16 Ocak 2020 Perşembe

MESLEK SEÇİMİNDE KARARSIZLIK


Üzerinde yaşadığımız dünya değişmedi ya da bize öyle görünüyor. Bizden önce vardı, dönüyordu ve hala dönüyor. İnsanlar sadece yer yüzeyinde yaşayacağı evleri, fabrikaları, iş merkezleri, yolları, tünelleri, köprüleri, barajları, Çin Seddini, Piramitleri. stadyumları ve ihtiyaç duyduğu diğer yaşam alanlarını inşa etti. Bir anlamda dünya yüzeyini tabiatı/doğayı doğal halinden çevirip belki de tahrip etti. Tüm bunları ihtiyaçları adına yaparken aslında kendi hayatını da değiştirdi. Değişen hayatlar ve ihtiyaçlar sürekli yeni ihtiyaçları ortaya çıkardı.
Eskiden soğuktan sıcaktan ve tehlikelerden korunacağı bir eve, vücudunu örteceği giyeceklere ve hayatta kalabilmek için karnını doyuracağı yiyeceklere ve her zaman sevgiye ihtiyacı olan insanoğlu için aslında bugün de değişen bir şey olmadı. Aradan geçen çağlar boyunca sadece ihtiyaçların şekli, kullanılan malzemeler ve bunları karşılama yöntemleri değişti. Köy ortamında mevcut imkân ve malzemelerle evini ahşap ya da taş malzemelerden kendi imkânlarıyla yaparken bahçesine tarlasına yine kendi imkânlarıyla ektiği tahıl, sebzelerle ve meyvelerle yiyeceklerini karşıladı. Günlük yaşamın vazgeçilmez ihtiyaçlarını mal ve hizmet olarak iyi derecede üretebilen aileler oluştu. Bu aileler içinde meslekler, babadan oğula öğretilmeye başladı. Bu dönemde günlük ihtiyaçlarını, ev gereçlerini ve tarım aletlerini üreten sınırlı sayıda meslekler varken ve tercih şansı az iken ama kolayken bugün binlerce meslekten ve zorlu süreçlerden bahsediyoruz.
Toplumsal yaşam, köyden kente doğru giderek artan ve büyüyen oranda modernleşmeye başladı. Evlere elektrik gelmesi, elektrikle çalışan buzdolabı, fırın, çamaşır, kurutma ve bulaşık makinesi başta olmak üzere dün hayal bile edilemeyen aletler konfor alanımızı sürekli genişletti. Bunlara sahip olmak için daha çok para için daha iyi iş ve mesleklerde daha çok çalışmak gerekti. İnsanların ihtiyaçları artık bireysel atölye üretiminden, kol ve kas gücünden büyük işletmelerde çeşitli enerji kaynakları kullanarak makineleşme, otomatik ve hatta günümüzde insansız karanlık fabrikalarda robotik sistemlerle üretilmeye başlandı. Bu kadar teknolojik gelişme, insanın önce yaşamak daha sonra çalışmak ve üretmek için babadan-oğula, ustadan çırağa veya bireysel olarak öğrenilebilecek bilgi ve becerinin yetmeyeceği yanında daha bilgili insana ve okullara ihtiyacı ortaya çıkardı. Okulların oluşturulmaya, yaygınlaşmaya ve çeşitlenmeye başlanmasıyla ortaya kimin hangi okulu okuması ve hangi mesleği nasıl seçmesi ve öğrenmesi gerektiği problemini doğurdu. Üstelik şimdi birey özgürleşti, zorla kimse kimseye ne yapması gerektiğini dayatamıyor, okulunu, mesleğini ve işini seçebiliyor. Bununla birlikte yaşam biçimine karar verebiliyor. Dede, kardeşler, amca, yenge ve torunların yaşadığı büyük aileler yerini stüdyo dairede tek başına yaşayan belki evcil hayvan besleyen yalnız insan modeline doğru hızlı bir geçiş yaşadık. Bu dönemde sevgiye her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduk.
Meslekler, bireylerin aynı zamanda toplumsal kimliğinin bir göstergesi olarak çevresiyle ilişkiler kurması ve saygı görmesine, kendine bir yer edinebilmesine, işe yaradığını hissederek üretimiyle gurur duymasına, kazanmanın haz ve doyumuna, tüm bunlarla birlikte genel yaşamın daha sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmasına katkı sağlamaktadır. Sanayileşme ve modernleşme sonucunda mesleklerin bir kısmına ihtiyaç kalmadı veya azaldı, bazıları değişim ve dönüşüme uğradı. Çok değil kırk yıl önce çocukluğumda ayakkabıyı ve takım elbiseyi kendimize özel diktirebiliyorduk. Mahallede bakkalımız, ihtiyaçları satın alabileceğimiz bir sürü gezici seyyar satıcımız ve fırınlarımız vardı. Aslında bu ürünlerin hepsine ihtiyacımız sürüyor ve biz yine bunları tüketiyoruz. Ama artık bu üretimler bizden çok uzaklarda yine birileri tarafından ama daha çok otomasyon kullanılarak yapılıyor. Bakkallar, barkotlu ürünleri satıp stok tutabilen yazar kasaları ve nalburdan elektriğe ve parfümeriden zücaciyeye aradığımız hemen herşeyi bulabileceğimiz süpermarketlere dönüştü. Çalışan bir bakkal amcanın yerini iki vardiya çalışan onlarca kişi aldı. Tek başına el emeğiyle üretim yapan usta-zanaatkârlar yaşlandı aramızdan ayrıldı sayıları çok azaldı. Ancak bu ürünlerin ve yapımını öğrenip bugün yapanların değeri artmaya devam ediyor. Köylünün kendisi için yapıp tükettiği ürünler şimdilerde organik adıyla diğerlerine nazaran daha yüksek fiyatlarla satılıyor.
Bugün ortaokul son sınıfında okuyan çocuğun yaklaşık on yıl sonra üniversiteden mezun olup hangi mesleği yapacağını belirleyip ona göre eğitim hayatının planlanmasını konuşmak durumundayız. Boston’da 1908 yılında Mühendis Frank Parsons tarafından iş arayanların uygun işlere yerleştirilmesi, eleman arayan firmalara uygun eleman bulunması için bir değerlendirme bürosuna ihtiyaç olduğunu düşünerek ilk meslek bürosu kurulmuştur. Mesleki ve genel rehberliğin başlangıcı olarak kabul edilen bu çalışmaya göre; bireyin kendine uygun bir meslek seçebilmesi için; kendini ve iş hayatını tanıması, edineceği bilgilere göre seçme yaparak karar vermesi esasına dayanıyordu. O günden sonra bu konu meslek psikologlarının ilgi konusu oldu ve eşleme, gelişimsel, psikanalitik, sosyal öğrenme, bilişsel/mantıklı yaklaşım gibi çeşitli kuramlar geliştirildi.(1) Bu kuramlara dayalı olarak da geliştirilen çeşitli testlerle kişilerin kişilik tipleri, ilgileri, yetenekleri belirlenmeye çalışılıp en uygun meslekler belirlenmeye başlanmıştır. O dönemde geliştirilen Holland’ın altı insan tipolojisi kuramı ve Williamson, Paterson tarafından geliştirilen Genel Yetenek Test Bataryası Türk toplumuna uyarlanarak kullanılmaya devam edilmektedir.
Bugün temel felsefede değişen çok şey yok gibi görünüyor. Ama seçim yapmak çok daha fazla zorlaşmıştır. Artık ailelerin sosyo-ekonomik-kültürel durumu ne olursa olsun eğitim ve yaşam koçlarına, mesleki rehberlik ve yönlendirme bürolarına, rehberlik ve psikolojik danışmanlıklara ihtiyaç duyulmaktadır. Hatta bugün seçtiğiniz ve edinmeye çalıştığınız meslek yirmi-otuz yıl sonra kaybolabilir gibi yakın gelecekle ilgili belirsizliklerin konuşulması bu endişe ve yardım ihtiyaçlarını daha da artırmaktadır. Bu durum sadece ülkemiz için değil tüm dünya için genel bir problem olarak algılanmaktadır. Dünyada tüm meslekler için genel kabul görmüş teknolojilerin üstüne bir mesleği seçen kişi mesleğini yaparken gelişmelere uyum sağlaması mümkün olabilecektir. Artık işe girmeden, meslek lisesinde veya üniversitede mesleğini öğrenebilmenin ötesinde genel olarak iş hayatı şartlarını, ülke ve dünya ekonomik değişimleri bilmek gerekiyor. Hatta işe girdikten sonra işte kalabilmenin yolu sürekli kendini yenilemeyi ve geliştirmeyi, takım halinde uyumlu çalışmayı gerektiriyor.
İŞKUR, iş ve meslek danışmanları aracılığıyla kendisine başvuranlara bu konuda hizmet vermeye başlamıştır. Web sitesine, iş arayan üye girişi yaparak size devletin ücretsiz atadığı iş ve meslek danışmanının ismini öğrenebilir, çevrimiçi olarak randevu talep ederek ve kuruma giderek yüzyüze danışma hizmeti alabilirsiniz. Kendinize özgeçmiş hazırlayabilir, iş ilanları, mesleki eğitim kursları, girişimcilik ve işbaşı eğitim, toplum yararına programları ve işsizlik ödeneği hakkında gerekli bilgileri yine bu siteden edinebilirsiniz. Daha önemlisi “mesleki yönelim test bataryasını” kullanarak genel yetenek, mesleki eğilim ve mesleki kişilik başlıklarında yaklaşık üçyüz soruyu cevaplarsanız size özel bir rapor hazırlanmaktadır.
Ben İŞKUR’un bu hizmetini bizzat tecrübe ettim. Soruların bitiminde hazırlanan raporda genel yetenek alanında (sözel, sayısal, şekil uzay, el –göz koordinasyon), mesleki eğilim alanında (yöneticilik-hukuk, askerlik, sosyal yardım-iletişim, edebiyat-sosyal, el becerisi-mühendislik, ekonomi, satarım-mühendislik, insan doğası, hizmet, açık hava-mühendislik, sanat-estetik), mesleki kişilik alanında (nevrotizm-duygusal denge, extroversitizm-dışa dönüklük, opennes-açıklık, aggreableness-uyumluluk, conscientiousness-sorumluluk) başlıklarında ortalama puanlarım hesaplanmıştır. Bu yazılım bana “personel eğitimi-eleman yetiştirme, genel müdür ve başkan, iş hizmetleri idaresi müdürlüğü, üst düzey yönetici, yönetim ve organizasyon analistliği, yönetim politikası, personel ve kariyer” mesleklerini önermiştir. Profesyonel olarak şube müdürü düzeyinde eğitim yöneticiliği yapan ve ağırlıkla mesleki eğitim konusunda araştırmalar yapan biri olarak önerilen mesleklerin tümünün bana uygun ve isabetli öneriler olduğunu kabul ediyorum. Elliüç yaşında kamudan emekliliği gelmiş bir eğitimci-yazar olarak bu bilgiler ışığında özel sektörde kendime yeni bir kariyer yolu çizebilmem için faydalı olduğunu düşünüyor ve tavsiye ediyorum.
Mevcut eğitim sistemimizde rehber öğretmenlerimizin kendilerinden beklenen rutin tarama ve raporlama işleri yanında daha çok öğrenme güçlüğü çeken, davranış bozukluğu gösteren ve disiplin olaylarına karışan öğrencilere odaklandığını görmekteyiz. Düzenli olarak tüm öğrencilere yönelik mesleki tanıtım, rehberlik ve yönlendirme maalesef yeterince ve etkili yapılamamaktadır. Bu ihtiyacı hissedenlerin başvurması halinde tabikî bilgi edinmesi mümkündür ancak bu daha çok özel öğretim kurumlarından ücret karşılığı alınmaya çalışılmaktadır.
Meslek seçimini kişisel, toplumsal ve psikolojik olarak etkileyen çok sayıda faktör bulunmaktadır. Karar vermeden önce dikkate alınması gereken en önemli özelliğimiz yeteneklerimizdir. Yetenek, herhangi bir davranışı (bilgi veya beceriyi) öğrenebilme gücüdür. Bu güç, doğuşta sahip olunan gizil gücün (kapasitenin) çevre ile etkileşim ve eğitim sonucu işlenmiş ve yeni öğrenmeler için hazır hale getirilmiş kısmıdır. Bu anlamda yetenek, bir kimsenin belli bir yaşa kadar kapasitesini kullanarak geliştirdiği zihinsel, duyuşsal ya da psiko-motor beceriler olup, daha sonra kişinin göreceği eğitimden ne ölçüde yararlanabileceği, ne gibi yeni beceriler öğrenebileceği hakkında bir tahminde bulunmamıza yardımcı temel davranışlar sayılabilir. Bir kişinin her hangi bir alandaki yeteneği, o kişi o alanda bir eğitim programına alınacağı zaman gündeme gelen bir özelliğidir.(2) Kişinin duyuşsal, zihinsel ve psikomotor yeteneklerdeki durumu, okul ve meslek seçiminde dikkate alınması gereken en önemli hususlardandır. Örneğin; işitsel, görsel ve psikomotor yetenekleri gelişmemiş ve zayıf olan kişinin güzel sanatlar alanında okuması ve mezuniyetinde meslek olarak yürütmesi başarı ve mutluluk oranını düşürebilir. Kişinin yeteneklerine uygun, iş bulabileceği ancak toplumsal algısı düşük olduğu için toplumsal psikolojik etki altında seçilmeyen mobilyacılık gibi mesleklerde giderek daha çok eleman ihtiyacı oluşmaktadır.
Super’in “Araştırma Dönemi” adını verdiği 14–24 yaş diliminin ilk yılları kişinin ilgilerini, yeteneklerini ve değerlerini tanıdığı ve özüne ilişkin tasarımını geliştirdiği bir dönemdir. Bu dönemde gençten, meslek alanları arasından bir veya birkaçına yönelerek meslek tercihlerini billurlaştırması beklenir. Eğer bir genç meslek tercihlerini kesinleştirme çağına geldiği halde bunu yapamıyorsa o zaman” kararsızlıktan (indecision)” söz edilebilir. Bunun nedenleri; bireyin yetenek ve ilgilerinin birbirine yakın düzeyde ve ayrışmamış olmasına, mevcut mesleklerden hiç birini kendine uygun bulmamasına, kendine aşırı önem vermesine, aşırı mükemmeliyetçi oluşuna bağlanabilir.(3) Meslek seçimi, kişinin çalışacağı firmaların nerelerde olacağını gelecekte yaşayacağı kenti de belirleyeceği için ailenin birlikte alacağı bir karar olmasını da gerektirmektedir.  Bu dönemin ilk yılları 14–16 yani ortaokul son ve lise ilk sınıfa denk gelmektedir. Ülkemizde de yapılan araştırma sonuçlarına göre bu yıllarda hem okul hem bir açıdan meslek seçimi yeterince bilinçli olarak yapılamamaktadır.
Bireyler, sahip olduğu yeteneklerini eğitimle geliştirebileceğini, zaman içinde mesleklerin değişebileceğini, mesleğin tespiti, başlanması ve kariyer boyunca desteğe ihtiyacı ve aslında hayatboyu eğitimin bir zorunluluk olduğunu kabul etmelidir. Bunların yanında; statüsü ve maaşı yüksek bir işe girmenin, işinde başarılı olmanın ve hayatta mutluluğun sadece üniversite diplomasıyla sağlanacağını düşünmek, çok çalışırsa her mesleği yapabileceğini düşünmek, bir mesleği seçip işe girince ölene kadar çalışmayı tasarlamak baştan yanlış kabullerdir. Günümüzde kişinin yetenekleri ve eğitim hayatındaki başarıları hakkındaki en doğru bilgiyi; okullardaki sıralı başarıları, sınıf, şube ve rehber öğretmenlerin görüşleri ve uygulanan çeşitli bilimsel testlerin bileşiminden öğrenilebilir.
Ortaokulda öğrencilere mesleki tanıtım, rehberlik ve yönlendirme, gelişim ve kariyer bilgileri etkili verilebildiğinde; çocuğun önce kendini ve çevresini tanıma yeteneğinin gelişimine, genel anlamda mesleklere ve mesleki eğitime olumlu yaklaşıma, bir mesleğin iyi bir eğitimle işbaşında öğrenilebilmesine imkân sağlanmış olur. Aslında bu dönemde tespit edilen en büyük engel bizzat anne-babalar yani velilerimizdir. Çocuklarına karşı duydukları sevgiden tarafsız ve gerçekçi olamadıklarından iyilik zannedip onlara zorbalık yaptıklarının farkına bile varamıyorlar. Kendilerinin zamanında ulaşamadığı imkânları sağlayarak gerçekleştiremedikleri kariyer hedeflerine çocuklarını zorlamaları, eğer kazanılmış tatmin edici sosyo-ekonomik-kültürel bir seviye varsa bunun daha üstüne çıkarmaya çalışmaları aksi durumları ise dünyanın sonu gibi göstermeleri çocuklar üzerinde baskı ve stres oluşturmaktadır. Mutlu çocuk ve mutlu yarınlar için meslek danışmanlarının özellikle velilere odaklanmalarını gerektirmektedir.
Velilere, çocuklarında akademik yönden yeterli düzey olmasa bile mesleki eğitim merkezleri aracılığıyla sosyal güvence altında, bir meslekte işbaşında meslek öğrenmeye başlayarak aynı zamanda meslek lisesi mezunu olabileceklerini, bu sayede diğer tüm okul türlerinden mezunlara göre çalışma hayatına daha avantajlı ve erken başlayabilecekleri etraflıca anlatılmalıdır. Bunu sağlayabilmek için ortaokuldan düşük notlarla mezun olanlar yanında devamsızlık, sınıf tekrarı ve okul tekrarına kalan öğrencilere etkili mesleki tanıtım,  rehberlik ve yönlendirme yapabilmek için Milli Eğitim Bakanlığının Mesleki Eğitim Merkezlerine diğer okullardaki “rehber öğretmen” uygulaması gibi “iş ve meslek rehberi/danışmanları” kadrosu tahsis etmesi gerekmektedir.
(1)     Prof.Dr. Yıldız Kuzgun, Meslek Gelişimi ve Danışmanlığı, s. 5-7, Nobel Yayınları, Ankara, 2009
(2)     a.g.e. s. 21
(3)     a.g.e. s. 141

ÜÇ BEŞ SİHİRLİ SÖZCÜK


Üniversiteler bir ülke için en önemli eğitim kurumlarıdır. Buradan mezun olanlar toplumun en başta yönetim, siyaset, adalet, ticaret, eğitim, sağlık, emniyet, savunma gibi en temel yaşamsal hizmetlerinde öncelikle üst düzey görev alacak beyin takımını oluştururlar. Bir kısmı da tekrar akademik hayata devam ederek ilim, bilim, sanat ve kültür hayatına değer katarlar. Üniversiteye gelene kadar verilen eğitim de tabikî çok önemlidir. Anaokulunda ilkokulda, ortaokulda ve lisede çocuklara çok şey öğretmekteyiz.  Üniversiteyi bitiren artık yetişkin diyebileceğimiz gençler evlenecek iş hayatına atılacak yaşa gelmiştir. Üniversiteden mezun olunca verilen diploma aynı zamanda bir unvan ve yetkidir. Bu yetkiyle ister kamuda ister özel sektörde isterse de bağımsız olarak görev yaparak topluma hizmet edebilirler. Hatta bazı mesleklerden mezun olurken yemin ettirirler ki bu zamana kadar öğrendikleriyle etik kuralları çiğnemeden insanlığa hizmet edeceğine en kutsal değerler üzerine söz versin.
Üniversiteler, internet sitelerinden vizyon, misyon, temel değerler ve kalite politikası olarak “evrensel olmak, yenilikçilik, öğrenci merkezli, katılımcı, toplumsal sorumluluk, kaliteli, çevreye duyarlı, hoşgörülü, mükemmeliyetçi, özgürlükçü, etik değerlere bağlı, evrensel hak ve özgürlüklere saygı, bağımsızlık ve özerklik, çoğulculuğa ve çeşitliliğe saygı, şeffaflık ve hesap verebilirlik, yaşam boyu eğitime inanç, akademik özgürlük ve sorumluluk, adalet, itibar, nezaket ve saygıyla davranmak, dünya çapında bir üniversite olmak, vd.” gibi kelime ve cümlelerle kendilerini kurumsal olarak ifade etmektedirler.
Her devlet, toplumunun huzur ve refah içinde yaşamasını temin etmek ister. İdeal bir toplumun öncelikle birbirine saygı gösteren ve toplumsal kurallara uyan bireylerden oluşmasını bekler. Bir anlamda bunu gerçekleştirmek için eğitim müfredatında çeşitli konulara özellikle yer ve önem verilir. Allah’ın insanlara verdiği başta akıl nimetini kullanarak eğitimde herşey açıklanmaya, doğrulara inandırılmaya hatta ödül ve cezayla birazda zor kullanarak insan olma ve insan kalma erdemleri kazandırılmaya çalışılır. Bazı konularda eksik veya yanlış yapıldığında bir şekilde düzeltilebilir telafi edilebilir ama eğitimde yapılacak hatalar yıllar sonra toplumun bozulmasına yol açarak onarılması güç yaralara sebep olabilir.
Eğitimde o kadar çok bilgi öğretmeye çalışıyoruz ki birçoğunu daha okullar bitmeden unutuyor çocuklar. Unutmaması gereken çok önemli hayati şeyleri ise çok kısa özetlesek ve hiç unutmasalar daha iyi olmaz mı? Onlara bazı şifreler versek bunları başları derde girmesin diye hiç unutmasalar ama ihtiyaçları olduğunda hatırlasalar, bunlarla doğru yolları bulsalar ne güzel olurdu. Mesela bu şifreleri şimdilik “akıl, ahlak, adalet, adap, aşk” olarak belirlesek bunları kavratmaya çalışsak. Bu şifrelerle ideal toplumu oluşturup ayakta tutabilir miyiz ki? Bu kelimeler bir anda aklıma gelmedi tabikî bir üniversitemizin logosunda rastladım.
Geçmiş yıllarda mezuniyet törenine katıldığım Kapadokya Meslek Yüksekokulu, öğrencilerine bu mutlu günlerinde yabancı bir ülke geleneği olan kep fırlatmak yerine cübbelerinin omuzunda bulunan kuşağı onları yetiştiren öğretmenleri tarafından törenle beline bağlandı. Aldığı eğitim, diploma ve bağlanan bu kuşakla artık o mesleği ustalık düzeyinde yapabileceğini ve bu kuşağı kendilerince saklanmasını ahilik değerlerimizin bugün bile yeniden canlandırılıp yaşatılabileceğinin güzel bir örneğiydi.(1) Aradan geçen yaklaşık onbeş yılda üniversiteye dönüşen bu kurumun logosunda “Akıl, Ahlak, Adalet, Adap” yazdığını yeni fark ettim.
 Tüm devlet ve özel vakıf üniversitelerinin logolarını inceledim. Üniversite logolarında, 129 devlet üniversitesinden sadece Siirt Üniversitesi; “Bilimin Işığında” , 77 vakıf üniversitesinden sadece Biruni üniversitesi; “Bilimin Geleceği” ve Kapadokya Üniversitesi; “Akıl, Ahlak, Adalet, Adap” yazdığını tespit ettim. Yani 206 üniversiteden sadece üç tanesinin logosunda isminin dışında birşeyler yazıyordu bunu merak ettim. Özellikle bir “Akıl, Ahlak, Adalet, Adap” kelimelerin sihrini düşünüp araştırdım. Acaba bu kelam-ı kibar (Büyük, akıllı, veli ve meşhur zâtların güzel, veciz ve çok kıymetdâr olan sözleri ve kelâmı.) mıdır kim söylemiş olabilir. Milli kimliğimize dair yazılarında; kadim değerlerimiz “Akıl, Ahlak, Adalet, Adap, Aşk” sözcüklerini 5A ilkeleri olarak çok sayıda kitabın yazarı 2014 yılında edebiyat alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülünün sahibi Alev Alatlı’nın söyleyip yazdığını tespit ettim. (2)
Ahlâk, ha-la-ka kelimesinden türemiş, din, tabiat, seciyye (karakter) anlamlarına gelir. Ahlâk, insanın yaratılıştan ya da sonra eğitimle kazandığı ruh ve kalp halleri, huylar töre anlamlarına da gelmektedir.(3)  Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV) "iman bakımından müminlerin en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanlar ve ailesine en güzel davrananlardır" diyerek ahlakın imanla olan ilişkisini ve önemini açıklamıştır. Bir başka tanımda ahlak, insanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan manevi nitelikleri, huyları ve bunların etkisiyle ortaya konan iradeli davranışlar bütünü; bunlarla ilgili ilim dalı. Akıl, insanı diğer canlılardan ayıran ve onu sorumlu kılan temyiz gücü, düşünme ve anlama melekesi. (4) Adalet ise herkese kendine uygun düşeni, kendi hakkı olanı verme, doğruluktur. Adalet, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, türe. Adap, töre, yol ve yordam demektir. Aşk, aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor olarak tanımlanmaktadır.(5)
Web sitesinde bu kelimeleri seçmekteki amaçlarını; üniversite aklın dergâhıdır. Akıl dışı tahakküm ve tek tipleştirme kabul edilemez. Öğrencilerin boyun eğdiği tek otorite bilgi olacaktır. Yükseköğretimde aslolan üstün niteliktir. Niteliği niceliğe feda eden uygulamaları ahlak dışı sayar, popüler ve sıradan olanı değil, emek, adanmışlık, süreklilik neticesinde ulaşılan kazanımları yüceltiriz. Adalet, ülkenin ve dünyanın asıl gündeminden uzak tutulamaz. Dili, dini ve cinsiyeti ne olursa olsun öğrencinin bilgiye eksiksiz ulaşabilmek, alanıyla ilgili veya değil, ilgilendiği konularda bilgilenmek hakkıdır. Adap, bütünlüklü bir yükseköğretim sistemi Osmanlı mirasının reddi üzerinden geliştirilemez. Evrensel, yöntemi itibariyle yerli ve Türkçe bir eğitim modeli benimser. Özetle; üniversite aklın teminatıdır, ahlak, bilimin olmazsa olmazı, adalet, eşitlikçi eğitimin temeli, adap, kadim Türk kültürüne saygıdır.(6)
Üniversitelerde iyi bir eğitimle dünyanın en iyi kimyagerlerini, mühendislerini, doktorlarını ve hukukçularını yetiştirebilirsiniz. Onlara bilimin yanında ahlak ve adalet duygusu verememişseniz bilgilerini insanlığa hizmet ve fayda için değil birilerinin emrinde veya kişisel çıkarlarına kötülük için kullanabilirler. Dünya tarihi bunun sonucunda ortaya çıkan savaşlar, katliamlar ve faciaların binlerce örneğiyle doludur. Nazilerin Yahudileri katletmesi, atom bombasının icadı ve atılması, üniversite mezunu iki kız kardeşin annelerini katletmesi, üniversitede öğretim görevlisini sınav kağıdı için vahşice öldürmesi, vd. gibi olaylar cahil insanlar değil hepsi üniversite okumuş ama eğitim onları kamil insan olmak yerine insanlıktan çıkıp canavarlaşmışlardır. Eğitim insanı öyle değerlerle güçlendirmeli ve geliştirmelidir ki hiçbir dünyanın kıymeti karşısında satın alınamayıp insanlığından uzaklaşmamalıdır.
Akıl çok önemli bir nimet ki bununla ilgili çok şey söylenmiştir. Akıl yoksa cezai ehliyet yok, eğitim yok, canlısınız yaşıyorsunuz belki ama insanı insan yapan belki de en büyük değerimiz. Akıllı olmayan saf ve cahil insan çabuk inanıp kandırılabilir. Değerlerden edep, ahlak, adalet, sevgi ve saygı olmadan yaşamak kişinin insani olandan uzaklaşması anlamına gelir. Büyüklerimizi dinlemek, saygı göstermek,  küçükleri sevmek ve korumak bize çocukluğumuzdan öğretilen törelerimizdendir. Adaletin, ticari ahlakın olmadığı, güvenin tamamen yitirildiği bir piyasada ticaret gelişebilir mi? iş hayatında çalışma olabilir mi?
Liderler, önemli ve büyük insanlar çok çalışmışlardır konuşmuşlardır haklarında da çok şey yazılmıştır fakat akılda kalan kısa net cümlelerle söyledikleri olmuştur. Cumhurbaşkanı Sn. Recep Tayyip ERDOĞAN, 2023 Eğitim Vizyonu tanıtım toplantısında “aklı selim, kalbi selim ve zevki selim (selim: doğru, dürüst, kusursuz) ” gençler yetiştirilmesi gereğinden bahsetmiştir. Akıl sahibi gençleri, aklını kullanarak ilim öğrenmeyi, öğrendiklerini insanlığın hayrına kullanmayı öğretmeliyiz.  Allah’ın insanlara her iki cihanda saadet içinde yaşamaları için bildirdiği kurallara uymayı, insan olmanın idrakinde sorumlu olduğunu düşünebilen, başta insan olmak üzere tüm canlılara karşı adaletle davranabilen, yaradılanı yaradandan ötürü sevebilmeyi içinde yaşadığı toplumun hoş karşılayacağı şekilde terbiyeyi takınabilmeyi öğretebilirsek belki de herşeyi öğretmiş oluruz. İnsanların tüm teknolojik gelişmelerden sonra varacağı ve ihtiyacı olacağı ilk ve son şey yine insanlık olacaktır.
Almanya önderliğinde başlatılan Endüstri 4.0 sonrasında şimdi de Japonlar tarafından Toplum 5.0 kavramı “Toplum için teknoloji” önerisi ortaya atıldı. Toplum 5.0 ile bilgi toplumundan süper akıllı topluma geçişle toplumu dijital dönüşümlere hazırlamak ve yaşlanan dünya nüfusuna karşı çevre kirliliği ve doğal afetlerle de başederek yeni sürdürülebilir çözümler üretmektir… Toplum 5.0 odağında sosyal refah ve bireyin mutluluğu var… Küresel bir vizyon olarak yoksulluğun ortadan kaldırılması gerekiyor. (7) Alatlı’nın 5A formülü toplumda kabul görüp uygulamaya geçebilse sıkıntılarımız da azalır sorunlarımız da. Eğitimle diploma yanında bu vasıflara sahip olabilsek hem kendimiz mutlu olur hem de toplumun huzuruna katkımız olurdu.
Büyüklerin söylediği birkaç kelam-ı kibar ile bitirelim. Farabi; “toplum sevgi ile kaynaşır adalet ile yaşar”, İmam Şafi; “nefsini günahtan, fenalıklardan, kötü ahlaktan, korumayan kimseye ilmi fayda vermez.”, Mevlana; “bütün cihanı araştırdım, iyi huydan daha iyi bir liyakat göremedim.”, Ahi Evren; “Hak ile Sabır dileyip bize gelen bizdendir, Akıl ve Ahlâk ile çalışıp bizi geçen bizdendir.”,
(1)     https://egitimheryerde.net/bu-zamanda-ahilik/
(2)     https://www.alevalatli.com.tr/kadim-degerler-akil-ahlak-adalet-adap-ask/
(3)     Erdoğan Köycü, “Ayet ve Hadislere Göre Ahlâk Din İlişkisi” B. Ecevit Üni.İlah.Fak. Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2017, ss. 35-53, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/438810
(4)     https://islamansiklopedisi.org.tr/ahlak
(5)     https://sozluk.gov.tr/
(6)     https://www.kapadokya.edu.tr/hakkimizda/mottomuz
(7)     https://egitimheryerde.net/toplum-5-0-ve-japonya/


21. YÜZYILIN ÖRNEK DÜNYA OKULLARINDA ÖĞRETMENLER


Eğitim adına ülkemizde yapılan tartışmaların neredeyse tümü akademik başarı temelinde gerçekleşiyor. Haftaya birinci dönem bitiyor öğrenciler karnelerini alacaklar ve inanın neredeyse velilerin tamamı karneyi ilk ellerine aldıklarında önce sol tarafındaki notlara bakacaklar belki bir kısmı sonradan sağında yer alan davranışların değerlendirildiği kısmı inceleyecekler. Anne-babalar karneyi alınca önce sağ tarafına bakarak öğrencinin yanında davranış başlığındaki yazılanları bir bir okumalıdır. Buradaki durumu birlikte değerlendirmelidir. Buradaki başarısını da derslerdeki kadar belki de daha fazla ciddiye alıp çocuğa geribildirimde bulunmalıdır. Oğlum aferin bak öğretmenin senin için çok güzel bir cümle yazmış ayrıca davranışlarınla örnek bir öğrenci olduğun için seni tebrik ederim, seninle gurur duyuyorum demelidir.(1)
Tıpkı bu konuda olduğu gibi uluslararası alandaki eğitim sonuçlarımızın değerlendirilmesinde yine notlar ve sıralamamız ön plana çıkarılmaktadır. En son yakın zamanda PISA 2018 sonuçları açıklandı. Hatta burada sosyoekonomik düzeyi yüksek ülkelerin ve ailelerin çocuklarının daha başarılı olduğu da belirtildi. Bu gerçekten doğru mu? Bu sonuçları etkileyen faktörler nelerdir? Bu sonuçları değiştirmek için başka ülkeler ne gibi çalışmalar yürütüyor. Bu konularda yürütülen tartışmaların çok azında Matematik, Fen Bilimleri ve Okuma dışındaki konular gündeme gelebildi ve çok da dikkat çekmedi.
Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, PISA 2018 sonuçları hakkında değerlendirmesinde; “79 ülke arasında her üç alanda da puanlarını istatistiksel olarak anlamlı artıran üç ülkeden birisi olduk. PISA araştırmalarında her üç alanda da Türkiye olarak puanlarımız anlamlı bir seviyede yükseldi. Benzer şekilde sıralamamız da yükseldi. Türkiye’nin ortalama matematik puanı 2003’ten bu yana en yüksek düzeyine ulaştı.” Dedi. (2) Türkiye’nin her ne kadar 2015 yılındaki test sonucuna göre puanı artsa da diğer OECD ülkelerinin ortalamasının altında kaldı. Bu ortalamayı belirleyenler: Okuma, fen bilimi, matematik. Okumada OECD ortalaması (seviye 2 ve üzeri için) yüzde 77 iken Türkiye yüzde 74, matematikte OECD ortalaması yüzde 76 iken Türkiye yüzde 63, fen bilimlerinde OECD ortalaması yüzde 78 iken Türkiye yüzde 75 ortalamalarında bulunuyor.(3) Bu sonuçları PISA Eğitim Direktörü Schleicher bazı haber kanallarında oldukça farklı ve çarpıcı biçimde yorumladı. Ama söylediklerinin ülkemizin sıralamadaki yeri dışındakiler ya dikkat çekmedi ya da unutuldu.
PISA Eğitim Direktörü Andreas Schleicher tarafından kaleme alınan Dünya Okulu adlı kitapta bu sınavla birlikte elde edilen verilerin ülkelerdeki eğitim sistemleriyle ve şartlarıyla detaylı karşılaştırması yapılarak aşağıdaki farklı sonuçların ortaya çıktığı gösterilmektedir. (4)  Bu tür değerlendirme sonuçlarından sonra kesin olan bir şey var ki toplumun eğitimden beklentisi ve daha iyi eğitim yapılması isteği artıyor. Eğitimin kalitesiyle ülkelerin ekonomik başarıları arasında güçlü bir bağ bulunuyor ve bu tür araştırmalarla bu artık ölçülebiliyor. Dünyanın hemen her yerinde eğitim ağırlıkla okullarda yapıldığı için gözler tümüyle okullara çevrilmektedir. Veliler okullardan yönetiminden ve öğretmeninden çok şey bekliyor. Belki de kendilerinin evde yapamadıklarını da. Bir şekilde okulda hizmet verenlerin kalitesi eğitimin çıktılarını belirliyor. Kaliteli eğitim kadrosu bir şekilde eğitim sisteminin olumsuz ve aksayan yönlerini özerk davranarak telafi edebilmektedir.
PISA sonuçlarına göre; tüm öğrencilerine eşitlikçi fırsatlar sunan sistemler en yüksek performansı gösteriyor. Yüksek performans gösteren okul sistemlerini farklı kılan her öğrencinin öğrenebileceğine olan inanç, insan yeteneğini sıralamadan ve sınıflandırmadan geliştirmeye terfi edenlerdir. Standartlardan ödün vermeden öğrenci farklılıklarına ve ihtiyaçlarına pedagojik uygulamalarla cevap verenlerdir. Eğitim kalitesinin, öğretmenlerinin kalitesini aştığı tek bir yer yoktur. Öğretmenini titizlikle seçen, performansını yükseltme ve kariyerini geliştirme fırsatı sunan, maaşına profesyonel standartları yansıtan ve iyi uygulamalar için ortam sağlayan ülkeler başarılı oluyorlar. Ülkelerin eğitimin birincil öncelik olup olmadığını, öğretmenlik mesleğinin statüsüyle anlayabilirsiniz. Yüksek performans gösteren ülkelerin birçoğunda öğretmenler daha iyi kazanıyor ve eğitim unvanlarına daha fazla değer veriliyor. Yetenek, tutku ve deneyimi olmayan yanlış kişileri öğretmenliğe alma kararları kırk yıl sürecek bir yetersiz öğretmen deneyimi demektir.
Öğretmenlik mesleği, uluslararası düzeyde takdir görmesi ve ödüllendirilmesi gereken bir meslek olması gerekirken sinema dalında OSCAR 91. kez ödül verilmesine rağmen küresel öğretmen ödülleri daha yeni verilmeye başlanmasını anlamak zor. 21. yy başında öğretmenliğin profesyonelliğine odaklanmak eğitim reformlarının anahtarı oldu. Artık hiçbir öğretmenin sınıfı özel alanı değil. Singapur’da öğretmenler bir kurulca onüç yetkinlikte yıllık olarak değerlendirilirler. Öne çıkan işler yapanlar ikramiye havuzundan prim alabilirler. Okul özerkliği ile performansları arasından pozitif ilişki olduğu ve daha güçlü yenilikçi girişimleri artırmakta olduğu görülmüştür.
Şanghay’da iyi bir okulun müdür yardımcısı iseniz ve okul müdürü olmak istiyorsanız düşük performanslı bir okulu adam edeceğinizi ispatlarsınız. İngiltere’de üst düzey bir okul olabilmek için kendi duvarlarının ötesinde eğitimin iyileştirilmesine alabildiğiniz katkınıza bakılmaktadır. Eğitim sistemlerine para akıtmak gelişmesi için yeterli olmuyor. Asgari harcama eşiği sonrası birbirine yakın harcama yapanlar farklı sonuçlar alabiliyor. Japonya birçok ülkeye göre gösterişli okul binalarına, okul hizmetlerine, parlak ders kitaplarına ve pahalı spor programlarına daha az para harcayarak kaynakların büyük bölümünü temel öğretim hizmetlerine ayırır. Tasarrufun bir kısmıyla öğretmenlere daha iyi maaşlar ödeniyor. Liyakat temelli bir süreçle, adalet duygusuna olan güvenle öğretmene olan saygı sonucunda okullar arası öğrenci performans farkı azaltılabiliyor.
Yüksek performans gösteren ülkelerin coğrafi konumu, refah seviyesi, kültür özellikleri değil farklı kılan; farkındalık, kaynak, yenilik, iradeyi seferber edebilmeleridir. Çocuklarda çalışarak başarılı olabileceklerine dair inanç ve kaliteli öğretmen eğitim çıktılarını yükseltebiliyor. Şanghay’daki fakir aile çocukları, ABD orta düzey aile çocuklarından daha iyi performans gösterdiler. En iyi öğretmenler, en çok desteğe ihtiyacı olan okullara yönlendirilmektedir. Finlandiya’da daha az ev ödevi ve daha az rekabet varken burada yoğun ev ödevi ve rekabete dayalı sistemle başarılı olunmuştur. Hong Kong’da kamu bütçesinden eğitime % 23 pay ayrılmaktadır. Eğitim, devletin neredeyse diğer her kurumunun gündeminin ilk sıralarındadır. PISA verilerinde velilerin çocukları için okul seçerken okulun niteliği, mali durumu, felsefesi, misyonu, eve mesafesi, güvenliği, tanınmış olması ve keyifli ortamı sunmasana önem verme eğilimini tespit etmiştir. Hatta bunlar okuldaki öğrencilerin akademik başarısından bile önemli görülmektedir.
Toplumların değişim hızı, mevcut eğitim sistemlerinin yapısal kapasitesinin yanıt verebileceğinin çok ötesine geçmiştir. Bu sebeple eğitimi bir yaşam biçimine dönüştürmemiz gerektiğini öğrenmenin ömür boyu hiç bitmeyecek bir alışkanlık olmasını gerektiğini kavramalıyız. Eğitim politikalarına karar verenler hesap verme zorunluluğu olmaksızın önceki reform katmanı üzerine yenisini koyuyorlar. Bu sınavla veriler anonimleşti. Eğitim politikalarının toplumları büyüleyici şekilde değiştirme gücü farkedildi. Her yıl mümkün olan en iyi eğitimi alabilmek için uluslararası sınırları aşan beş milyon öğrenci bulunuyor. Tüm ülkelerde eğitimden toplam beklentilerin eğitim kurumlarının sundukları arasındaki uçurumun büyüdüğü ve bu açığı kapatmak için ortak uluslararası çaba gerektiğinin farkına varmışlardır. Bununla birlikte diğer ülkelerden hazır çözümler kopyalanmamalıdır. Önemli olan yanında acil olana öncelik verilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. PISA sonuçları; eğitim için dijital teknolojiye büyük yatırım yapmış ülkelerde öğrenci başarılarında kayda değer bir ilerleme ortaya koymuyor. Okulda bilgisayarı ölçülü kullanan öğrenciler, bilgisayarı nadiren kullanan öğrencilerden bir şekilde dahi iyi öğrenme çıktıları verme eğilimi gösteriyor. Çok sık kullananlar ise çok daha kötü durumdalar. Özetle; teknolojiler iyi öğretmenliğin etkisini genişletebilirken gelecek, teknolojinin potansiyelini dizginleyebilen ve öğrencilerin içerik bilgisi edinmenin ötesinde öğrenmenin değerini anlayabilmesine yardımcı olan, hayali problem temelli ortamların tasarımcıları olan ve eleştirel değerlendirmeyi ve üst bilişi besleyen öğretmenlerin olacaktır.
Her zaman olduğu gibi sonuç odaklı yaklaşıp kaçıncı sırada olduğumuza bakmak yerine süreçlere odaklanıp başarılı olanların bu aşamalarda neler yaptığını ve bizim neler yapmamız ve yapabileceğimize karar vererek değişen her şey gibi farklı şeyler yapmalıyız. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığınca başlatılan 2023 Eğitim Vizyonu, bugüne kadar yapılanların dışında farklı şeyler ve umut verici gelişmeler gösteriyor. Bilhassa öğretmen faktörüne odaklanıp öğretmenlerimizi daha çok inandırmalı ve desteklemeliyiz. Değişen rollerinin farkına varmalarına yardımcı olmalıyız. Danışan velilerimize hep söylüyorum lütfen okul peşinde koşmayın. Okul binaları hep aynı betonarme, donatım-donanım birbirine çok yakın, kitap ve müfredat aynı geriye insan yani öğrenci, öğretmen, okul lideri yöneticiler ve aile desteği kalıyor. Kaybedilen herşey telafi edilebilir ama güven asla. Ülke olarak çok çalışırsak başarılı olacağımıza ve bunun yegâne yolunun iyi eğitimle olacağını olan güveni asla kaybetmemeliyiz. Bu sınavlarda iyi sonuçlar alan ülkeler, vatandaşlarını hemen getirisi olan harcamalar yerine eğitim vasıtasıyla geleceğe yatırım yapmaya ikna etmişti. Harcanan paranın büyük kısmı sınıf içinde olan bitene harcanmış. İdari yapıda yukarıdan geleceklere değil ilerideki okullara bakan, güçlü işbirliği kültürüyle yenilik ağlarını genişletenler başarılı olmuşlar. Eğitimin ülke meselesi olup olmadığına medyada sporun mu eğitimin mi daha çok yer aldığına bakarak öğrenebiliriz.
(1)     https://egitimheryerde.net/karnemin-sagina-bak/
(2)     https://egitimheryerde.net/pisa-sonuclari-egitimde-kaliteli-buyumeye-isaret-ediyor/
(3)     https://egitimheryerde.net/pisa-sonuclari-yine-sasirtmadi/
(4)     Andreas Schleicher, Çev.Şirin Karadeniz, Dünya Okulu, Bahçeşehir Üniversitesi, Temmuz-2019, Özlem Matbaacılık, İstanbul

ÇOCUKLARIN ÜLKESİNDE


Çocukken hepimizin hayalleri vardı. Kimimiz doktor, öğretmen kimimiz polis veya pilot olacaktık. Ama bugün birçoğumuz bunların dışında meslek ve işlerde çalışıyoruz. Çocukluğumda rehber öğretmeni hiç tanımadım. Bana kimse kişilik ve meslek envanteri testi uygulamadı. Benim hangi mesleklere yatkın olduğumu merak etmedi. Anne-babamız ve çevremizdekilerin tavsiyeleriyle bazı okulları bitirdik ve ne düşünürken bugün neler yapıyoruz. Tabikî sağlığımıza, işimize, gücümüze ve sahip olduklarımıza velhasıl halimize şükrediyoruz.
Bir ülke düşünelim ki vatandaşları 4–14 yaş grubu çocuklardan oluşsun. Bu ülkede, büyükler olsun ama çok büyük olmasınlar. Biraz büyük üniversiteli abi ve ablalar olsun. Bunlar hiçbir şekilde çocukların özgürlüğünü kısıtlamadan onlara rehberlik hizmeti versinler. Bu ülkenin çocuklarının hem dijital hem de gerçek pasaportları olsun. Bu ülke gibi yirmiiki ülkeye (AB ülkeleri değil) vize istenmeden neden geldin buraya diye kimse sormadan özgürce seyahat edebilsinler. Bu ülkede güvenle gezebilmelerini temin eden radyo frekansla çalışan elektronik bir bileklik onların her an ne yaptığını kayda alarak gelecekteki kolaylıklar adına yapay zeka için büyük veriyi oluştursun. Girişte ihtiyaçlarını asgari ölçüde karşılayabilecek veya iş hayatına başlangıç sermayesi olabilecek miktarda bir çek (kaydi para) verilsin ve içeri girdiğinde bunu paraya dönüştürebilsin.
Burada çocuklar minik elleriyle büyüklerin yapabildiği tüm işleri ve meslekleri yapmaya çalışsınlar. Her mesleğin gerektirdiği üniformayı giyerek, gerekli eğitimleri alarak, mesleğin profesyonelleri gözetiminde deneyimleyebilsinler.  Birarada güle oynaya eğlensinler ama onlar fark etmeden bu oyunların tümünden hayatları boyunca ihtiyaç duyacakları şeyleri öğrensinler. Kendi istedikleri ve seçebildikleri işlerde tüm kurallara uyarak istedikleri kadar çalışabilsinler eğer sıkılırlarsa (ki zannetmiyorum) değiştirebilsinler. Bu işlerin kimisi onların zihinsel ve duygusal kimisi de fiziksel ve sosyal becerilerini geliştirebilsin. Onlara kimse karışmadığı için özgürce düşünebilsin, keşfedebilsin, yaratıcı fikirlerini uygulayabilsin, deneyebilsin, tanımadığı diğer çocuklarla tanışarak sosyalleşebilsin sağlıklı bir insan olmak için ne lazımsa onlara sahip olabilsinler. Yanlış bir meslek seçme kararı vermeden doğru mesleği seçebilsinler.
Daha bıyıkları terlemeden (erkekler için) alınları terlese ve para kazanabilsinler. Eğer kendileri hizmet alıyor konumundaysa kazandığı paralardan harcayabilsinler. Paranın nasıl zor şartlarda kazanıldığını, emek vermeden zahmet çekmeden bir hayatın olamayacağını birileri onlara anlatmadan hissedebilsinler.  Tutumlu olmayı, ayağını yorganına göre uzatmak gerektiğini hikâye olarak anlatımdan değil deneyimleyerek öğrensinler. Finansal okuryazarlık ismini bilmeden içeriğine vakıf olsunlar. Günün sonunda yorgun-argın okula/eve dönebilsinler. Akşam anlatacakları o kadar çok eğlenceli anları ve mutlu anıları olsun ki daha bitiremeden uyuyakalsınlar.
Bir gece sınıf arkadaşlarıyla yanlarında getirdikleri kamp malzemeleriyle buraya gelerek çadır kurup sabaha kadar izcilik faaliyetlerini güven içinde yapabilsinler. Bu ülke, onlara özel olsun ve tüm çocukların hakkı olsun bu ülkede özgürce zevkle yaşamak. Kendisi gibi diğer çocukların da değerli birer varlık olduğunu bilerek onların da haklarını gözetmeyi, yaratıcı oyunlar oynarken paylaşmayı becerebilsinler. Kimse onlara; nereli olduğunu, hangi dine, ırka mensup olduğunu şu veya bu konularda niçin böyle düşünmediğini ya da inanmadığını, anne-babasının ne iş yaptığını/görevini, ekonomik durumunu sormasın ve ona göre davranmasın. Bu ülkede senin tanıdıkların var mı? Referansın kim diye merak etmesin. Gerçekten kariyer, ehliyet ve liyakatine göre iş yerleşebilsinler. Kendi kararlarını kendisi verebilsin ve arkadaşlarını seçebilsinler. Büyüyüp yetişkin olmadan gerçekler dünyasına hazırlanarak sağlıklı adımlarla girebilmeyi ve mutlu yaşayabilmeyi başarabilsinler. Hayatboyu herşeyi merak edip öğrenmeyi bir tutku haline getirebilsinler. Tüm canlıların yaşama hakkına, çevre duyarlılığına özen gösterdiği sürece büyüyünceye kadar oyun oynama hakkı olduğunu ve sorumluluklarını kimsenin hatırlatma gereği duymasınlar. Gereksiz yere yanan lambanın ve akan suların ülkelerine dünyamıza etkilerini öğrenebilsinler.
Hayallerini kurduğu hatta rüyalarına giren aktiviteleri gerçekleştirebilsinler. Pilot olsam uçağı ben kullansam yapabilir miydim ya da ben ajan olsam başarabilir miydim diye ölene kadar içinde uhde kalmasın. Kendi pizzasını pişirerek, çikolatasını, şekerini ve dondurmasını üreterek belki de geleceğin en iyi/ünlü şefi olabileceğini düşünebilsin. Benim insanlara anlatmak istediğim şeyler var, ben sinema/tiyatro oyuncusu olmayı çok istiyorum diyorsa gerçek kostümlerle sahneye çıkıp seyirci kardeşlerine bir sunun yapabilsin. Sürücü belgesi ve eğitim alarak otomobil kiralayarak trafik kurallarına uyarak özgürce caddelerde araç sürebilsinler. Günün sonunda hala elinde harcayamadığı parası varsa bankaya giderek hesap açabilsin ve sonraki gelişlerinde bu hesaptan para çekebilsin ya da banka kartları ile aktivitelere katılabilsinler.
Bu ülkedeki tüm düzenlemeler çocukların gelişim seviyelerine uygun olduğu “Davranış Bilimleri Enstitüsü” tarafından onaylanmış olsun. Dünyamızın ve ülkemizin kaçınılmaz deprem gerçeğini, öncesinde, sırasında ve sonrasında neleri yapıp neleri yapmamız gerektiğini simülasyonla da olsa özel dizayn edilmiş mekânda öğrenebilsin.
Bu ülkenin çocuklara özel bir dili olsun. Bu dil ki temeli sevgi, saygı ve kardeşlik üzerine kurulmuş olsun. Birbirleriyle öyle güzel anlaşsınlar ki kavga, şiddet olmasın (ki olmaz) suç işlenmeyeceği için mahkemelere gerek kalmasın cezaevleri hep boş kapısı açık kalsın hatta hiç kurulmasın. Bu ülke öyle güvenli olsun ki hiçbir kazaya (küçük düşüp kalkmalar sıyrıklar hariç) uğramasın sakatlıklar hiç olmasın. Yine de her an onlara yardım ve müdahale edebilecek sağlık ve ilkyardım ekipleri olsun. Engelliler için özel önlemler alınmış olsun onlara pozitif ayrıcalıklar tanınsın kendilerini eksik üzgün hissetmesinler. Kimse yiyeceklerinden içeceklerinden üç kuruş fazla kazanmak için onların sağlığını hayatını tehlikeye atamasın. Kimsenin kimseye kötülük yapmak aklından bile geçmesin.
Bu ülkede okullar da olsun ama neşeli, eğlenceli içinden hiç çıkası gelmesin hatta eve gitmesek olmaz mı desinler. Herkes aynı iyi şartlara eşit haklara sahip olarak eğitime erişebilsin. Hayaller kurarak, keşfederek, eğlenerek interaktif katılımla kalıcı ve tam öğrenmeyi gerçekleştirebilsinler. İşe yarar ihtiyaç duyulan mal ve hizmet üretebileceklerini bir işe yaradıklarını hissetsinler ve özgüvenleri gelişsin. Tüm mesleklerin insanlık için önemli bir ihtiyaç olduğunu her meslek sahibinin değerli olduğunu düşünsünler. İnşaatta çalışan duvarcı, sıvacı, fayansçı, mobilyacı, elektrikçi, mimar ve mühendislerin meslek sahiplerinin
Meslekleri anne-babalarının isteği hatırı için değil gerçekten kendilerine uygun, mutlu ve başarılı olabileceği için seçsinler. Milli Eğitim Bakanlığının hayata geçirdiği “Tasarım Beceri Atölyeleri” (TBA) “Bilim, Sanat, Spor, Kültür ve Yaşam adına aklınıza gelecek her şey bu ülkede bulunabilsin.
Bu ülkede modern dünyanın tüm imkânları teknolojik imkânlar olsun ama kültürel değerlerimiz birikimlerimiz korunup aktarılabilsin ve yaşatılsın. Büyüklerin onları daha iyi anlayabilmesi ve eğer geçmişte bazı şeyleri kaçırmışlarsa onları telafi için “yaratıcı ebeveyn atölyesi” ayrı bir bölümde hizmet versin.
Yok canım daha neler yok böyle bir ülke/dünya dediğinizi duyar gibiyim. Evet var böyle bir ülke hem de gerçekten var ve bu yazılanlardan çok fazlası var. Bu ülkenin adı KİDZANİA İSTANBUL Görmeden inanmam diyorsanız mutlaka gezmenizi tavsiye eder hele de çocuğunuz varsa büyümeden mutlaka getirin diye şiddetle tavsiye ederim. Eğitimi öğrenmeyi destekleyen bu kuruluşta, okul ile dış dünya arasında bir köprü kurarak, rol yaparak öğrenme yoluyla çocukların beceri ve değerleri gelişiyor. Çocukların teorik bilgileri uzmanların tasarımlamış olduğu gerçek ortamlarda uygulamalı olarak yaşayabileceği yüzün üzerinde meslekle tanışma imkânı bulunuyor.
Bu kuruluş, gerçekleştirmiş olduğu “mesleki eğilimler araştırması” sonuçlarını yayınladı. Bu araştırma sonuçlarına göre; 0–4 yaş çocukları ön yargılardan bağımsız, sadece bildikleri şeyleri istiyorlar ve daha sonra toplumsal cinsiyet kalıpları şekillenmeye başlıyor. Büyüyünce ne olmak istiyorsunuz sorusuna; kız çocukları doktor, öğretmen, veteriner derken erkek çocukları da futbolcu, mühendis, pilot ve polis olmak istediklerini belirtmişler. Meslek seçiminde cinsiyet farkının nedenleri olarak; cinsiyete dair ön yargılar dört yaş itibariyle farkında olmadan şekilleniyor. Okul, toplumsal çevre ve medya toplumsal kimliğin oluşmasında önemli rol oynuyor. Ebeveynler de çocuklarının cinsiyetine bağlı olarak farklı davranabiliyor. Çocuklar, toplumun farklı cinsiyetlere yüklediği değer, beklenti, yargı ve rolleri öğreniyorlar. Dünya genelindeki çocuklar ile ülkemizdeki çocukların meslek tercihleri büyük oranda örtüşüyor. Bu ülkeyi ziyaret eden çocukların ağırlıklı olarak tercih ettikleri mesleki aktiviteler, kız çocuklarında; moda evi, disko, hastane, müzik stüdyosu, parfümeri. Erkek çocuklarında ise araç kiralama, emniyet müdürlüğü, kasa, sürüş akademisi ve stadyum. Cinsiyetin aktivite tercihi üzerine etkisinde, kız çocuklarının -2 yaş küçüklere uygun aktiviteleri seçmesi, erkek çocuklarında ise +1 yaş büyüklere uygun aktiviteleri seçmesi dikkat çekmektedir. Bu ülkeye gelen çocukların öncelikle para kazandıran aktiviteleri (hastane, inşaat alanı, itfaiye, kasa, kurye, müzik stüdyosu, optik mağazası ve süpermarket) seçtikleri sonrasında bu parayla aktiviteleri deneyimlemeye başladıkları görülmüştür. Özellikle acil servis, banka, deprem simülasyon merkezi, elektrik merkezi, inşaat alanı, kütüphane, kurye, optik mağazası, radyo ve süpermarkette ortalamanın üzerinde yoğunluğun yaşandığı tespit edilmiştir. Araştırma sonuçlarından toplumsal cinsiyetin meslek seçiminde etkili olduğu, toplumsal cinsiyet kalıplarının aktivite seçiminde etkili olduğu ve daha bu yaşlarda finansal okuryazarlığın temellerinin atılmaya başlandığı ortaya çıkmıştır. Son olarak çocukların bu ülkeye girmeden ve aktivitelere katılmadan önceki hayallerindeki mesleklerin deneyimlemeler sonrası farklılaştığı ortaya çıkmıştır.
Bunun gibi bir ülkeyi yaşı ne olursa olsun henüz büyümemiş çocuklar (yetişkinler) için kurgulasalar çok ilgi çekeceğini düşünüyorum. Özetle; bu ülkede bir müddet vakit geçirenler, herkesin sevebileceği, başarabileceği ve yaparken mutlu olacağı bir mesleği olması gerektiğinin farkına varacaklardır. Katıldığı etkinlikler sonrası kazanımlarla fikirleri değişebilir, olgunlaşabilir ve yeni bakış açıları kazanabilirler. Buraya katılan çocukların artık aralarında bir meslek, iş ve ekonomi dünyası muhabbeti başlayacaktır. Eğitimsiz bir mesleğin öğrenilemeyeceğini, ehliyetsiz ve belgesiz çalışılamayacağını, emek ve zahmet olmadan rahmet olmayacağını, aslında bunların dışında kazanılanların manevi bir hazzı ve değeri olmadığını anlayacaklardır. Ben çocuk olsam buraya abone olup tüm etkinlikleri deneyimlemek isterdim. Hatta Ama bizden geçti, şimdiki çocuklar şanslı vesselam.
Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri bu ve benzeri kuruluşlarla anlaşma yaparak çok daha uygun şartlarla öğrencilerin bu imkanlardan faydalanmasını sağlayabilir. Zira Bakanlığın 2023 Eğitim Vizyonunda yer alan bilim, sanat, spor, kültür ve yaşam ana kategorilerden oluşan tasarım beceri atölyelerini tümüyle destekleyen konsepte sahip bu kuruluşta bir günde her birinden en az bir etkinliği deneyimleme şansı sunulmaktadır. Hatta bu çalışmadan elde edilen bilgiler, MEB için büyük veriye dahil olabilir ve eğitime özellikle de mesleki eğitime yön vermede önemli ipuçları sağlanabilir. Velilerin çocuklarını okullar ile gerçek yaşam arasında bağ kuran bu uygulama merkezine getirmelerini tavsiye ederim. Birkaç test sorusunu doğru işaretleyebilmesi için özel ders aldırmaları veya çeşitli ders kurslarına göndermelerinden geleceklerine daha fazla katkı sağlayacaklarını düşünüyorum.  Bu çatı altındaki etkinliklere katılmaları, geleceklerine yönelik ulaşılabilir hedefleri ve vizyonları oluşmasına önemli katkıları olacaktır. Ayrıca bilinçli mesleki tanıtım, rehberlik ve yönlendirmeye destek olarak gerçekten nitelikli bir mesleki ve teknik eğitimle geleceğinde pişman olmadan severek mutlu ve başarıyla sürdürebileceği iş hayatları olabilsin.

TERCÜME BÜROSU


Tüm sanatçıların ortaya koyduğu kültürel eserler, bir manada dünyanın yani tüm insanlığın ortak malı sayılmaktadır. Bir yazarın eserini kendi ana dilinde yazmış olması, bu kitabı sadece kendi milletine mensup olanların okuyacağı anlamına gelmez. Bilakis tüm yazarlar eserlerinin çeşitli dillere çevrilmesiyle gururlanır ve mutlu olurlar. Bir yandan meşhur olmak diğer yandan olabildiğince daha çok insana ulaşmak ve evrensel olmak sanatçıya farklı duygular kazandırır. Yeni ürünler ortaya koyması için teşvik eder.
İnsanoğlu sürekli merak eder, araştırır ve arayış içindedir. Kim ne demiş, bu konuda başkaları ne düşünüyor, hangi araştırmalar yapılmış hepsini gözden geçirerek kendine yeni ufuklar açar. Kişisel olan bu durum, kurumlar ve devletler için de geçerlidir. Sadece kültürel varlık olarak değil eğitim gibi dev sistemlere yön verebilmek için yeni arayışlar gündeme geldiğinde diğer ülkelerin uygulamalarına da bakılır. Eğitim çalışanlarının özellikle de öğretmenlerin bu merakı arayışı aslında işi gereği biraz da zorunluluktur.
Hasan Ali Yücel döneminde Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak kurulan Tercüme Bürosu tarafından 1940–1966 yılları arasında Batı Klasikleri başta olmak üzere Dünya Edebiyatından 1247 eser çevrildi… Hem zengin bir çeviri kütüphanesi oluşturuldu hem de bu zengin kütüphaneden beslenen çağdaş Türk Kültürü ve edebiyatının oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunuldu. İlk Tercüme Bürosunun yedi üyesi dönemin saygın yazar, çevirmen ve akademisyenlerince Büro’ ya bağlı bir de Tercüme Dergisi çıkarmaya başlanır (1). Kuşkusuz bu sayede yabancı dil bilmeyen başta öğretmen ve öğrenciler olmak üzere halkımız, dünyada beğenilmiş önemli eserleri dilimizde okuma imkânına kavuşmuştur. Bir yabancı dili iyi derecede bilseler bile Dünya Edebiyatındaki eserlerin farklı dillerde kaleme alındığı düşünüldüğünde çeviri hizmeti olmadan onlardan yararlanmanın imkânı olmayacaktır. Öte yandan öğretmenlerinin kişisel gelişimine destek olmuş ve yön çizilmiş olmaktadır.
Yabancı dillerde yazılmış eserler için durum böyleyken yakın tarihimizde Türk yazarlar tarafından kaleme alınmış eserlerin bir kısmının da benzer şekilde günümüz Türkçesiyle yeniden hazırlanması gerekmektedir. Aslında bize ait yakın geçmişte kendi coğrafyamızda kullanılmakta olan kelimeleri kullanmadığımız için manalarını unutmuşuz. Bunu bir örnek açıklayalım.
Ülkemizin yetiştirmiş olduğu önemli eğitimci ve eğitim yöneticilerinden biri olan 1874-1957 yılları arasında yaşamış Selim Sırrı Tarcan tarafından kaleme alınan “İbtidai Mualimlerine Öğütlerim” adlı eserinden; “Mekatib-i ibtidaiyede gösterilecek terbiye-i bedeniyenin evvela nasil bir gayeye matuf olduğunu almak lazımdır. O ma’lum olmadıkça yaptırılacak basmakalıp temrinatı bedeniye yeknesak, bıktırıcı evda-ı hareketten ibaret kalır.” ve “inzibat bir sınıfı teşkil eden çocukların akıl ve idrakını tenmi ve seciyelerini terbiye etmek için isti’mal edilen kavanini ve kuvve-i müessirenin heyeti umumiyesine ıtlak olunur. Esnayı tedriste hassaten riayet olunması elzem olan sükûn ve intizamı temin eden, inzibattır.” (2). Bu iki paragrafı özellikle seçerek paylaştım. Yaklaşık kırk yıldır düzenli her türden kitap okuyan bir eğitimci olarak bu iki paragrafı sözlük kullanmadan tam ve doğru olarak anladığımı söyleyemem.
Sözlük yardımıyla anlaşılır halde yeniden yazılacak olursa; “İlköğretim okullarında gösterilecek beden eğitiminin öncelikle nasıl bir gayeye yönelik olduğunu anlamak lazımdır. O bilinmedikçe yaptırılacak sıradan ve tekrar edilegelen bedensel alıştırmalar/idmanlar değişmeyen/monoton, bıktırıcı pek aşağı hareketten ibaret kalır.” ve “ Sağlamlaşmış bir sınıf oluşturan çocukların akıl ve anlayışını engelleyen ve karakterlerini eğitmek için kullanılan kuralları ve tesir eden kuvvetlerin genel durumu serbest olunur. Öğretim sırasında özellikle uyulması gereken ve lazım olan sakinliği ve düzeni sağlamlaştırmayı sağlamaktır.” Şeklinde ifade edilebilir.
MEB’de görevde bulunan personelinin yaş dağılımı; 30 yaş ve altı 229.533 kişi (% 22,95), 31-40 yaş arası 388.679 kişi (%38,86), 41-50 yaş arası 262.932 kişi (% 26,29), 51-60 yaş arası 104.112 kişi (% 10,41) genel yaş ortalaması 37,4 ile OECD ülkeleri arasında en genç öğretmen nüfusa sahiptir. Eğitim düzeyine göre personel içerisinde en çok yüzdeye sahip olunan eğitim düzeyinin %81,74 oran ile “lisans” ve sonrasında %8,93 oranla “yüksek lisans” “doktora” mezunu olanların oranının ise sadece % 0,14 olduğu görülmektedir (3). MEB personelinin bu demografik yapısına bakıldığında; yabancı dilde okuduğunu anlama düzeyinde becerili varsayabileceğimiz en iyimser tahminle yüzde yirmiyi ancak bulabilir. Bu itibarla bugün dahi her ne kadar piyasada binlerce kitap bulunması ve akademik çalışmaların artmış olmasına rağmen Bakanlığın özellikle eğitim içerikli çevirileri yaptırmasının faydalı olabileceği düşünülebilir.
Milli Eğitim Bakanlığı, Öğretmen Yetiştirme ve Geliştirme Genel Müdürlüğünce mobil bir uygulama olarak Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı tarafından geliştirilen “Öğretmen Kitaplığı” adıyla faydalı bir hizmeti daha hayata geçirdi. Cep telefonuna indirilecek bu uygulama içinde “Dünya ve Şark İslam Klasikleri Dizisi, Türk Dünyası ve Edebiyatı Dizisi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kitaplığı, Eğitim Yayınları Dizisi, Eğitim Tarihimizden Öğretmen Kitapları, Mesleki Gelişim Programı Kitapları, Unesco Türkiye Milli Komisyonu Kitaplığı başlığı içinde çeşitli kitaplar e-kitap ve pdf olarak yayınlanmıştır.
Tercüme edilmesi gereken yabancı eserlerin ve Türkçe yazılan ancak çoğunluğun anlamakta zorluk çektiği kıymetli eserlerin biz eğitimcilere önemli katkıları olacağına şüphe yoktur. Gerek yabancı dilden yapılacak çeviri gerekse de eski Türkçe kelimelerin yer aldığı eserlerin sadeleştirilerek yeniden yazılması konusunda çıkarılabilecek birinci ders, en az bir yabancı dili öğrenmenin gerekliliğidir. İkincisi ise kendi yakın kültürümüze ait kitapları anlayabilmek için bu konuda bir eğitime katılarak belli bir usulle daha çok okuyarak kelime hazinemizi geliştirmemiz gerekmektedir. Yetmiş yıl önce ihtiyaç duyularak kurulan Tercüme Ofisine olan ihtiyacın ortadan kalkmadığını düşünmekteyim. Hatta teknolojik imkânlardan yararlanarak bu konudaki dijital çalışmaların genişletilmesi faydalı olacaktır.
Eğitimin gerçekleşmesi için gerekli unsurlardan öğrenci, okul, müfredat, ders kitabı gibi faktörlerden eğitim sistemi içinde en önemli kilit unsurlardan olan öğretmenin rolü her ne kadar internet ve bilişim teknolojisiyle bilgi transferinin ötesine geçmiş olsa da yüksek nitelikli öğretmen, kritik rolünü korumaktadır. Toplum özellikle de ebeveynler hala öğretmenden çok şey beklemektedir. Kendine rol model olarak anaokulundan lise sonuna kadar yaklaşık on üç yıl boyunca öğretmeni gören çocuğun kendini sürekli geliştirmeyi, yenilemeyi ve hayat boyu öğrenmeyi de öğretmeninden görmesi gerekiyor. Birçok eğitim bilimci eğitim sistemlerinin kalitesinin, öğretmenlerinin kalitesini geçemeyeceğinde ittifak etmektedir. Öğrenmeyi öğretmeye çalışan öğretmenlerin mezun olduktan sonra kırk yıl kendini yenilemeden ve geliştirmeden hizmet vermeye çalışması kabul edilebilir bir durum değildir.
Kişinin eğitim hayatı boyunca doğru yorum ve tercihleri yapması ayrıca gerekli bilgi ve becerileri kazanmasında profesyonel yardım anlamına gelen “rehberlik” Gazali’de kişinin eğitimle varmak istediği hedefe varmasında araç olarak ele alınır. Eğitim yolunda karşılaşılan engeller ancak bu yolu bilen rehberlerle aşılabilir (4). Bugün bu rehberlerin, profesyonel olarak bu rehberliği meslek olarak seçmiş ve devletçe görevlendirilmiş öğretmenlerce güvenle yapılması kabul görmektedir.
Platoncu devlet, yurttaşlarının ahlaki yüksekliklerinden birinci derecede sorumlu olan büyük bir eğitim teşkilatıdır. Platoncu sitede tüm düzenlemeler, yurttaşı iyiliğe, doğruluğa, mutluluğa sevk eden bir eğitim sisteminin parçasıdır. Platon, gençlerin ve yetişkinlerin eğitim ve öğretime tabi tutulması için gelişkin bir sistem öneren ilk düşünür olmuştur. Platon’un Devlet isimli eseri, anne karnında başlayıp insanın ilerleyen yaşlarına kadar devam eden sıkı bir eğitim müfredatı öngörür. Çocuklar henüz çok küçük yaşta devlete bağlı eğitim kurumlarına emanet edilir (5). Sokrates’e göre eğitimin işlevi bilgi aktarımı yapmak değil kişide gizli olan potansiyelleri açığa çıkarmak, kişiye analiz-sentez becerisi kazandırarak yaratıcılığına katkı sağlamak ve kişiyi geliştirip yetkinleşmesini sağlayan bilgi, beceri ve değerlere ulaşmasına imkân tanımaktır. Ayrıca eğitimin kişinin düşünme biçimlerini geliştirme, bireye çok yönlü bakış açısı kazandırma, kişiye sorgulama, yargılama, eleştirme, iyiyi, doğruyu ve güzeli arama gibi özellikler kazandırma amacı da olmalıdır (6). Eğitimden beklenen tüm bu özelliklerin çocuklara kazandırılması için öğretmenlerin insanlık tarihi kadar eski ama eskimeyen felsefi yaklaşımları, tercüme ofisi hizmetini yerine getirebilecek imkanların sağlanmasıyla aktarabilmesi mümkün olabilecektir.
  • Seyhan BOZKURT, Bir Kültür Fabrikası: Tercüme Bürosu, MEB Ya/Da Eğitim ya da Eğitim Dergisi, Sayı 1, s. 72
  • Şahin ORUÇ ve Veli KORKMAZ, Selim Sırrı Tarcan ve “İbtidai Mualimlerine Öğütlerim” Adlı Eseri, s. 74-86, Efe Akademi Yayınları, İstanbul, 2017
  • http://sgb.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/2019_03/01175437_MillY_EYitim_BakanlYY_2018_YYlY_Ydare_Faaliyet_Raporu_YayYn2.pdf
  • Muhammed Salih İzgöer, İmam-ı Gazali’ye Göre Eğitim, http://www.medeniyetvakfi.org/vakif/ana-sayfa/guencel-haberler/imam-gazali-ye-gore-egitim E.T. 20/12/2019
  • Ömer YILDIRIM, Platon ve Eğitim Anlayışı, https://www.felsefe.gen.tr/platon-ve-egitim-anlayisi/ T. 20/12/2019
  • Zeynep KANTARCI, Sokrates ve Eğitim Felsefesi, Mavi Atlas GŞÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi •Güz 2013, S. 1 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/84134 E.T. 20/12/2019


DEMİRCİ USTASINDAN DERSLER



Çocuk hikâyeleri deyince ilk akla gelen ünlü yazarlarımızdan biri olan Kemalettin TUĞCU eserlerinde; özellikle yalnızlığı, ıstırabı, kederi, hüznü, sevgiyi, acıyı, öğüt verici tarzda yazarak karamsarlığa itmeden ve kötümser duygulara sokmadan tüm insani duyguları küçük okuyucularına başarıyla aktarabilmiştir. Kendi ifadesiyle “Yazdıklarım hep güzel biter, umut verir. Yazdıklarımda kimseyi öldürmemişimdir. Çocuklar cinayetlerden hoşlanmazlar” demiştir.(1) Mesleki eğitim konusunda yazdığım makalelerden oluşan ve adını “sanat altın bileziktir” atasözünden esinlenerek “Altın Bilezik” koyduğum yayınlanmış kitabımdan sonra bu isme odaklandım. Geçmişte bu isimle bir çocuk hikâyesi bulunduğunu öğrenince yeni baskısı olmayan ancak sahaflarda bulunabilecek bu kitabın konusunu araştırma yabaşladım. Tuğcu’nun 1971’ de yazdığı çocuk hikâyesinin 1997 yılında Orçun Sonat tarafından TGRT Film adına çekildiğini ve Youtube’de yayında olduğunu gördüğüm anda seyretmeye başladım.
Küçük bir Anadolu kasabasında tamirci bir babanın ödeyemediği borçları için işyeri ve evindeki eşyalarına haciz konulmuştur. Fakirlik ve geçim sıkıntısı başlayan evde, anne-babasının kendi arasındaki konuşmalarından; yeni doğan küçük kardeşi bebeğin yeterince beslenemediği ve hastalanıp ölebileceğini duyan ortaokul öğrencisi Ferhat bir mektup bırakarak sabah evden ayrılıp şehre doğru yola çıkmasıyla başlayan film bütününde senarist seyirciye bugün hasret kaldığımızı birçok değeri de ön plana çıkarmaktadır.
Bir sabahçı kahvesinde çocuk simsarı iki kişinin tuzağına düşmekten son anda garsonların yardımıyla kurtulan Ferhat’ı konuşturup durumu öğrendiklerinde o sırada kahvenin diğer ucunda oturan Ali Dayı’dan yardım isterler. Çocuğu yanına alan Ali Dayı, doğruca demirciler çarşısındaki Mahmut Usta’ya gelerek durumu anlatıp “itin uğursuzun tuzağına düşmesin, meslek sahibi olsun diye sana getirdim” diyerek Ferhat’ı teslim eder. Çocuğa bir önlük verip işe başlatan ve Hüseyin Kalfayla tanıştıran usta aynı zamanda bir hayat arkadaşına da kavuşur. İş çıkışında evine getirip yatacak yerini gösterir. Kısa zamanda ustasına ve işine alışan ve çok seven Ferhat, her geçen gün mesleği öğrenerek ustalaşmaya başlar. Haftalık ücretini üçyüzbin lira belirleyerek kendisine söyler. Çarşıda bir başka esnafa ihtiyacına karşılık bir miktarda fazla borç para gönderen Mahmut Usta, esnaf arkadaşının fazla miktarı olan yedi milyonu çırakla geri gönderdiğinde bunu ailesine göndermek üzere Ferhat’a verir. Ailesine mektup yazarak merak etmemelerini yazmasını söyler. Babasının kendisini bularak geri getirmesini istemediği için adresini yazmaz.
Ustası bir yandan mesleği bir yandan da esnaflığı ve ahiliğin esaslarını da öğretir çırağına. Esnaf komşularına selam vermeden, onların hal hatırını sormadan geçmeyen ustası, işini teslim alan müşterinin uzattığı parayı saymadan “bereket versin” diyerek cebine koyduğunda saymasını hatırlatan müşterisine “niye eksik veresin ki” cevabına hiç şaşırmaz. Herkesi kendisi gibi dürüst ve güvenilir kabul eder Mahmut Usta.
Ailesine para göndermeye gittiği postanede yerde değerli bir elmas taş bulur ve gelip ustasına danışır. Gazeteye ilan verip sahibini ararlar. Çok sayıda insan, bulunan değerli taşa sahip çıkmak ister. İnsanların kendisine ait olmadığını bildiği halde yalan söyleyerek sahip olmaya çalışmalarına çok şaşırır.  Elmas taşın sahibi bulunur ve çocuğa yüz milyon hediye verir. Ferhat bu parayı da ailesine gönderir.
Çarşıda başka ustaların tamir edemediği motorları hiç yüksünmeden ustasına getirdiğini ve ustasının her türlü işin üstesinden geldiğini gören Ferhat’ın ustasına olan saygısı ve sevgisi her geçen gün daha da artar. Yalnız yaşayan ustasıyla aynı evde yıllar geçer ve kendisi de ustalaşır. Bir müşterinin yeni inşaatına kalfasıyla birlikte çalışmaya gönderir ustası. Müteahhidin iki kat maaşla iş teklifini gözünü kırpmadan reddeder ama eski kalfası Hüseyin Usta kabul eder ustasından izin almadan. Bu duruma bayağı içerlenir Mahmut Usta. Kalp hastası olan usta, hastaneye kaldırılır ve ziyaretçi esnaf arkadaşları yanında Ferhat’a vefat etmeden vasiyetini yazdırır ve imzalar. İşyerini çırak olarak alıp yetiştirdiği manevi evladı Ferhat Ustaya bırakır. Son sözleri ise “mühim sanattır demircilik, insanoğlu bu seviyeye demircilik sayesinde gelmiştir, sen de bu mesleğe sahip çıkmalısın” der.
Ferhat’ın kız kardeşi Sevim de artık büyümüştür ve annesine ağabeyini sorup durur. Anne de artık dayanamaz oğlunun hasretine ve gelen mektup ve para havalesinden yola çıkarak postaneye ulaşır. Postane memurları ve müdürü yıllardır düzenli olarak para gönderen Ferhat’ı hemen tanırlar ve anneyle oğlunu buluştururlar. Ferhat, annesini alarak bir yandan anlatır yaşananları ve işyerini gösterir. Annesinin köye davetini kabul edemez çünkü söz vermiştir ustasına. Mahmut Ustanın eski bir müşterisi dükkâna gelip iş getirir ve sorar ustasını. Öldüğü söylendiğinde ise o yerine adam yetiştirmeden bırakmadan ölmez deyip dükkânın yeni ustası Ferhat ile tanışır. Ona “sanat görünmeyen altın bileziktir. Emek ve bilgi ikisi de kutsaldır. Bu ikisi sayesinde insanoğlu bu zamana gelmiştir. Daha güzel ve mutlu bir hayat için sanatın paha biçilmez bir hazine olduğu unutulmamalıdır. Bugün akıl almaz makinalar yapabiliyoruz. Altın bileziğe sahip olunca bir de emeğe saygıyı esirgemedin mi hiçbir şeyden korkmayın artık.” Diyerek nasihatte bulunur.
Filmi çok beğenerek seyretmiş olmama rağmen ilk fırsatta sahaflardan Altın Bilezik adlı hikâye kitabını temin edip eseri kaynağından okumayı düşünüyorum.(2)
Günümüzde değerler eğitimi adıyla okullarda aktarmaya çalıştığımız insani, ahlaki, milli ve manevi değerlerin birçoğunun çocuk hikâyesinden sinemaya uyarlanan bu eserde yer aldığını görmekteyiz. Bu dünyada çoğunlukla iyi insanların olduğunu bunun yanında kötülerinde olabileceğini, dürüst ve çalışkan olanların her zaman sonunda kazançlı çıkacağını, bulunan eşyanın değeri ne kadar kıymetli de olsa hiçbir karşılık beklenmeden sahibine teslim edilmesi gerektiği, bu dürüstlüğün yine de karşılıksız kalmayacağı yaşanarak gösterilmektedir. Esnaflar arasından dayanışmanın ve mesleki olarak üstün olana saygının güzel bir örneği sergilenmektedir.  Çırak olarak işe alıp mesleği öğreten, ustalığa ulaştıran kişiye karşı saygı ve vefa gösterilmesi halinde öz evladı gibi mirasçısı bile olunabilmektedir. Meslekler, zanaatkârların bu şekilde usta-çırak ilişkisiyle bu güne kadar gelmiştir. Aynı şekilde bir başka çocuğun meslek öğrenmek için başvurusunda kendi hayat hikâyesi canlanır gözünde. Hiç tereddüt etmeden işe kabul ederek himayesine alır ve ustasına layık olduğu gösterir.
“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” diyerek ne güzel özetlemiş merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy. Kim olursan ol ve nerede olursan ol mutlaka bir mesleğin olsun.(3) Hüzünlü başlamış olsa da sonu mutlulukla biten bu filmin çocuğun çalışıp ailesine destek olmak gibi ulvi bir gayeyle de olsa evden izinsiz ayrılması hariç hiçbir olumsuz yönü bulunmadığı için ortaokul-lise çağındaki çocuklara seyredilmesi tavsiye edilebilir.
Şimdinin Ferhatları, meslek öğrenmek için oldukça şanslılar. Dijitalleşen dünyada, mesleki eğitim konusunda en doğru ve derli-toplu bilgilere https://meslegimhayatim.meb.gov.tr/ adresinden ulaşabilmektedirler. Geriye gençlere sadece birkaç tuşu tıklamak kalıyor. Ülkemizde ücretsiz devam edebilecekleri özel ve resmi Mesleki ve Teknik Anadolu Liseleri (meslek liseleri) ve Mesleki Eğitim Merkezleri mevcuttur. Bugün Ferhatlar, metal teknolojisi alanında dört yıl meslek lisesinde teorik ve atölyelerde uygulamalı, son sınıfta firmalarda işbaşında staj yaparak yaşayarak meslek sahibi olabilmektedir. Okuldan mezun olduklarında lise diploması, işyeri açma belgesi, Europass eki transkript, modül sertifikaları ve teknisyen unvanına sahip olmaktadırlar. Eğer eğitim gördükleri okul İstanbul’da ise İl Milli Eğitim Müdürlüğü Mesleki ve Teknik Eğitim Bölümünce geliştirilen “Okul Sanayi İşbirliği Hamilik Projesi”, “Üreten Okullar”, “Meet-Kap” ve “Atölye Buluşmaları” sayesinde üniversite işbirliğiyle mesleki gelişim envanteri uygulayarak doğru mesleği seçebilecek, farklı liselerdeki akranlarıyla atölyede buluşarak ortak projeler geliştirebilecek, bir yandan meslek öğrenirken bir yandan atölyede üretim yaparak döner sermaye çalışmasıyla gelir elde edebilecek ve en önemlisi okulun hamisi olan firmalarda işletmede beceri eğitimini asgari ücretin en az üçte biri kadar harçlık alarak yaparak karşılıklı memnuniyet olması durumunda mezun olduğunda işi hazır olabilecektir.
Askerlik Kanununda son yapılan düzenlemeyle; mesleğinde çalışmaya başlaması halinde, altı yıla kadar askerlik yükümlülüğünü erteletebilmekte ve askerlik bitiminde ücretle astçavuş olarak hizmete devam edebilme, askeri öğrenci, sözleşmeli er/erbaş sınavında+25 ek puan verilmektedir. Eğitim sırasında yine ücretsiz alabilecekleri girişimcilik eğitimi sonrası mesleğinde işyeri açma belgesi sahibi bir usta olarak devletten hibe desteği alarak işyeri sahibi olabileceklerdir. Ürettikleriyle evleri, okulları, işyerlerini ve parkları güvenli hale getirip güzelleştirebileceklerdir.
Mahmut Usta döneminde ülkemizde Mesleki Eğitim Merkezleri kurulmuş olsaydı inanıyorum ki çırağı Ferhat’ı hemen kaydettirir, Merkez tarafından SGK devlet güvencesine kavuşturulur ve dört yılın sonunda kalfalık-ustalık belgesi ve meslek lisesi diploması sahibi olmasını sağlardı. Devlet de bugün olduğu gibi Mahmut Ustaya çırağına verdiği harçlığa asgari ücretin üçte ikisi oranında stajyer desteği verecekti. Ferhatlar, altın bilezik gibi kıymetini hiçbir zaman kaybetmeyecek bir meslek sahibi, geleceğin güçlü Türkiye’sinde topluma nitelikli mal ve hizmet sunan, rızkını alınteriyle kazanan insan olmanın onuruyla mutlu ve mesut olarak yaşayabileceklerdir.
(1)  https://www.biyografya.com/biyografi/6977, E.T. 16/12/2019

(2)  https://www.youtube.com/watch?v=6mUFpj3_tOk, E.T. 16/12/2019

(3)  https://egitimheryerde.net/altin-bilezik/ E.T. 18/12/2019

SINIF ÖĞRETMENLERİ VE MESLEKİ EĞİTİM


Öğretmenler günü yaklaştığında aklımıza ilk gelen öğretmenimiz çoğunlukla bizi ilkokulda dört beş yıl okutan sınıf öğretmenizdir. Anaokulundan başlayıp üniversiteyi bitirene kadar yaklaşık onyedi yıl boyunca onlarca öğretmenimiz olmuştur. Şüphesiz tüm öğretmenlerimiz önemli, etkili ve kıymetlidir. Ancak en çok zaman geçirdiğimiz, bizim üzerimizde en çok emeği olan, birçok konuda ilkleri yaşatan cesaretlendiren, bizi ilk çocukluk dönemimizde sevgi ve şefkatle kucaklayan ilkokuldaki sınıf öğretmenimizdir kuşkusuz. Anaokulunda çocuklarda daha çok öğrenmeye ilgi uyandırılmakta, birlikte yaşam ve toplumsal kurallar öğrenilmekte, özbakım becerileri ve oyunla bazı değerler verilmektedir. Anaokulunun zorunlu olmadığını ve her çocuğun erişemediğini düşünürsek çoğumuz için ilk öğretmenimiz ilkokuldaki sınıf öğretmenimizdir. Bize bir harften başlayıp okuma yazma hatta herşeyi öğreten odur. İlkokulun, eğitim hayatının temelini, gelecekte bina edeceğimiz kariyerimizin altyapısının en önemli kademesi sayılmaktadır. Bu sebeple velilerin özellikle ilkokul döneminde çoğunlukla iyi okul yanında iyi bir sınıf öğretmeni aradıklarına şahit olmuşumdur.
Kendi çocuklarımdan biliyorum ki, izcilik faaliyetiyle doğayı sevdiren, yazma ve resim yapma yeteneğini keşfedip çizmeye ve yazmaya teşvik eden, velileriyle iletişimi iyi olan sınıf öğretmenleri meslektaşlarımı tanımış her zaman kendilerini takdir etmişimdir. Çocukların aile üyeleri dışında ilk tanıdıkları, güvendikleri ve sevdikleri yetişkin kişi sınıf öğretmenleridir. İlk öğretmenlerini tanıyana kadar anne-babalarının herşeyi iyi bildiğini ve yaptığını düşünen çocuklar, sonraki yıllarda “ama öğretmenimiz böyle söyledi” diyerek ısrarla öğretmenin talimatlarına itibar etmektedirler. Çocuklarla daha çok vakit geçiren sınıf öğretmenleri, öğrencilerini daha çok izleyip gözlemekte, gelişimlerini takip etmekte, neleri iyi yapıp neleri yapamadığını belirleyebilmekte, davranışlarına anlam verebilmektedirler. Çocukların beceri ve yetenekleri keşfederek güçlü yönlerini geliştirmeleri için onları destekleyip cesaretlendirmektedirler. Meslek ve kariyer sahibi olmuş başarılı kişilerin çoğu öğretmenlerinden etkilendiğini beyan etmektedirler. Hatta öğretmeni çok sevdiği için dersi de sevdiğini ve daha çok çalıştığını ve başarılı olduklarını söylemektedirler.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkemize davet edilen bilim adamları ve uzmanlardan biri olan Alman Dr. Alfred Kühne, “Mesleki eğitimde en önemli nokta, ilkokul öğretmenlerinin pratik hayatı idrak edip, öğrencileri meslek fikri ile eğitmeleridir. Bu öğretmenler, öğrencileri meslek seçimine yönlendirmelidir”(1) diyerek sınıf öğretmenlerinin meslek seçiminde etkili olmaları gerektiğini belirtmektedir. Pratik hayatı idrak etmekten kasıt, her çocuğun hayatını idame ettirebilmesi için bir meslek sahibi olacağı fikrinin kavratılması olmalıdır. Çocuklar ilkokul döneminde bazı meslekleri tanımış hatta onlara ilgi duymaya belki de olumsuz yaşantı olduysa bazı meslekleri icra edenlere karşı korku duymuşlardır. Bu daha ziyade bazı velilerin çocuklarını disipline etmek için polis veya iğne yapan doktor gibi korkutmaları sebebiyle de olabilmektedir.
Sınıf öğretmenleri, Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi, Fen Bilimleri, Görsel Sanatlar, Müzik, Beden Eğitim ve Oyun gibi tüm derslerde dört yıl boyunca öğrencilerine çok değişik alanlarda ders vermektedirler. Bu durumda sınıf öğretmenlerinin diğer meslektaşlarına nazaran çok yönlü ve daha yetenekli olmaları gerektirdiğinden tek branşta öğretmenlik yapanlara göre daha zor bir alan olduğu söylenebilir. Bu sebeple sınıf öğretmenleri kendilerini özel yetenek gerektiren müzik, resim ve beden eğitimi gibi alanlarda yetersiz buldukları ve zorlandıkları araştırmalarda ortaya çıkmıştır.
Yapılan bir araştırmada, sınıf öğretmenleri tarafından sayısal yetenekleri desteklenen öğrencilerin ileride meslek seçiminde sayısal alanlara yöneldiklerini; sözel yetenekleri desteklenen öğrencilerin de sözel alanlara yöneldiklerini gösterir niteliktedir. Bu durum sınıf öğretmenlerinin, bireylerin geleceklerini şekillendirmedeki etkisini açıkça ortaya koymaktadır… Fakültede çeşitli branşlarda öğretmenlik alanında eğitim almakta olan öğrencilerin sınıf öğretmenlerini; “Anne-baba, hayata başlangıçta ilk adım, okulu sevdiren kişi, sevgi ve şefkat abidesi, bugünlere gelmemi sağlayan kişi, okuma yazma öğreten kişi, meslek sahibi olmamda ilk temelleri atan kişi, başarılı olabileceğimi hissettiren kişi, hayatın anlamını öğreten kişi, örnek insan, okumayı sevdiren kişi, hayatta en değer verdiğim insanlardan biri, ilk öğretmen, eğitim hayatımın en önemli parçası, en sevdiğim öğretmen, işini hakkıyla yapan kişi, yol gösterici, kendine güvenin simgesi” metaforlarıyla kıyasladığı, benzettiği ve anlattığı görülmüştür.(2)
Erken çocukluk döneminde öğrencilerini dört yıl yakından takip eden onların ilgi ve yeteneklerinin tam belirginleşmeye başladığı dönem beşinci yılda ortaokula geçen çocuklar bir anda çok sayıda öğretmenle tanışmaktadır. Bu yıllar da ergenliğe geçişle birlikte bir anlamda alışma ve bocalama yaşanan bir dönem olabilmektedir. Yakın zamana kadar ilkokul sınıf öğretmenlerinin öğrencilerinin gelişimlerini takip ettikleri okul ve kademe değişince öğrenciyle birlikte gezen “öğrenci gözlem dosyaları” bulunmaktaydı. Yeni eğitim vizyonunda “e-portfolyo” olarak nitelendirilen e-okulda “sosyal etkinlikler modülü” ile karşılanmaya ve sürdürülmeye çalışılacaktır. Bu modüle yine sınıf öğretmenlerinin gözlem ve tespitlerinin yazılabilmesi eğitim hayatı ve kariyeri boyunca kendisini takip etmesi büyük fayda sağlayacaktır. Tabikî başta öğrenci velileri olmak üzere yönlendirici bu tavsiyeleri önemsemesi gerekmektedir.
Her insanın yaradılıştan sahip olduğu kalıtımsal, fiziki ve ruhsal özelliklerine göre yetenekleri keşfedilmeli ve bu doğrultuda eğitimle ona bilgi ve beceriler kazandırılmalıdır. Her insan her işi, mesleği ve sanatı beceremez bu doğaldır. Ama her insanın bir mesleği de olmalıdır. Mesleği olanın işi, işi olanın aşı, aşı olanın evinde huzuru ve mutluluğu olur derler. Mesleği mutlaka geçimi temin edecek gelirin kazanılması olarak da görmemek gerekir. Çok zengin olan insanların da mutlaka birer meslekleri ve işleri bulunmaktadır.
Meslek sahibi olmanın bir insana geçim sağlama dışında başkaca faydaları da bulunmaktadır.  Bir meslekle uğraşan kişi boş vaktin en iyi şekilde değerlendirmiş olur. Bir işi başarma ve ortaya işe yarar bir ürün çıkarma duygusunu yaşar. Bir başka insanın bir ihtiyacını gidermesini temin etmiş olur. Bir uğraşla meşgul olurken vücudun, aklın ve duyguların harekete geçmesiyle oluşan sağlıklı duruma kavuşur. Mesleği olan bir kişi yaşamak için başkasına muhtaç olmaz. Meslek sahibi olanın kendine güveni artar. Toplumda saygın bir yeri ve itibarı olur. Sahip olduğu meslek grubunun bir üyesi aidiyet duygusu oluşur. Bireysel ve toplumsal huzura katkı sağlamış olur. Faydalı bir vatandaş olarak devlete karşı sorumluluklarını yerine getirebilir.
Mesleki rehberliğin sadece rehber öğretmenler veya danışmanlar tarafından değil yeri geldiğinde diğer ders ve sınıf öğretmenleri tarafından da uygulanması sağlanmalıdır. Bunun için diğer ders ve sınıf öğretmenlerinin de bu konuda bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.(3) Birçok ülkede meslek tanıtım ve yönlendirme her geçen yıl daha erkene alınmaya başlamıştır. Ülkemizde yapıldığı gibi sekizinci sınıfta bir ders saati “rehberlik ve kariyer planlama” lise boyunca ise haftada bir ders saati (fen ve sosyal bilimler liselerinde daha az) “rehberlik ve yönlendirme” yapılması, öğrencilerin doğru ve etkili meslek seçimi yapılarak olumlu ve başarılı olunabilecek kadar basit bir konu değildir.
İlköğretim düzeyindeki çocukların ilgi ve yeteneklerini keşfederek mesleki gelişimlerinde doğru yönlendirilmelerinde, günümüzde rehberlik ve psikolojik danışmanlık hizmetlerinin öneminin arttığı görülmektedir… Kariyer atölyeleri, testler, mesleki tanıtım amaçlı etkinlikler, mentör ve koçluk, kariyer danışma merkezleri, dana, oyun gibi kariyer, gelişiminin şekillendiği ilkokul döneminde, çocuğun kendini tanıma ve mesleki eğilimlerini ortaya koyacak ve ona yaşam deneyimi kazandıracak pek çok uygulama söz konusudur. (4) Bakırköy’deki meslek lisesi 9. ve 10. Sınıf öğrencilerine uygulanan ankette “okul ve meslek seçiminde ilkokul sınıf öğretmenimin etkisi oldu”  maddesine öğrencilerin % 88.66’sı hayır cevabı vermiştir.
Günümüz şehir ortamında AVM çatısı altında çocuklara profesyonelce kurgulanmış mesleklerde yaparak yaşayarak deneyimleme şansı veren firmalar açılmaya başlamıştır. Bu girişim önemli firmalar tarafından da sponsorluk yoluyla desteklenmektedir. Çocuk şehri, çocuk ülkesi gibi Türkçe adlarla açılan geniş mekânlarda süpermarket elemanı, otomobil servis bakım elemanı, inşaat boyacı,  gazetecilik, polislik, elektrikçi, fotoğrafçı, dondurmacı, kuaför, modacı ve hastane çalışanı olarak çalışarak para kazanabildiği,  kendi elleriyle mutfakta bisküvi, çikolata, şekerleme, mantı veya pizza hazırlayıp pişirebildiği ve yediği, doyasıya eğlenerek zaman geçirebildiği, psikomotor becerilerinin farkına varabildiği, güvenli bir ortama özgürce profesyonel eğitmenler gözetiminde günübirlik zaman ölçüsünde altmışa yakın aktiviteye katılabildiği mekanlar yaygınlaşmaktadır. Okullarımızda da yeni yeni “Tasarım Beceri Atölyeleri” adıyla kurgulanmaya başlanan bu mekânları resmi okul ve ders mantığından uzak eğlenceli hale getirebilmek kabul, fayda ve başarı açısından önemlidir.
Sınıf öğretmenleri, öğrencilerine tüm mesleklerin kutsal, insanlık için önemli, gerekli ve geçerli olduğunu öğretmelidir. Okul memuru ve servis şoföründen kantinciye, hizmetliden güvenlik görevlisine kadar okulda çalışanlar başta olmak üzere mahallemizde gördüğümüz ve hizmet aldığımız tüm meslek sahiplerinin çalışmaları sayesinde hayatımız kolaylaşmakta ve güzelleşmektedir. Eğitim tartışılırken sürekli bilişim ve teknoloji örnek gösterilir ve gelişmiş ülkelere nasıl yetişilebileceği anlatılır. İnsanlık için temiz doğal gıdalara, havaya ve sağlık yanında hizmet sektöründe yer alan ihtiyaçların hayati önemi olduğu gözardı edilmektedir. İnsanların güzel görünmek ve mutlu olmak için nelere katlandığı unutulmamalıdır. Herkese göre bir meslek, her mesleğe de ihtiyaç ve iş imkânı bulunmaktadır.(5) Sadece afili isim ve unvanları olan çok para kazandırdığı düşünülen mesleklerin gelecek kariyeri olarak görülmesi oldukça yanlış bir düşüncedir.
Sadece sınıf öğretmenlerinin değil her kademe ve türdeki branş öğretmenleri de dersin içinde verilen örneklerle, hikayelerle ve bu yönde verilebilecek ev/proje ödevleriyle örtük olarak meslek tanıtımı yapmaları hatta meslek sahiplerinden bir kısmını sınıfa davet ederek çocuklara mesleği hakkında bilgi sunmaları sağlanmalıdır. Oyunlarda öğrencilere verilen roller bile çocukta farkında olmadan mesleklere sempati oluşturmaktadır. Yoksa çocuklar kendi zihinsel, duygusal ve fiziksel yeterliliklerine hiç uymasa da sadece dizilerde gördükleri, çok para kazandıklarını zannettikleri sınırlı sayıda mesleklere yönelebilirler. Ayrıca bu yaşlardaki çocuklar merak ettikleri ve hobi olarak ömür yapabilecekler birçok faaliyeti meslek olarak hedef alabilirler. Zaten ailelerin tamamına yakını çocuklarını üniversite bitirmeleri aksi halde başarısız, mutsuz olacakları ve hayatın olmazsa olmazı diploma sahibi olmak için yetiştirdiği bilinmektedir. Bu çaba, iş hayatı gerçekleriyle çok fazla örtüşmediği gibi üniversiteli işsiz sayısıyla da durum acı bir tabloya dönüşmektedir. Bu tablonun yetmiş lisans mezunu meslek için son halini görmek için Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisince hazırlanan üni-veri raporuna göz atmak yeterli olacaktır. Bu vesileyle tüm öğretmenlerimin ve meslektaşlarımın 24 Kasım Öğretmenler Gününü kutlar, kutlu vazifede hepsine başarı ve kolaylıklar dilerim.
Kaynaklar
(1)     Kılınç M., 2016 “Türkiye’de Mesleki ve Teknik Eğitim Tarihi (1886-1986)”, s. 175,  PEGEM Akademi, Ankara
(2)     Zeynep ARSEVEN, Abdurrahman KILIÇ, Şeyma ŞAHİN, Bireylerin Geleceğinin Şekillenmesine Sınıf Öğretmenlerinin Etkisi, Düzce Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, 2016, Kastamonu Eğitim Dergisi Cilt:xx No:x,
(3)     Fuat VURUCU, Meslek Lisesi Öğrencilerinin Meslek Seçimi Yeterliliği
Ve Meslek Seçimini Etkileyen Faktörler, Yeditepe Üni. SBE, Yüksek Lisans Tezi, 2010, s.101, https://toad.halileksi.net/sites/default/files/pdf/meslek-seciminde-yeterlilik-olcegi-toad.pdf E.T. 28.10.2019
(4)     Gaye ÖZDEMİR YAYLACI Doç. Dr., İlköğretim Düzeyinde Kariyer Eğitimi ve    Danışmanlığı, s. 16-22 http://www.acarindex.com/dosyalar/makale/acarindex-1423873299.pdf  E.T. 28.10.2019
(5)     Demir Erol, Altın Bilezik, https://egitimheryerde.net/altin-bilezik/ E.T. 29,10,2019


MESLEKİ EĞİTİM AFORİZMALARI

Hayaller kurulmadan hayatta beklenen değişiklikler ve güzel çalışmalar kendiliğinden gerçekleşmiyor. Bizim planımız kurgumuz dışında başkal...