilezik kitabı herkese ve her eve lazım. Erol Bey’in kitabı dostları ve okuyucuları tarafından da sosyal medyada da ilgi görüyor. En kısa sürede ben de alıp okuyacağım. Uğur ULUSOY

BU KİTAP GENÇLERE REHBER OLACAK KOCAELİ GAZETESİ GÖLCÜK BELEDİYE BAŞKANI SEZER

 https://www.kocaeligazetesi.com.tr/haber/2582668/bu-kitap-genclere-rehber-olacak

Bu kitap gençlere rehber olacak

Gölcüklü eğitimci Erol Demir, Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’i ziyaret ederek yeni yazdığı ve öğrencilere rehber olması beklenen “Altın Bilezik” adlı kitabını kendisine hediye etti.

Gölcüklü eğitimci Erol Demir, Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer’i ziyaret ederek yeni yazdığı ve öğrencilere rehber olması beklenen “Altın Bilezik” adlı kitabını kendisine hediye etti. Eğitimci Demir’in kitabını hediye ettiği Başkan Sezer, ziyareti için konuğuna teşekkür etti ve eserin önemli bilgiler içerdiğini dile getirdi.

KİTAPTA NELER VAR?

Kitabı hakkında bilgiler veren yazar Erol Demir ise, “Bilgi, birikim, gözlem, tecrübe ve hayallerimi ülkem için kâğıda dökerek hizmete sunmak istedim. Bir yıl boyunda her hafta düzenli olarak farklı konu ve başlıkta iki üç sayfalık yazdığım yazılarımı “Altın Bilezik” ismiyle yayına hazırladık. Kitapta içerik olarak sadece mesleki eğitim değil, ortaokuldan liseye, okul ve meslek seçimine hayatımıza giren dijital dünya ve robot teknolojisine, ahilik sisteminden üniversiteye, iş hayatında başarılı olmaya, hayırseverlere olmak üzere birçok konuya yer vermeye çalıştım” dedi.

11 Ocak 2021 Pazartesi

MESLEK EĞİTİMİNDE DİSİPLİN

 https://egitimheryerde.net/meslek-egitiminde-disiplin/

Ülkemizde bir meslek öğrenmek isteyenlerin takip edebileceği çok sayıda seçenek bulunmaktadır. Bunları; geleneksel usulle bir ustanın yanında çırak olarak başlamak, baba mesleği olarak bir aile bireyinden, Mesleki Eğitim Merkezine kayıt olarak, Halk Eğitim Merkezi veya özel öğretim meslek kurslarına giderek, Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinde okuyarak, üniversitelerin sürekli eğitim merkezi kurslarında, belediyelerin, dernek-vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarının açtığı kurslara katılarak şeklinde sıralayabiliriz. Bunun dışında gelişen teknolojik imkânlardan yararlanarak internet veya TV üzerinden uzaktan eğitim yoluyla meslek öğrenmek tercih edilebilir.

Hangi yol ve yöntem seçilirse seçilsin bir mesleğin öğrenilmesine ihtiyaç duyulması yanında kişiye uygunluğunun belirlenmesi yani mesleki tanıtım, yönlendirme ve rehberlikten başlayan gerekli tüm bilgi, beceri ve yetkinliklerin kazanılması için genel ve mesleki teorik-uygulamalı derslere katılım sağlanması, gerekli belge, sertifika veya diplomanın alınması için teorik ve uygulamalı sınavların başarılmasına kadar geçen uzunca bir sürecin tamamlanması gerekiyor. Bu sürecin büyük bir sabırla, azim ve kararlılıkla sürdürülüp tamamlanması için meslek öğrenmek isteyen kişinin genç ya da yetişkin bir birey olmasına bağlı olarak ailesinin de desteğine ihtiyaç duyulur. Kimileri “ağaç yaşken eğilir/düzelir” atasözünden mesleğin küçük yaşlarda öğrenilmeye başlanılmasını bu disiplini kabullenip alışması için savunurken bireylerin yaştan bağımsız olarak duyarlı ve bilinçli olmasıyla bu öz disiplin kendiliğinden gelişebilir.

Disiplin, çocuğun sağlam bir kişilik geliştirmesine, bağımsızlık kazanmasına, özdenetimli olmasına, eleştirel düşünmesine, birey olmasına kılavuzluk etme sürecidir. Kökeninde öğrenme; yardım etmek, yol göstermek, eğitmek, yetiştirmek, terbiye etmek vardır. Disiplinde, hem otorite hem özgürlük dengelemesi vardır. Güce dayalı otoritede ödül ve ceza kullanılır. Öğrenci büyüdükçe, bağımlılığı azaldıkça, cezadan korkmamaya başlar ve önceki ödüller çekiciliğini yitirdikçe öğretmenin bu güçleri birer birer ellerinden uçar ve etkisizleşir.(1) Eğitim-öğretim başlı başına doğal bir disiplin sürecidir. Basitten karmaşığa, bilinenden bilinmeyene, azdan çoğa, kolaydan zora bir öğreten/öğretmen/öğretici/eğitmen/rehber/yol gösterenle birlikte yürütülen planlı bir eylemdir.

Mesleklerin genel olarak ortak yazılı disiplin kuralları bulunmasa da her mesleğin girişinde gerektirdiği şartlar ile süreç boyunca uyulması gerekli kuralları mutlaka bulunmaktadır. Bunların başında kılık-kıyafet gelmektedir. Bu kıyafet, aşçılıkta bir önlük, denizcilikte bir üniforma, serviste tulum veya inşaatta işbaşı gibi değişik şekillerde olabilmektedir. Yani mesleği seçtiğinizde eğitiminde ve çalışırken giyilmesi zorunlu bir kıyafeti de olabilir. Bazen bu kıyafetler sektöre ve mesleğe özgü olacağı gibi firmaların da kendilerine ait giyilmesini zorunlu tuttuğu kıyafetleri olabilir.

Ülkemiz için “Ulusal Mesleki Standartları” Mesleki Yeterlilik Kurumu (MYK) o mesleğin örgütleriyle işbirliği içinde hazırlayıp yayınlamaktadır. Bunların hazırlanması sırasında Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi yanında dünya genelinde geçerli olan standartlar da gözetilmektedir. Bir insanın bir mesleğe sahip olup mesleğini icra edebilmesi için çoğunlukla belli izin/ruhsat alması da gerekmektedir. Bazı meslekler için belediye izni yeterliyken bazılarında ilaveten valilik/bakanlık izinleri ve ilgili meslek odasına üye olmak da gerekebilir. Her bir izin başvurusunda da birçok şart, belge ve yeterlilik aranmaktadır. Tüm bunlar mesleğin bir disiplin içinde yürütülmesi için gereklidir.

Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerinde (MTAL) çoğunlukla kültürel derslerin yapıldığı ana derslik binası ve mesleki teorik ve uygulamalı derslerin görüldüğü ayrı atölye binaları bulunmaktadır. Ana binada diğer tüm lise türlerindeki öğrencilerin de tabi olduğu genel disiplin kuralları Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Öğrencilere, disiplin cezasını gerektiren davranış ve fiillerinin niteliklerine göre; Kınama, okuldan kısa süreli uzaklaştırma, okul değiştirme, örgün eğitim dışına çıkarma yaptırımları olabilmektedir. Atölye binasına geçince bunun yanında burada yazmayan ilave kurallar da geçerli olur. Bunlar; çalışma kanunlarıyla belirlenmiş insan sağlığı ve iş güvenliği kuralları yanında her sektör ve mesleğe göre değişebilecek yazılı/sözlü kuralları da bulunmaktadır. Çoğunlukla meslek lisesi öğrencileri, atölye ve meslek derslerini ve öğretmenlerinin talimatlarını daha da önemsemektedirler. Çoğu öğrenci, kültür derslerinin hayatta kendilerine lazım olmayacağı gibi bir yanılgıya da düşmektedirler. Öte yandan her tür lisede deneylerin yapıldığı fen-fizik-kimya-biyoloji laboratuvarlarında disipline daha fazla önem gösterilmesi gerektiği bilinmektedir. Bu kurallara riayet edilmediğinde can kaybına varan istenmeyen kazalara sebep olunabilir.

Atölye ve laboratuvarların genel işleyiş kuralları vardır. Öğrenciler, sabah derse başlamadan yatay ikili sırada beklerken sınıf başkanı yoklama yapar, atölye meslek dersi öğretmeni gelince o günün yapılacak işleri açıklanır, atölye nöbetçisi, temizlikçiler, alet ve malzeme görevlileri gibi görev dağılımı yazılı yapılır. Gün tamamlandığında yine aynı şekilde yoklama alınıp temizlik, malzeme ve nöbet defterleri tamam olduğu kontrol edilip paydos edilir. Bu kurallar onlarca yıldır geleneksel olarak sürdürülmektedir. İlk başta bu kurallar biraz askeri disiplini andırıyor olabilir. Ancak, kural ve disiplinin olmadığı yere karmaşa ve başarısızlık hâkim olur. Meslek lisesinde ilk yıllarda başlangıç düzeyinde edinilen çalışma disiplini, son sınıflarda işbaşında staj ve işletmede beceri eğitimi için gidilen firma/kurum veya fabrikada sorunsuz bir meslek öğrenme sürecini destekleyecektir.

Bazı mesleklerde bireysel olarak bağımsız çalışılabilirken bazıları da birden çok kişiyle ve takım halinde çalışmayı gerektirebilir. Böylece; bir kişinin yapacakları, diğerlerinin de başarılı olmasının temel koşulu iken bazen bu hayatını tehlikeye atabilecek istenmeyen durumlara bile yol açabilir. Elektrik hattında bir kişi tamirat yapacağında diğeri de panodan enerjiyi ikinci bir talimata kadar kesmesi ya tamirat bitinceye kadar orada nöbet beklemesi ya da panoyu kilitlemesini gerektirebilir. Denizcilik alanında eğitim alıp bir gemiyle uluslararası açık denizlerde uzunyol görevinde bir meslek sahibinin ne kadar kilit bir görevi olduğu düşünülürse disiplinli bir eğitim sürecinin gerekliliği de anlaşılacaktır.

Eğitimde disiplin, öğretmenlerin sınıf yönetimi için kullanması gereken yöntemlerden birisidir. Üstelik bir bilgiyi, konuyu, dersi, beceriyi, yetkinliği ve mesleği öğretmek gibi zahmetli bir süreçte öğretmen ve usta öğreticinin ödül ve ceza dışında kuralları koyarak öğrencilerinin uymasını beklemek gibi bir hakkı da olmalıdır. Öte yandan Sokrates; “ona ne öğretebilirim, kendimi ona sevdirmeyi başaramadım. Dersi sevmek için öğretmeni sevmek gerekir” diyerek öğretmenin rolündeki sevginin önemine vurgu yapmaktadır.

Her meslekte temel mesele; heyecan ve merak öğrenme isteği, sebat ve disiplin. Bunlar çok kıymetli değerler. Çok hızla yükselmek isteyen sabırsız bir nesil yetişiyor. Her şeyi hızla istiyoruz. Oysa yemeğin kıvama gelmesi için ağır ateşte pişmesi gibidir öğrenmek. Hedefleri ve heyecanları olan yılmayan gençler, mutlaka başarılı olacaktır.(2) Erich Fromm, Sevme Sanatında Disiplin adlı kitabında; “ister marangozluk olsun ister doktorluk ister sevme sanatı, hangisini ele alırsak alamı, her sanatın uygulanmasında bazı genel gereksinimler vardır. Her şeyden önce bir sanatın uygulanmasında disipline gereksinim duyulur. Eğer ben bir şeşi salt canım istiyor diye yapıyorsam, benim için bu eğlenceli ve güzel bir uğraş olabilir. Ne var ki disiplin bir şekilde çalışmadığım için o sanatta ustalaşabilmem olanaksızdır.” Diyor.

Bir mesleği öğrenmeye başlayan bir gencin önce ailesi, yakın çevresi sonra da toplum tarafından onaylanması ve desteklenmesi gerekir.  Birşeyler yaparak başarma duygusunu ve mutluluğunu yapana meslek sevgisi/aşkı oluşana kadar meslek öğrenme yolculuğuna çıkanların başaracağına yönelik cesaretlendirilmesi önemlidir. İnsanlığa hizmet etmenin kutsal bir eylem olduğu, her mesleğin gerekli ve önemli olduğu hele ki hiçbir mesleğin küçümsenmemesi gerektiği unutulmamalıdır.

Bazı işyerlerinde aynı yerde çalışıp aynı işi yapanlar arasında mesleğe ve firmaya daha önce başlayanlar arasında kıdem ve hiyerarşi de bulunabilir. Kültürümüzde ahilik prensiplerinde mesleğin öğrenilmesi aşamalarında çırak, kalfa ve usta gibi hiyerarşik unvanlar yer alırken usta düzeyinde bile kıdem gözetilebilmektedir. Bu durum disiplin ötesinde bir sevgi-saygı çerçevesinde değerlendirilmekte ve normal karşılanmaktadır. Toplum, kültüründen ayrı düşünülemeyeceği için mesleklerin kendi normlarındaki eğitimiyle birlikte mesleki etik değerlerin yer aldığı ahilik kültürünün de öğrenilip benimsenmesi başarılı olmada olumlu etkide bulunacaktır.

Sanatla uğraşırken sürekli tekrar yapmak, olmadığında baştan almak, istediği olana kadar belki aynı şeyi onlarca yüzlerce kez tekrar etmek kişiye sabretme ve sebat becerisi kazandırır. Muvaffakiyet sağlandığında alınan haz, sanatla uğraşan kişinin direncini ve kendine duyduğu inancı bir yaşam biçimine dönüştürebilir.(3) Bir meslek, sanat veya zanaat kolunda eğitimi tamamlamak için çok uzun saatler çalışmak gerekiyor. Bu süreçte mutlaka acı çekmek şart değil ama azimle-gayretle çabalamak emek vermek ve terlemek gerekiyor. Cicero’nun “yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir” dediği gibi gelecekte mesleğin bireye sağlayacağı onur, mutluluk ve getiriyi, topluma hizmeti düşünerek sabır ve gayretle çalışmak şarttır.

  • Recep Nas, “Disiplin Ya Da Sevginin Gücü”, MEB – YA DA Eğitim Ya da Eğitim Dergisi, Sayı: 7, Kasım-Aralık 2020, s. 42
  • Mehmet Yalçınkaya, “Disiplin Olmazsa Başarısızlık Gelir”, MEB – YA DA Eğitim Ya da Eğitim Dergisi, Sayı: 7, Kasım-Aralık 2020, s.26
  • Tuğba İlhan, “Sanat ve Disiplin”, MEB – YA DA Eğitim Ya da Eğitim Dergisi, Sayı: 7, Kasım-Aralık 2020, s.78

Dünden Bugüne Bir Bakışta Mesleki Eğitim

https://egitimheryerde.net/dunden-bugune-bir-bakista-mesleki-egitim/

Ülkelerin hemen hepsinde eğitimin daha kaliteli sürdürülebilmesi için gereken sistem üzerine tartışmalar yapılmaktadır. Ülkemizde de halkın tümünü ilgilendiren genel eğitim yanında özellikle iş hayatını, sanayiyi ve sektörleri ilgilendiren mesleki eğitim ve meslek liseleri sürekli tartışmaların odağındadır. Aslında bu tartışma bile mesleki eğitimin toplum ve ülke kalkınması için çok önemli olduğunun bir kanıtı sayılabilir. Bu itibarla mesleki eğitim sadece, toplumun bir kesiminin, sektörün veya bakanlığın sorunu değildir. Meslek lisesi gerçekten de memleket meselesidir.

Ancak genellikle tartışmalarda, somut bilgiye dayanmadan sadece bulunduğu noktadan gördükleriyle ve duyduklarıyla fikir beyan edildiği görülmektedir. İş hayatı ve akademik camianın geleceğin işleri ve meslekleri konusundaki açıklamalarına bakıldığında; bilgi toplumuna geçmiş gelişmiş ülkelerin ekonomik şartlarına göre eğitim tasarımı önerileriyle henüz ülkemizde olmayan meslekler, iş pozisyonları, problemlerin çözülmesi ve ürünlerin üretilmesi için gerekli olan tam donanımlı becerilerin mesleki eğitimde kazandırılması beklenmektedir. Son on yılın istihdam verilerinden alt eğitim düzeyinde mezunların istihdam olanaklarının artmış olduğuna bakarak ülkemizde eğitim-istihdam uyumsuzluğu ve yeterlilik fazlası oluştuğu söylenebilir.

Ülkemizdeki mesleki eğitim adına sorun olarak kabul edilen konularda tek sorumlu ve çözüm mercii meslek liseleri ve eğitim tarafı değildir. Mesleki eğitim sorunlarına çözüm yaklaşımında; sistematik ve bütünsel bir bakışla, çok boyutlu, dünya ülkelerinin uygulamalarını da gözardı etmeden veriye-bilgiye ve tecrübelere dayalı bakmak gerekiyor. Bu tartışmalar, özellikle devletin üretim ve istihdamdan çekilmeye ve özel sektörün iş hayatında ve istihdamda gelişmeye ve payının artmaya başladığı doksanlı yıllardan sonra daha yoğunlaşmıştır. O yıllara kadar “meslek lisesi mezunu aç ve işsiz kalmaz” cümlesi halkın dilindeydi. Meslek liselerine talep okul kapasitelerinden fazla olduğu için okul bazında sınavla seçerek öğrenci alınmaktaydı. Bugün de ASELSAN ve İTÜ MTAL gibi özel program uygulayan meslek liselerine % 1 lik dilimden öğrenciler başvurmaya başlamıştır.

Meslek lisesi mezunlarına yükseköğretime giriş sınavlarında katsayı uygulaması, 1998 yılında başlayıp mezunların alan dışı tercihlerinde doğru netlerin çarpıldığı katsayının düşürülmesi ve okulların başarı puanlarının kişilerin toplam puanı hesaplanmasında kullanılmasıyla akademik başarısı yüksek öğrenciler artık meslek liselerini tercih etmez olmuşlardı. Halk arasında kariyer mesleği kabul edilen bölüm ve fakültelere girme şansları çok azaldı. Bu uygulamaya 2013 yılında son verilene kadar geçen onbeş yıllık süreçte meslek liselerinde akademik başarısı düşük öğrenciler çoğunluğu oluşturdu. Öğrencilerin halen fakültelere yerleşme oranı yaklaşık yüzde beş, önlisans, meslek yüksekokulu, açıköğretim ve özel üniversitelerle beraber bu oran yüzde kırkları bulmaktadır. Halen öğrencilerin çoğu istihdamda, ücrette, çalışma şartlarında ve ekonomik krizlerde daha avantajlı olan yükseköğrenim mezunu olmaya çalışmaktadır. Özel üniversitelerin sayı ve kapasitelerinin artması, her ilde devlet üniversitesi açılması meslek lisesi öğrencilerinin de üniversite mezunu olma hayallerini ve eğilimlerini daha da güçlendirmiştir.

Katsayı sorunu çözülüp artık başarılı öğrenciler meslek liselerine tekrar akın etmeye başlar diye düşünülürken 2013-14 öğretim yılında Seviye Belirleme Sınavı (SBS) yerine Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi (TEOG) uygulanmaya başladı. Bu sistemde çocuklar mahallesindeki meslek lisesine bile sınav puanıyla yerleşmek zorunda bırakıldı. Yine Fen, Sosyal ve Anadolu Liselerine giremeyen düşük puanlı öğrencilerin zorunlu gittiği okullar hali devam etti. Hem üniversiteye yerleşememek hem liselere giriş sınavlarında düşük puanlı öğrencilerin yığılması meslek liselerinin topluma ve iş hayatına olumsuz sinyaller vermesine, toplumsal algının negatife dönüşüp azalmasına, öğrencilerin moral ve özgüvenlerini yitirmelerine yol açmıştır. Halen Liselere Giriş Sistemi (LGS) ile meslek liselerinin sadece tematik/proje ve seçili bir kısmına sınavla öğrenci yerleştirilmektedir.

Dezavantajlı öğrencilerin meslek liselerinde kümelenmesi etiketlenme, ayrıştırma, kalitesizlik algısı, sınıf/okul içi akran etkileşimi ve rekabetin etkisini azalttı. Bu şartlar yükseköğretim, iş hayatı ve toplum ilişkilerinin bağını da zayıflatmıştır. Bu durum, aslında yapısal bir sistem sorunu olmasına rağmen meslek liselerinin ve öğrencilerin bireysel sorunlu/sorumlu olduğu algısına dönüşmüştür. Mesleki eğitim sorunlarının kaynağı ve çözümünü öğrencilerin kişisel özellik ve davranışlarında aramak haksızlık ve sorunu görmezden gelmektir.

Liselerin 2007 yılında dört yıla çıkarılmasıyla meslek liselerinin 9. Sınıfı genel lise müfredatıyla başlayıp 10. Sınıfta meslek alan seçimine geçildi. Diğer lise türlerine göre özellikle 9. Sınıfta öğrencilerin bir kısmı başarısızlık, devamsızlık, sınıf tekrarı, disiplin sorunları ve okul terkleri birbirini tetikleyerek oranlarda artışlar ortaya çıktı. Aslında bu meslek liselerinin başarısızlığı değil ortaya çıkardığı bir sonuçtu. Bu öğrencilerin tamamı meslek lisesi yerine mahallesindeki Anadolu liselerine gitseydi sorunlar orada ortaya çıkacaktı veya homojen bir dağılım içinde belki de fark edilmeyecekti. Öyleyse akademik başarı düşüklüğü aslında bir ilköğretim problemiydi. Bu durumu ortadan kaldırmak için bugün İYEP (İlkokul yetiştirme eğitim programı) ve DYK (destekleme ve yetiştirme kursları) düzenlenmektedir. Uluslararası düzeyde uygulanan PISA-TIMMS gibi sınavlarda bu durumlara yönelik veriler ortaya çıkmaktadır. 2019 TIMMS raporunda; ülke olarak ilk defa başarı düzeyi yükselmesine rağmen 8. Sınıflarda matematikte öğrencilerin % 44’ü, fen bilimlerinde ise % 34’ünün yeterlilik düzeyleri; alt düzey ve alt düzeyin de altında puan alabilmesi bu sonucu biraz açıklamaktadır.

Özellikle sektör temsilcileri bir yandan nitelikli eleman bulamıyoruz derken meslek lisesi mezunlarının bilgi, beceri ve yetkinliklerinden memnun olmadıklarını, iş tecrübelerinin bulunmadığını da söylemeye başladılar. Ancak bu kanaatleri somut kritere ve bilimsel bir bilgiye dayanmamaktadır. Hâlbuki şu anda her yıl yaklaşık 55 alan 203 dalda (  Alan sayısı 47 dal sayısı 109 a indirilerek birleştirme ve sadeleştirme yapılmıştır. ) dört yüz bine yakın mezun verilmektedir. Bu mezunların yaklaşık yüzde onu eğitim alıp mezun olduğu mesleğinde ve alanında yüzde elliye yakını da alan dışındaki iş ve mesleklerde çalışmaktadır. Bunun nedeni olarak; alanında ve yerelde açık iş bulunamaması, mesleğinde çalışma koşulları ve ücretlerinin alan dışında çalışmayla fark etmemesi hatta daha aşağıda kalmasıydı. Sektörün kendi işinde tecrübeli elemanlara sahip olabilmesi için meslek lisesi daha çok öğrenciyi staja kabul ederek beceri uyumuyla yetiştirilmesine ortak olması ve mezuniyetinde de istihdam etmesi gerekiyor. Öte yandan sanatçı ve sporcuların yetişmesi dikkate alınarak ne kadar uygulama o kadar beceri prensibiyle akademik gelecek ve kariyer hedefi olmayan öğrencilerin AMP programında işletmede beceri eğitimine lise ikinci sınıftan itibaren başlanması beceri düzeyindeki memnuniyeti artıracaktır. Ortaöğretim içinde meslek liselerinin oranı yaklaşık % 35’e ulaşmıştır. Bu oranın kimilerine göre % 65 lerde olması gerektiği söylenmektedir. Ancak mevcut mezunların durumları ortada iken sayıları artırmak sorunu da büyütmek anlamına gelecektir.

Bu aşamada sorun; oran, sayı, mezun ve öğrenci bulunamaması değildir. Eğitim istihdam ilişkisinin istenilen düzeyde sağlanamıyor ve sistemin birbiriyle uyumlu işlemiyor olmasıdır. Hizmet sektörü dışında sanayinin bazı alanlarında eleman sıkıntısı olduğu raporlara yansımıştır. Ancak okulların ve alanların, iş piyasası ve sektör varlığı/yakınlığı/talebi dikkate alınmadan okul-işletme eşleştirmesi uyumu yapılmadan açıldığı bazı yerlerde sıkıntılar yaşanmaktadır. Yakın zamana kadar meslek eğitimine katkıları ve mezunların istihdamına sadece başarılı örnek birkaç sektör hariç sınırlı bağış ve destekler dışında eleştirme noktasından taşın altına elini koyma noktasına ulaşmıştır. Artık müfredat oluşturma, öğretmenlerin işbaşında eğitimi, okulların atölye ve donanımı, başarılı ihtiyaç sahibi öğrencilere burs, başarılı istekli öğrencilere istihdam, kalite güvence sistemini dış denetimi ve proje-tematik okulların yönetiminde yer alarak öğretmen ve yöneticilerinin seçilmesinde aktif rol almaya başlanmıştır.

Mesleki eğitimin diğer ülke uygulamaları incelendiğinde sistemlerinin; eğitim mantığıyla ağırlıkla okulda meslek ve beceri kazandırmaya dayalı, istihdam mantığıyla iş yerinde uygulamalı meslek ve beceri kazandırmaya dayalı yapılandırıldığı görülmektedir. Müfredat bazında ise sadece dar alanda/dalda beceri ve yeterlilik kazandıran yaklaşım ile geniş alanda birden çok meslekte geçerli genel becerileri de kazandırmaya dönük yaklaşımla hazırlanmaktadır. İstihdamda ise bireye sorumluluk yükleyen mesleki eğitim sistemi yaklaşımı ve istihdamda yapısal düzenlemeyle kurumlara sorumluluk yükleyen mesleki eğitim yaklaşımlarına rastlanmaktadır.

Ülkemizde ise son dönemde eğitim ve istihdam yaklaşımının güçlü yönlerine dayalı, geniş tabanlı meslek alanları üzerinden aktarılabilir temel meslek becerilerinin kazandırılmasına yönelik mesleki eğitim sistemi inşa edilmektedir. Alan-dal ve modüler mesleki eğitime geçiş öncesinde meslek liselerinde zaten geniş alan (elektrik, makine, tesviye gibi…) Endüstri Meslek Lisesi programında uygulamaya istihdama dönük ve Teknik lise programında akademik eğitime yönelik bir sistemimiz vardı. Mesleki eğitimde sistem kurgusu istihdam ve akademik gibi birden çok yaklaşımla yapılandırılabilir ancak öğrencilerin geçmişten getirdikleri birikimleri, ilgileri, yetenek ve tercihleri sadece bir hedefe yönelik olmalıdır.

Mesleki eğitim sisteminin başarılı bir şekilde işlemesi; ilköğretimden başarılı öğrencilerin katılımı, iş piyasası ilişkileri ve eğitimden istihdama geçiş, yükseköğretime geçiş yanında toplumdaki sınıflarla ilişkiler, öğrencilerin sosyo-ekonomik durumları, genel ve mesleki eğitimdeki fırsat eşitliğinin sağlanabilmesine de bağlıdır. Mesleki eğitimde kalite; sektörle birlikte güncel tutulan müfredat, işbaşında belli aralıklarla eğitilmiş öğretmen, fiziki olarak güncel teknolojik donanımlı atölye ve laboratuvarlar ile işletmede uzman usta öğreticiler gözetiminde yapılan işbaşında uygulamalı eğitime bağlıdır. En önemlisi de; bilerek, isteyerek ve bilinçli mesleki tanıtım ve rehberlik sonrası meslek seçmiş, mesleğini benimseyen ve seven gençlerin yönlendirilmesine dayanmaktadır.

Mesleki lisesi mezunlarının alanlarında yükseköğretime geçiş sınavlarında mesleki sorularına da yer verilip daha fazla desteklenmesi, istihdamla iş hayatına geçiş mekanizmasının sağlam kurulup işletilmesiyle daha cazip hale gelecektir. Mezunların işyeri açma belgesine dayalı mesleğinde işyeri açması; tecrübe ve özgüven eksikliği, girişimcilik kültürünün gelişmemiş olması, ailelerinin sosyo-ekonomik şartlarının elvermemesi, piyasa risklerinin göze alınamaması gibi sebeplerle bireysel ticaret çabaları yok denecek kadardır.

Mesleki ortaöğretim okullaşmada özel sektörün; sağlık, denizcilik, havacılık ve turizm gibi birkaç alan dışında maalesef uzun süre % 1 oranındayken özellikle 2013 yılında OSB içi 2016 yılında OSB dışında belirli alanlarda devlet desteğinin başlaması oranı % 6 düzeyine çıkarmıştır. Şirketlerin Özel Mesleki Eğitim Merkezleri açabilmesi için yasal düzenleme de yapılmıştır.

Covid-19 Pandemi döneminde mesleki eğitimde özel bir sayfa açılmıştır. Korona virüs salgınının ilk günlerinde en çok ihtiyaç duyulan tek kullanımlık cerrahi maske, siperlik, önlük, temassız ateş ölçer, mesafe ölçer, kolonya, dezenfektan, numune alma kabini, video laringoskop, maske üreten makine gibi hayati ürünleri öğrenci ve öğretmenler el ele vererek üretip öncelikle sağlık ve eğitim kurumlarının ihtiyaçlarını karşılayıp yurtdışına bile ihraç edilmiştir. Meslek liseleri, ihtiyaç duyulduğunda, fırsat ve imkân verildiğinde neler yapabileceklerini gösterdiler. Covid-19 Korona Virüs Salgınında sağlık alanındaki hayati ihtiyaçların karşılanmasında gösterilen olağanüstü çabanın ve ortaya çıkarılan ürünlerin medyada yoğun olarak yer almasıyla gündemde olan meslek liselerinin kamuoyunda algısı olumlu yönde artmıştır. BBC televizyonu yaptığı haberde ülkemiz meslek liselerinin yaptığı çalışmaları detaylı gösterip anlatarak kendi ülkesinde neden yapılamadığını sorgulamıştır.

Ülkemizde mesleki eğitim MEB’nın diğer bakanlıklarla, sektörle ve tüm paydaşlarla el ele vererek yaptığı çalışmalar ve yeniliklerle her geçen gün güçlenmekte, kalitesi ve başarılı öğrenci talebi artmaktadır. Sorunların çözümüne yönelik ciddi bir toplumsal mutabakat oluşmuştur. Sistematik yol haritasıyla atılan her bir adımla ciddi iyileştirmeler gerçekleşmektedir. Son iki yılda meslek liselerinde öğrenci doluluk oranı % 74 ten % 98 e çıkmıştır. Tematik ve proje okulları sınavla öğrenci alan okul/alan kontenjanları tamamen dolmuştur.

Mesleki Eğitim Merkezlerine devam etmekte olan öğrencilerin açık öğretim seçeneği dışında lise mezunu olabilmesi için örgün eğitime dahil edilerek dört yıl süreli program açılmıştır. Kalfalık belgesini 11. Sınıf sonunda, ustalık belgesini 12. Sınıf sonunda başarılı olanlar alabileceklerdir. Ülkemizde 181 OSB’de 32 merkez yaklaşık 10 bin öğrenciye hizmet vermektedir. Usta Öğretici belgesi almak için gerekli iş pedagojisi kursları ve belge sınavları iki ayda bir teorik derslerin sınavları e-sınav sistemiyle sürekli yapılmaya başlandı. Mesleki Eğitim Merkezi mezunlarının % 88 i alanında çalışmaya devam ederken bunların % 75 i eğitim görmekte oldukları iş yerlerinde istihdam olundular. Bu durum dual sistemin daha iyi işlediğine bir göstergedir.

MEB, özellikle dezavantajlı okul ve bölgeler olmak üzere 1000 okula projeyle pozitif ayırımcılık yaparak yatırım ve kaynak ayırmasıyla imkânları iyileştirilerek okullar arası farklılıkların azalmasında, öğrencilerin kültür, sanat ve spor faaliyetlerine yönlendirilmesiyle devamsızlık ve terklerin önlenmesinde önemli etkide bulunacaktır. Ar-ge çalışmaları için 30 okul merkez olarak yapılandırılmıştır. Tasarım çalışmaları, patent, marka, faydalı ürün başvurularında ciddi artışlar sağlandı. Döner sermaye çalışmaları ciddi oranda artarak öğrencilerin üretimde uygulamalı mesleki eğitim yaparak beceri ve cep harçlığı olabilecek ücret kazanmaktadırlar. DPYB uygulamasında meslek liselerine kontenjan açılmalı, tüm öğrencilere öğlen yemeği verilmeli ve atölye uygulaması başlandığı anda SGK emeklilik hakkı başlatılmalıdır.

Meslek liselerinde eğitim verilen tüm alan ve dallarda müfredat, sektörün de desteğiyle Ulusal Mesleki Standartlar ve yeterlilikler doğrultusunda güncellenmiştir. Anadolu Meslek ve Anadolu Teknik programları ilk üç yılları arasındaki dersleri eşitlenmiş olup 12. Sınıf ATP programına 31 saat akademik ders ilave edilerek yükseköğretime geçişe destek amaçlanmıştır. Ders kitaplarının yazımına başlanmış dokuzuncu sınıf kitapları yeni bir anlayışla kaliteli olarak hazırlanarak internetten paylaşılmıştır. Mikro Mekanik, savunma teknolojileri, siber güvenlik, lazer teknolojisi, konularında eğitimler başladı. Tematik meslek liselerinde alan sayısı üçe çıkarılmıştır. Meslek lisesi okul müdürlerinin yine mesleki ve teknik eğitim mezunları arasından görevlendirilmesine başlanmıştır. Geçen yıl 15 bin öğretmen sektörde işbaşında uygulamalı eğitime katılmıştır. Katılan öğretmen oranı altı kat artıp toplam öğretmenlerin % 70 i eğitimden geçmiştir. Dijital dönüşüm, otomasyon, yapay zeka ve teknolojik gelişmelere başta mesleki eğitim olmak üzere tüm öğrencilere eğitim içinde seviyelerine uygun düzeyde bilgi ve beceri kazandırmak iş hayatına geçiş ve uyumda daha kolaylık sağlayacaktır.

Ülkemizde genel işsizlik yanında genç işsizliğinin azaltılması için de mesleki eğitime özel önem verilmesi gerekmektedir. Meslek lisesi mezunları diğer okul türlerine göre istihdam açısından yüzde on oranında avantajlı görünse de buna bakıp sorun olmadığı söylenemez zira istihdam oranı % 58,6 ile düşük seviyededir. Okuldan işe geçiş sürelerinin azaltılabilmesi için iş hayatıyla okullar arasında güçlü, kalıcı ve sürdürülebilir bağlar kurulmalıdır. Mesleki eğitimde yapılan düzenlemelerin, projelerin, çalışmaların faydalarının kalıcı olabilmesi için sisteme dahil edilmesi yapısal hale getirilmesi gerekmektedir.

Bu yazıda amaç; bir tarafı aklayıp diğerini suçlamak değildir. Tüm bu çalışmaları, son birkaç yılda başarmış olan meslek lisesi öğretmen ve yöneticilerinden, il/ilçe ve bakanlık yetkililerine emeği geçenleri kutluyorum.

(*) Bu yazı, “Mahmut ÖZER, Türkiye’nin Mesleki Eğitim İle İmtihanı-Mesleki Eğitimde Paradigma Değişimi, Maltepe Üniversitesi Yayınları, Eylül-2020, İstanbul” kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır.

HAYAT MUTFAĞINDAN DERSLER

https://egitimheryerde.net/hayat-mutfagindan-dersler/

Dünya, Allah’ın insanlara doğumdan-ölüme giden ömür süresi kadar; midesini, kalbini ve zihnini doyurabileceği nimetleri yaratıp istifadesine sunduğu hayat mutfağıdır. Dünyada insanlar, çok çalışıp çabalasa da takdir olunan nimetlerden fazlasına sahip olamayacaktır. Ekmek, nasıl bir nimetse insan için akıl ve sevgi de onun kadar önemli bir nimettir. Bu mutfakta insan, çocukluk süresince çırak, gençlikte kalfa, yetişkinlikte usta ve yaş aldıkça da bir şef aşçıdır. İnsanoğlu aşçı olunca nimetlerin kadrini daha iyi bilmeyi öğrenir. Çocuklar ve öğrenciler için anne-baba ve öğretmenler, hayat sofrasının/yemeğinin nasıl hazırlanması gerektiğini gösteren usta öğreticilerdir.

Aşçılık zor bir meslek ve sanattır. Verilen siparişe göre, kişiye, isteğe ve damak zevkine uygun bir yemek/menü hazırlamak uzun bilgi birikimi ve tecrübe ister. Usta bir aşçı, hem her bireyin nevi şahsına münhasır olduğunu hem de yemeği oluşturan her bir malzemenin farklı özelliklerini bilmelidir. Sadece okumayla diplomayla aşçı olunmuyor ve kolay yetişilmiyor. Mutfakta evvela bulaşık yıkayıp ve malzemeleri temizlemekten başlayıp çırak, kalfa ve usta seviyesine geçene kadar neredeyse on yıla yakın bir emek vermek gerekiyor. Bir işe bilgisini katana usta, sevgisini de katana da sanatkâr deniliyor.

Mutfakta yemeğin pişebilmesi için gerekli tahıl, sebze ve meyvelerin yetişmesinden başlarsak; rençperin tarlayı sürmesi, mevsiminde tohum ekmesi, sulaması, gübrelemesi, çapalaması, ayrık otlarını ayıklaması, gübre ve ilaç atması gerekiyor. İnsan üzerine düşen herşeyi yapmasına rağmen yağmurun, güneşin ve hava sıcaklığının ihtiyaç duyulan normalinde olması beklenir. Vakti gelince hasat ve harman edilir. Kimisi doğrudan tüketiciye ulaşmak üzere hallere toptancıya oradan manava markete gönderilir. Kimisi de işlenmek üzere değirmenlere, fabrikalara ve atölyelere gönderilir. Velhasıl tohumun tarlada toprağa atılmasından başlayarak insanın ağzına giresiye kadar kimlerin hangi şartlarda ve ne kadar yoğun bir çabayla meydana geldiğini düşünse insan, bir pirinç tanesini bile israf etmeyecektir.

Mutfakta aşçının eline malzemeler gelince; tencere, tava, rende, süzgeç, oklava, havan ve kepçe mutfak gereçleri kullanarak pişmeye, sofraya gelince; tabak, kâse, çatal, bıçak, kaşık ve bardak kullanılarak insanın yemesine hazırlanmış olur. Çorbalar, salatalar, ana yemekler, ara soğuk-sıcaklar, turşular, tatlılar, sıcak-soğuk acı tatlı içecekler çeşit çeşit lezzetler hepsi insanın istifadesine sunulmaktadır. Her bir türden birer çeşit yiyeceğin-içeceğin aynı sofraya konulmasıyla bir yemek listesi (menü) oluşmaktadır. Hayat da böyle aslında. Seçim insana ait. İyi-kötü, mutlu-mutsuz, faydalı-zararlı bir insan olmak için tıpkı yemek gibi nelerin yapılıp-yapılmayacağını, baharatlar gibi nelerin hangi miktarda konulup-konulmayacağına insan kendisi karar veriyor.

Günümüz şehir yaşamında zengin, orta halli ve fakir herkes neredeyse aynı markete gidip alışveriş yapıyor. Herkes bütçesine göre yumurtanın, zeytinin, peynirin, etin ucuzunu veya organiğini alıp sofrasına koyuyor. Peki, herkes aynı lezzeti alabiliyor mu? Önemli olan sofrayı-nimeti paylaştığınız insanlarla sağlık, mutluluk, huzur ve keyif içinde yiyebilmek değil mi? Sofrada sadece  sıcacık bir çorba bile varsa sevgi, birlik, beraberlik aile olmak duygusu sevgisi ona inanılmaz bir lezzet katıyor. Yemek sofrasının kuralları ve bir adabı olduğu gibi hayat sofrasının da ahlaki kuralları ve değerleri vardır. Kurallara uymayan insanları toplum tepkisini koyup, dışlayabiliyor hatta cezalandırabiliyor.

Hayat bir imtihandır diyorlar. Kimileri varlık, kimileri ise yoklukla imtihan olunurmuş. Kimileri hastalık ve dertlerle acı çekerek yaşarken kimileri ise sağlık ve mutluluk içinde tamamlıyor hayatını. Ama herkes farkında olsa da olmasa da geçiyor bu imtihandan ve bitiyor ömür sermayesi. Önemli olan insanca yaşayabilmektir. Bu fani dünya hayatı, insanlar için sürekli okunması gereken yazılı olmayan bir kitap gibi. Düşünüp okuyanlar ve anlayanlar insan olmanın sırrına erenler mutlu oluyor ve imtihanı kazanıyorlar. Bu okuma ve anlama, bir okula giderek formal bir eğitim alarak olabileceği gibi hayat içinde yaşarken İnformal bir eğitimle de kazanılabiliyor. Bu imtihanda ne kadar dikkat etsek de hatalarımız olabiliyor. Bu hatalarımızla başkalarını rahatsız ettiysek özür dilemeli ve helalleşmeliyiz. Gereksiz taleplerimizin, beklenti ve korkuların stres oluşturmasına izin vermemeliyiz. Her zaman hayırla anılmaya ve bir hoş sada bırakmaya çalışmalıyız.

Yemekteki tat-tuz-baharat dengesi gibi hayatta da akıl almaz bir denge var. Eğitim, bir anlamda hayatın anlamını öğrenmektir. Duyguların hepsi her insanda yaratılıştan vardır. Duygularına sahip olup onları yönetmeyi sabrı öğrenir insan. Düşünmeyi ve nimetlere şükretmeyi öğrenir.  Kibir, kin, nefret, cimrilik, kıskançlık, kötülük duygularını bastırmayı öğrenir. Ekmek, birkaç saat içinde hamur edilip mayalanıp bir saati bulmadan pişerken insanın hamlıktan olgunluğa erişmesi ve pişmesi bir ömrü bulmaktadır.

Bizi biz yapan Anadolu medeniyetini, kültürümüzü, değerlerimizi, örf ve ananelerimizi unutmadan yaşayabilirsek hayat daha anlam kazanıyor. Var olanın-tok olanın yok olanla-aç olanla paylaşması gibi. Mal, mülk ve servet ne zaman biteceği belli olmayan ömür sonunda mezara-tabuta girmeyeceğine göre değeri yaşarken paylaşarak bilinmeli. Akrabalığın, dostluk ve arkadaşlığın, cömertlik, merhamet, vefa, iyilik, doğruluk, dürüstlük, hoşgörü, tevazu, şefkat ve nezaket gibi güzel hasletleri benimsemek, yaşamak ve koruyup çocuklarımıza aktarmalıyız. Üstelik hayat, bireysel değil bir takım oyunu gibidir ve uyum olursa başarısı ve zevki çıkar. Bu oyunun kuralları, toplumlara göre değişse de değişmeyen tek kuralı insan olmaktır. Farklılıklara zenginlik olarak bakıp birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşamanın mümkün olduğunu unutmayalım. Hayat kavanozumuza, önce ailemiz, eşimiz, çocuklarımız, kardeşlerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, işimiz ve mesleğimizi gibi önem sırasına göre yerleştirirsek hepsinin sığacağını göreceğiz.

Öğrencilerin başarmak için önce başaracaklarına inanmaları ve sürekli çok çalışmaları gerektiğini öğrenmeleri gerekiyor. Akıllı ve zeki olmak yetmiyor, bu nimetleri kullanabilmek için eğitim almak, öğrenmek ve çok çalışmak gerekiyor. Bilim insanlarının hiçbiri kendilerinin bir deha olduğu iddiasında bulunmamıştır. Ama çok çalıştıklarını, hiçbir zorluktan ve başarısızlıktan yılmadıklarını söylemişlerdir. Zira ne kadar çok şey bilir ve öğrenirsen, o kadar daha öğrenilecek çok şeyin var olduğunu ve öğrenilmesi gerektiğini bilirsin. Bu da insanı ilim deryasında daha mütevazı yapar.

Rehber öğretmen-psikolojik danışman ve okul müdürü meslektaşım Emine Yıldırım’ın yazdığı “Duygusal Bakraç” isimli kişisel gelişim kitabı, yukarıdaki duygu ve düşünceleri sizinle paylaşmama sebep oldu. Değerli meslektaşım ilk kitap çalışmasında çok emek vermiş ve çok güzel, faydalı ve keyifli bir kitap yazmış. Marifet, iltifata tabidir kendisini tebrik ediyorum. Herkese de okumasını, çocuklarına okutmasını tavsiye ediyorum. Kitap, tıpkı benim yukarıda yazmaya çalıştığım gibi mutfak ve yemekler üzerinden insanı ve hayatı, kültürü ve değerlerimizi Türk ve dünya edebiyatından atasözü ve hikâyelerle, Mevlana’dan Hz. Muhammed’e örneklerle akıcı ve öğretici hale getirmiş. Tamamını anlatmıyorum merak edin ve lütfen okuyun.

(*) Bu yazı, “Emine YILDIRIM, Duygusal Bakraç, Parola Yayınları, Ekim-2020, İstanbul” kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır.

Küreselleşme ve Teknoloji Işığında Eğitimin Geleceği

 KÜRESELLEŞME VE TEKNOLOJİ IŞIĞINDA EĞİTİMİN GELECEĞİ

Birey, millet ve devlet olarak gelecek için öngörülerimiz, hayallerimiz, düşüncelerimiz ve planlarımız vardır, olmalı da. Geleceğe bakış, bugün bilinen ipuçları ve olasılıklar üzerinden olsa bile beklenmedik krizler, savaşlar, göçler, afetler ve salgınlar tüm planları biranda değiştirebilecektir. Gittikçe yaşlanan bir nüfus, kentleşen çok kültürlü bir toplum, bilgi temelli ekonomilerin daha zengin ve güçlü olduğu dünyayla aynı uçakta hızla zamana seyahat ediyoruz.

Peter Drucker, “Geleceği öngörmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.” Der. Kendini gerçekleştiren kehanet ise; gelecekle ilgili yapılan tahminler ötesi tutarlı öngörülere göre davranılması, sonucunda; zamanı geldiğinde, önceden yapılan tahminlerin gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu tahmin ve gelecek senaryoları, bilimsel verilerden elde edilen bilgilere ve sağduyulu öngörülere sahip olması gerekiyor. Geleceğin okulu ve eğitim senaryoları, bugün bilinmeyen geleceğin olası farklı seçeneklerine geçiş yapabilecek esneklikte olmasını da gerektiriyor. Dünyanın bir ucunda bir anda ortaya çıkan Covit-19 gibi bir virüs, çok kısa bir sürede tüm dünyayı tehdit ve öldürmeye devam ederken hayatımızın her alanına olduğu gibi eğitimi de kesintiye uğratıp, yol ve yöntemlerini değiştirmek zorunda bırakarak olumsuz etkilemiştir.

Papper, 1934’te “Geleceğin okulunda; genç insanlar sıkılmadan öğrenebilsin, soru ve tartışmaya teşvik edilsin, sadece sınav geçmek için çalışılmasın” derken eğitimde ölçme değerlendirmenin daha güvenilir olma adına standart testlerle yapılmasının başlatacağı rekabet ve sadece sınav odaklı eğitim ve çalışmanın öğrencilere olumsuz etkilerine işaret etmektedir. Bu durumda ilköğretimin sonuna kadar okullar, dünya çocuklarına huzurlu toplum için gerekli bilgi, beceri ve davranışlar yanında öğrenmeyi öğretmeyi halledebilmelidir.

Bugün, sanayi devrimi dönemindeki yapı ve fikirleri temsil eden okullardan bu işlevi yerine getirmesini bekleyemeyiz. Şuanda altmışlı yaşlarda olanlara öğrencilik dönemi okullarını anlattırıp bugünün okul ve eğitimiyle ne kadar fark olduğuna bakarak değişim ve dönüşüm hakkında bir yargıya varabiliriz. Bu sorgulamanın başlangıcında kim ve ne için eğitim ve okul sorusundan sonra nasıl yapılacağını bulmak daha kolay olacaktır. Toplumdaki değişimin hızı, okulların değişim kapasitesini çoktan aşmıştır. Bunun sebebi ve sorumlusu uzun zamandır öğretmen ve okul müdüründen başlayan eğitim liderlerinin yetiştirilememesi gösterilmektedir. Ancak okul ve eğitimin bilinen yüzünden daha karmaşık, toplumsal açık bir ekosistem olduğunu unutmamalıyız. İnsanlığı ihya edecek ideal bir eğitim için okulu; sihirli ve kutsal bir çatı görerek, okul ve öğretmenlere gereken desteği, önemi ve değeri vermek gerekmektedir.

Geleceğin okulları, merak duygusunu, sorgulamayı ve araştırmayı teşvik ederken bireysel ve toplumsal her türlü farklılıklara eşit imkânlar sağlayabilmelidir. Geleceğin yaşanılabilir ve sürdürülebilir dünyası için açlığa, yokluğa, fakirliğe ve sömürüye izin vermeyecek insanlığın geleceğine duyarlı ve fedakâr erdemli bireyler yetiştirilmelidir. İnsan hayatının sürmesi için güneş, hava, toprak, su vb doğal kaynakları tüketmeden ve çevreyi kirletmeden yaşamayı öğretebilmeliyiz. Yoksa çok iyi eğitimleri alalım, çok çalışalım, çok kazanalım, herşey bizim olsun başkaları bizi ilgilendirmez mantığıyla hareket eden güçlü canlıları büyütmüş oluruz. Diğer yandan teknoloji üreticileri, insanlara birer çip takarak damarlarında kan dolaşan canlı robotlara dönüştürebilir. Gerçek eğitim, doğru bilgiyi doğru eylemlere dönüştürebilen, bilmek sırrını hikmetini çözebilen bir nesil yetiştirmelidir.

Küreselleşme, teknolojide zirveyi yakalamış global firmaların faaliyet gösterdiği her ülkede, çalıştıracağı insan kaynağından 21. Yüzyıl becerilerini istemesiyle, hemen tüm dünya ülkelerinin eğitimdeki dönüşüm planlarına da etki etmektedir. Bu planlamalarda ülkelerin ve milletlerin kültürel değerlerini yok saymadan koruyup, yaşatmalarına ve geliştirmelerine de fırsat verilmelidir. Global düşünüp yerel hareket edebilen bireyleri yetiştirebilecek bir eğitim modeli ülkelerinin refahına daha çok katkı sağlayabilir. Gelişmiş ülkeler, üstünlüklerini daha da kuvvetlendirmek için diğer ülkelerin yetişmiş insan kıymetini beyin göçü yoluyla transfer etmektedirler.

Ekonomik olarak güçlenelim, kazanalım ve kaliteli eğitime daha çok kaynak ayıralım ya da şu anki kaynaklarımızı kaliteli eğitim için yatırım yapalım nitelikli insanlar yetiştirip ekonomik kalkınmayı hızlandırıp refaha kavuşalım tezi, yumurta-tavuk döngüsüne benziyor. Birey açısından; nitelikli eğitim almış beceriklilerin daha iyi işlerde ve iyi imkânlarda iş bulacağı, kriz ortamlarından daha az etkileneceği beklenmektedir. Eğitimin birey ve ülke için önemini kavrayan ülkeler zorunlu eğitimi uzun ve pahalı bir süreç olarak göremezler.

Restoranlar; fastfood zincir markalar, Michelin yıldızlı kalitede olanlar ve diğerleri olarak üçe ayrılabilir. Nasıl ki standart hızlı yemek restoranında gerçek bir aşçıya hiçbir zaman ihtiyaç duyulmayacağı garanti ediliyorsa; teknolojinin yapay zekanın sunduğu imkanlarla içerik odaklı müfredat ile standart testleri içerisinde barındıran eğitim reformları da gerçek bir öğretmene ihtiyaç duyulmayacağı anlamına gelmektedir. Sonuçta, imkânları olan bireylerin ısmarlama terziden mi konfeksiyondan mı giyineceği, dünyanın her yerinden standart bir tavuk/köfte menüsünü mü yoksa usta bir şef aşçının elinden çıkmış özel bir menüyü mü tercih edeceğinin cevabı baştan bellidir. Nitelikli eğitimin tasarımında, standartlaştırma değil, olabildiğince bireyi önceleyerek özgünleştirmede gizlidir.

Bireyin biricikliğini, nevi şahsına münhasır özelliklerde yaratıldığını kabul eden ve insani özelliklerini öne çıkaran eğitim modeli, bireye özgü bireyselleştirilmiş eğitimin tasarımında; bireye rehber olacak nitelikli öğretmenlere her zaman ihtiyaç olacaktır. Nitelikli öğretmenlerin ve biricik öğrencilerin olduğu bir okul da özgün bir konumda olarak eğitim-öğretimi kaliteli sunabilir. Okul bu işlevini toplumunun güven ve desteği ile ebeveynlerin aktif katılımıyla gerçekleştirebilir. Eğitimde teknolojinin etkin ve verimli kullanılabilmesi, öğretmenlerin bu konuda bilinçlendirilmesi, eğitilmesi ve desteklenmesiyle mümkündür.

Eğitimde teknoloji kullanımında amaç teknolojiyi öğretmek değil, teknolojiyi araç olarak kullanıp öğrenmenin daha hızlı, kalıcı ve kaliteli gerçekleşmesine yardımcı olmaktır. Eğitimde başarı için sadece teknolojik altyapıya, donanım ve materyallere odaklanmak yetmeyecektir. Teknoloji, öğretmenler olmadan tek başına eğitim sürecini başarıyla sürdürmede yetersiz kalacaktır. Dijital dönüşümle; bireyselleştirilmiş programlar, ters yüz sınıf, oyunlaştırma, simülasyon, artırılmış sanal gerçeklik, çok boyutlu tasarım ve yazıcılar eğitimde farklı öğretim yöntem ve tekniklerini de beraberinde gerektirmektedir. Özel okulların birçoğu bu gibi uygulamaları tanıtım ve pazarlama çalışmalarında kullanmaktadır. Eğitim dışındaki sektörlerde ar-ge, inovasyon ve dönüşüm çalışmalarına daha çok önem verilmektedir. Teknoloji, doğal olarak sermayenin ürünüdür ve yatırımının karşılığını almak için geliştirir, üretir ve satar. Eğitimde teknolojiye harcanan para israf sayılamaz olsa da ihtiyacı, faydayı ve yeter kaliteyi gözetmek daha doğru olacaktır.

Eğitimin gücü, bireyler ve toplumlar için tartışmasız kabul edilirken eğitimin tamamına yakınının gerçekleştirildiği okullara da olağanüstü bir etki ve beklenti yüklemektedir. Okullar gerçekten herşeyi yapabilirler mi? Geleceğin eğitimle şekilleneceğini kabul ettikten sonra bunu gerçekleştirecek bireylerinde okullarda yetiştirildiğini düşünürsek; okulu, her şeyin merkezine koymamız ve öğretmenlere de olağanüstü bir değer atfetmemizi gerektirmektedir. Karnelerin sağ tarafı yani eğitim olarak kabul edilen kısmını ilkokul sonuna kadar halledebilen bir okul, sonrasında mobil teknolojik öğrenme fırsatlarıyla birleşerek karma/harmanlanmış bir modele dönüşebilir.

Teknoloji ağırlıklı bireyselleştirilmiş yenilikçi öğrenme ortamlarında, öğretmenlerin rehberliğinde, bilişim teknolojilerinin ve yapay zekânın imkânlarıyla, her bireyin öğrenme stiline, hızına, yaşam imkânlarına uygun, mekân ve zaman sınırı olmaksızın ihtiyaç duyduğu öğrenmelerini kurgu ve tasarımlayarak ulaşması mümkün olmalıdır. Bugün bizim de öğrencilerimize kazandırmaya çalıştığımız “öğrenmeyi öğrenmek” becerisi, bireye sunulan teknolojik imkânlarla eğitimde fırsat eşitliği de sağlayabilir.  Bireylere kişisel gelişim fırsatları da sunan bu model bireye kendi eğitiminde tüm sorumluluğu da yüklemektedir. Yüksek becerili bireylerden oluşan bir toplumda işbirliği, paylaşım ve birliktelik ruhu varsa refah ve huzur da gelecektir.

Herşeyin her an hızla değiştiğini gören, uyum sağlaması gereken bireyler de sürekli kendilerini yenilemesi ve öğrenmeye olan ihtiyacını bir ömür boyu süreceğini bilmelidirler. Çünkü eğitim, diğer mal ve hizmetler gibi bir kez sahip olup kullanıldığında ortadan kalkan bir ihtiyaç değildir. Aynı zamanda eğitim, hizmeti alan ve verenin süreç boyunca uyum içinde ve aktif olduğu bir alandır. Kişilerin en güçlü olduğu yeteneklerinin keşfettirilerek eğitim sürecindeki tüm öğrenmeleri, bu becerileri kazanma ve geliştirmeye de yönelik olmalıdır. Khan, “bilgi toplumunda; yaratıcılık ve analitik düşünme artık bir seçenek değil zorunluluktur.” diyor. Biz eğitimciler, toplumu ve öğrencileri geleceğin sınırsız değişebilecek ihtimallerle dolu, kâbus ve kıyamet senaryolarıyla değil, güven, sevgi, işbirliği ve paylaşım duygularıyla mutlu ve umutlu bireyler yetiştirmeliyiz ki “kendini gerçekleştiren kehanet” teorisine göre sonunda yaşanılabilir bir dünyamız olsun. Öte yandan bugünün meslekleri tümüyle ortadan kalkacak, bugün var olmayan ismini bilmediğimiz yüzlerce meslek gelecek diyerek karamsarlık yerine bireylere meslekleri yanında kariyer esnekliği sağlayacak anahtar becerilerle eğitimi şekillendirebiliriz.

Bugün global şirketler işe alacağı bireylerde; problem çözme, takım ruhu, çoklu uzmanlık için işbirliği ve uyum arıyorsa, gelecekte yarışmacı ve bireysel süpermenler yetiştiren değil, işbirlikçi ve paylaşımcı eğitimi destekleyen modeller başarılı olabilir. Eğitim sistemleri; yüksek rekabet odaklı sınavlar, farklı program ve imkânlara sahip okul türleri, sosyo-ekonomik düzey ve çevreye bağımlı eğitim fırsatları dezavantajlı olanların işini daha da zorlaştırmaktadır.  Bir insan, doğacağı toplumu ve aileyi zenginlik/kültür/eğitim açısından seçemiyorsa hayatı boyunca dezavantajla yaşamaya mahkûm olmamalıdır. Bu eşitliği sağlaması gereken ve beklenen yegâne kurum okul ve ücretsiz eğitim olmalıdır. Öte yandan sınav sonuçlarına aşırı odaklanmak eğitimi amacından uzaklaşma riskiyle karşı karşıya bırakabilir. Diğer ülkelerde yapılan düzenlemelere bakarak benzer problemi yaşamış ülkelerin çözüm örneklerinden faydalanılabilir. Bu körü körüne eğitim sisteminin taklit edilmesi anlamına gelmiyor. Ülke eğitim sistemlerinde ortak yönler bulunsa da kültürel kodlarla birbirinden ayrılmaktadır.

Eğitimci ve öğretmenlerin fikir ve talepleri eğitim teknolojileri üreticilerinin, yazılımcıların ve mühendislerin ortak çalışmasıyla geleceğin eğitim altyapısı daha iyi kurgulanabilecektir. Dünyanın her yerinde mobil bir bilgisayara, her zaman ve her yerde sınırsız hızlı bir internete sahip tüm bireylere; açık kaynak eğitim yazılımlarına erişim imkânıyla, öğrenmeyi öğrenme becerisiyle ihtiyaç duyduğu programları takip edilebilecektir. Eğitimi tek başına takip edemeyen düşük düzeydekilerin veya zirvede olanların da elinden tutulabilmelidir.

Bugün yaptıklarımızdan farklı hiçbir şey yapmıyor ve planlamıyorsak hiç merak etmeyelim, geleceğimiz; bugünkü gibi olacaktır. Ancak dünya ülkeleri eğitimde farklı şeyler yaparak teknoloji üretiyorsa biz de sadece tüketicisi konumuna düşmemeliyiz. Bu geçmişte yaptıklarımızı, bugün yapmakta olduklarımızı tamamen unutup yok sayıp modası geçmiş kabul ederek sıfırdan bir gelecek tasavvurunu gerektirmiyor. Herşeye rağmen gelecek tasavvurunda tek bir doğru senaryo olmayacağı söylenebilir. Geçmiş, bugün ve gelecek sürecine bir bütün olarak bakabilmeliyiz. Bizim de ülke olarak “Eğitimde 2023 Vizyonumuz” var. “Mutlu çocuklar, Güçlü Türkiye” sloganına ve bu vizyona inanarak bu doğrultuda gereği gibi çalışırsak hedeflerimize ulaşabiliriz. Cahit Sıtkı Tarancı’nın bir şiirinde “Memleket isterim, Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun.” dediği gibi huzurlu bir memleketimiz olur.

(*) Bu yazı, “Dr. Sevinç TUNALI, Geleceğin Okullarını Keşfetmek –Geleceğin Okullarına Dair Senaryolar, TASAM Yayınları, Mart – 2019, İstanbul” kitabından faydalanılarak hazırlanmıştır

MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...