Üzerinde
yaşadığımız dünya değişmedi ya da bize öyle görünüyor. Bizden önce vardı,
dönüyordu ve hala dönüyor. İnsanlar sadece yer yüzeyinde yaşayacağı evleri,
fabrikaları, iş merkezleri, yolları, tünelleri, köprüleri, barajları, Çin
Seddini, Piramitleri. stadyumları ve ihtiyaç duyduğu diğer yaşam alanlarını
inşa etti. Bir anlamda dünya yüzeyini tabiatı/doğayı doğal halinden çevirip belki
de tahrip etti. Tüm bunları ihtiyaçları adına yaparken aslında kendi hayatını da
değiştirdi. Değişen hayatlar ve ihtiyaçlar sürekli yeni ihtiyaçları ortaya
çıkardı.
Eskiden
soğuktan sıcaktan ve tehlikelerden korunacağı bir eve, vücudunu örteceği
giyeceklere ve hayatta kalabilmek için karnını doyuracağı yiyeceklere ve her
zaman sevgiye ihtiyacı olan insanoğlu için aslında bugün de değişen bir şey
olmadı. Aradan geçen çağlar boyunca sadece ihtiyaçların şekli, kullanılan
malzemeler ve bunları karşılama yöntemleri değişti. Köy ortamında mevcut imkân
ve malzemelerle evini ahşap ya da taş malzemelerden kendi imkânlarıyla yaparken
bahçesine tarlasına yine kendi imkânlarıyla ektiği tahıl, sebzelerle ve
meyvelerle yiyeceklerini karşıladı. Günlük yaşamın vazgeçilmez ihtiyaçlarını mal
ve hizmet olarak iyi derecede üretebilen aileler oluştu. Bu aileler içinde
meslekler, babadan oğula öğretilmeye başladı. Bu dönemde günlük ihtiyaçlarını,
ev gereçlerini ve tarım aletlerini üreten sınırlı sayıda meslekler varken ve
tercih şansı az iken ama kolayken bugün binlerce meslekten ve zorlu süreçlerden
bahsediyoruz.
Toplumsal
yaşam, köyden kente doğru giderek artan ve büyüyen oranda modernleşmeye
başladı. Evlere elektrik gelmesi, elektrikle çalışan buzdolabı, fırın, çamaşır,
kurutma ve bulaşık makinesi başta olmak üzere dün hayal bile edilemeyen aletler
konfor alanımızı sürekli genişletti. Bunlara sahip olmak için daha çok para
için daha iyi iş ve mesleklerde daha çok çalışmak gerekti. İnsanların
ihtiyaçları artık bireysel atölye üretiminden, kol ve kas gücünden büyük işletmelerde
çeşitli enerji kaynakları kullanarak makineleşme, otomatik ve hatta günümüzde
insansız karanlık fabrikalarda robotik sistemlerle üretilmeye başlandı. Bu
kadar teknolojik gelişme, insanın önce yaşamak daha sonra çalışmak ve üretmek
için babadan-oğula, ustadan çırağa veya bireysel olarak öğrenilebilecek bilgi
ve becerinin yetmeyeceği yanında daha bilgili insana ve okullara ihtiyacı
ortaya çıkardı. Okulların oluşturulmaya, yaygınlaşmaya ve çeşitlenmeye
başlanmasıyla ortaya kimin hangi okulu okuması ve hangi mesleği nasıl seçmesi
ve öğrenmesi gerektiği problemini doğurdu. Üstelik şimdi birey özgürleşti,
zorla kimse kimseye ne yapması gerektiğini dayatamıyor, okulunu, mesleğini ve
işini seçebiliyor. Bununla birlikte yaşam biçimine karar verebiliyor. Dede,
kardeşler, amca, yenge ve torunların yaşadığı büyük aileler yerini stüdyo
dairede tek başına yaşayan belki evcil hayvan besleyen yalnız insan modeline
doğru hızlı bir geçiş yaşadık. Bu dönemde sevgiye her zamankinden daha çok
ihtiyaç duyduk.
Meslekler,
bireylerin aynı zamanda toplumsal kimliğinin bir göstergesi olarak çevresiyle
ilişkiler kurması ve saygı görmesine, kendine bir yer edinebilmesine, işe
yaradığını hissederek üretimiyle gurur duymasına, kazanmanın haz ve doyumuna,
tüm bunlarla birlikte genel yaşamın daha sağlıklı, mutlu ve huzurlu olmasına katkı
sağlamaktadır. Sanayileşme ve modernleşme sonucunda mesleklerin bir kısmına
ihtiyaç kalmadı veya azaldı, bazıları değişim ve dönüşüme uğradı. Çok değil
kırk yıl önce çocukluğumda ayakkabıyı ve takım elbiseyi kendimize özel
diktirebiliyorduk. Mahallede bakkalımız, ihtiyaçları satın alabileceğimiz bir
sürü gezici seyyar satıcımız ve fırınlarımız vardı. Aslında bu ürünlerin
hepsine ihtiyacımız sürüyor ve biz yine bunları tüketiyoruz. Ama artık bu
üretimler bizden çok uzaklarda yine birileri tarafından ama daha çok otomasyon
kullanılarak yapılıyor. Bakkallar, barkotlu ürünleri satıp stok tutabilen yazar
kasaları ve nalburdan elektriğe ve parfümeriden zücaciyeye aradığımız hemen
herşeyi bulabileceğimiz süpermarketlere dönüştü. Çalışan bir bakkal amcanın
yerini iki vardiya çalışan onlarca kişi aldı. Tek başına el emeğiyle üretim
yapan usta-zanaatkârlar yaşlandı aramızdan ayrıldı sayıları çok azaldı. Ancak
bu ürünlerin ve yapımını öğrenip bugün yapanların değeri artmaya devam ediyor. Köylünün
kendisi için yapıp tükettiği ürünler şimdilerde organik adıyla diğerlerine
nazaran daha yüksek fiyatlarla satılıyor.
Bugün
ortaokul son sınıfında okuyan çocuğun yaklaşık on yıl sonra üniversiteden mezun
olup hangi mesleği yapacağını belirleyip ona göre eğitim hayatının
planlanmasını konuşmak durumundayız. Boston’da 1908 yılında Mühendis Frank
Parsons tarafından iş arayanların uygun işlere yerleştirilmesi, eleman arayan
firmalara uygun eleman bulunması için bir değerlendirme bürosuna ihtiyaç
olduğunu düşünerek ilk meslek bürosu kurulmuştur. Mesleki ve genel rehberliğin
başlangıcı olarak kabul edilen bu çalışmaya göre; bireyin kendine uygun bir
meslek seçebilmesi için; kendini ve iş hayatını tanıması, edineceği bilgilere
göre seçme yaparak karar vermesi esasına dayanıyordu. O günden sonra bu konu
meslek psikologlarının ilgi konusu oldu ve eşleme, gelişimsel, psikanalitik,
sosyal öğrenme, bilişsel/mantıklı yaklaşım gibi çeşitli kuramlar geliştirildi.(1)
Bu kuramlara dayalı olarak da geliştirilen çeşitli testlerle kişilerin kişilik
tipleri, ilgileri, yetenekleri belirlenmeye çalışılıp en uygun meslekler
belirlenmeye başlanmıştır. O dönemde geliştirilen Holland’ın altı insan
tipolojisi kuramı ve Williamson, Paterson tarafından geliştirilen Genel Yetenek
Test Bataryası Türk toplumuna uyarlanarak kullanılmaya devam edilmektedir.
Bugün
temel felsefede değişen çok şey yok gibi görünüyor. Ama seçim yapmak çok daha
fazla zorlaşmıştır. Artık ailelerin sosyo-ekonomik-kültürel durumu ne olursa
olsun eğitim ve yaşam koçlarına, mesleki rehberlik ve yönlendirme bürolarına,
rehberlik ve psikolojik danışmanlıklara ihtiyaç duyulmaktadır. Hatta bugün seçtiğiniz
ve edinmeye çalıştığınız meslek yirmi-otuz yıl sonra kaybolabilir gibi yakın
gelecekle ilgili belirsizliklerin konuşulması bu endişe ve yardım ihtiyaçlarını
daha da artırmaktadır. Bu durum sadece ülkemiz için değil tüm dünya için genel
bir problem olarak algılanmaktadır. Dünyada tüm meslekler için genel kabul
görmüş teknolojilerin üstüne bir mesleği seçen kişi mesleğini yaparken
gelişmelere uyum sağlaması mümkün olabilecektir. Artık işe girmeden, meslek
lisesinde veya üniversitede mesleğini öğrenebilmenin ötesinde genel olarak iş
hayatı şartlarını, ülke ve dünya ekonomik değişimleri bilmek gerekiyor. Hatta
işe girdikten sonra işte kalabilmenin yolu sürekli kendini yenilemeyi ve
geliştirmeyi, takım halinde uyumlu çalışmayı gerektiriyor.
İŞKUR,
iş ve meslek danışmanları aracılığıyla kendisine başvuranlara bu konuda hizmet
vermeye başlamıştır. Web sitesine, iş arayan üye girişi yaparak size devletin
ücretsiz atadığı iş ve meslek danışmanının ismini öğrenebilir, çevrimiçi olarak
randevu talep ederek ve kuruma giderek yüzyüze danışma hizmeti alabilirsiniz.
Kendinize özgeçmiş hazırlayabilir, iş ilanları, mesleki eğitim kursları,
girişimcilik ve işbaşı eğitim, toplum yararına programları ve işsizlik ödeneği
hakkında gerekli bilgileri yine bu siteden edinebilirsiniz. Daha önemlisi
“mesleki yönelim test bataryasını” kullanarak genel yetenek, mesleki eğilim ve
mesleki kişilik başlıklarında yaklaşık üçyüz soruyu cevaplarsanız size özel bir
rapor hazırlanmaktadır.
Ben
İŞKUR’un bu hizmetini bizzat tecrübe ettim. Soruların bitiminde hazırlanan
raporda genel yetenek alanında (sözel, sayısal, şekil uzay, el –göz
koordinasyon), mesleki eğilim alanında (yöneticilik-hukuk, askerlik, sosyal
yardım-iletişim, edebiyat-sosyal, el becerisi-mühendislik, ekonomi, satarım-mühendislik,
insan doğası, hizmet, açık hava-mühendislik, sanat-estetik), mesleki kişilik
alanında (nevrotizm-duygusal denge, extroversitizm-dışa dönüklük,
opennes-açıklık, aggreableness-uyumluluk, conscientiousness-sorumluluk)
başlıklarında ortalama puanlarım hesaplanmıştır. Bu yazılım bana “personel
eğitimi-eleman yetiştirme, genel müdür ve başkan, iş hizmetleri idaresi
müdürlüğü, üst düzey yönetici, yönetim ve organizasyon analistliği, yönetim
politikası, personel ve kariyer” mesleklerini önermiştir. Profesyonel olarak
şube müdürü düzeyinde eğitim yöneticiliği yapan ve ağırlıkla mesleki eğitim
konusunda araştırmalar yapan biri olarak önerilen mesleklerin tümünün bana
uygun ve isabetli öneriler olduğunu kabul ediyorum. Elliüç yaşında kamudan
emekliliği gelmiş bir eğitimci-yazar olarak bu bilgiler ışığında özel sektörde
kendime yeni bir kariyer yolu çizebilmem için faydalı olduğunu düşünüyor ve
tavsiye ediyorum.
Mevcut
eğitim sistemimizde rehber öğretmenlerimizin kendilerinden beklenen rutin
tarama ve raporlama işleri yanında daha çok öğrenme güçlüğü çeken, davranış
bozukluğu gösteren ve disiplin olaylarına karışan öğrencilere odaklandığını
görmekteyiz. Düzenli olarak tüm öğrencilere yönelik mesleki tanıtım, rehberlik
ve yönlendirme maalesef yeterince ve etkili yapılamamaktadır. Bu ihtiyacı
hissedenlerin başvurması halinde tabikî bilgi edinmesi mümkündür ancak bu daha
çok özel öğretim kurumlarından ücret karşılığı alınmaya çalışılmaktadır.
Meslek
seçimini kişisel, toplumsal ve psikolojik olarak etkileyen çok sayıda faktör
bulunmaktadır. Karar vermeden önce dikkate alınması gereken en önemli
özelliğimiz yeteneklerimizdir. Yetenek, herhangi bir davranışı (bilgi veya
beceriyi) öğrenebilme gücüdür. Bu güç, doğuşta sahip olunan gizil gücün
(kapasitenin) çevre ile etkileşim ve eğitim sonucu işlenmiş ve yeni öğrenmeler
için hazır hale getirilmiş kısmıdır. Bu anlamda yetenek, bir kimsenin belli bir
yaşa kadar kapasitesini kullanarak geliştirdiği zihinsel, duyuşsal ya da
psiko-motor beceriler olup, daha sonra kişinin göreceği eğitimden ne ölçüde
yararlanabileceği, ne gibi yeni beceriler öğrenebileceği hakkında bir tahminde
bulunmamıza yardımcı temel davranışlar sayılabilir. Bir kişinin her hangi bir
alandaki yeteneği, o kişi o alanda bir eğitim programına alınacağı zaman
gündeme gelen bir özelliğidir.(2) Kişinin duyuşsal, zihinsel ve psikomotor
yeteneklerdeki durumu, okul ve meslek seçiminde dikkate alınması gereken en
önemli hususlardandır. Örneğin; işitsel, görsel ve psikomotor yetenekleri
gelişmemiş ve zayıf olan kişinin güzel sanatlar alanında okuması ve
mezuniyetinde meslek olarak yürütmesi başarı ve mutluluk oranını düşürebilir. Kişinin
yeteneklerine uygun, iş bulabileceği ancak toplumsal algısı düşük olduğu için
toplumsal psikolojik etki altında seçilmeyen mobilyacılık gibi mesleklerde
giderek daha çok eleman ihtiyacı oluşmaktadır.
Super’in
“Araştırma Dönemi” adını verdiği 14–24 yaş diliminin ilk yılları kişinin
ilgilerini, yeteneklerini ve değerlerini tanıdığı ve özüne ilişkin tasarımını
geliştirdiği bir dönemdir. Bu dönemde gençten, meslek alanları arasından bir
veya birkaçına yönelerek meslek tercihlerini billurlaştırması beklenir. Eğer
bir genç meslek tercihlerini kesinleştirme çağına geldiği halde bunu
yapamıyorsa o zaman” kararsızlıktan (indecision)” söz edilebilir. Bunun
nedenleri; bireyin yetenek ve ilgilerinin birbirine yakın düzeyde ve ayrışmamış
olmasına, mevcut mesleklerden hiç birini kendine uygun bulmamasına, kendine
aşırı önem vermesine, aşırı mükemmeliyetçi oluşuna bağlanabilir.(3) Meslek
seçimi, kişinin çalışacağı firmaların nerelerde olacağını gelecekte yaşayacağı
kenti de belirleyeceği için ailenin birlikte alacağı bir karar olmasını da
gerektirmektedir. Bu dönemin ilk yılları
14–16 yani ortaokul son ve lise ilk sınıfa denk gelmektedir. Ülkemizde de yapılan
araştırma sonuçlarına göre bu yıllarda hem okul hem bir açıdan meslek seçimi
yeterince bilinçli olarak yapılamamaktadır.
Bireyler,
sahip olduğu yeteneklerini eğitimle geliştirebileceğini, zaman içinde
mesleklerin değişebileceğini, mesleğin tespiti, başlanması ve kariyer boyunca
desteğe ihtiyacı ve aslında hayatboyu eğitimin bir zorunluluk olduğunu kabul
etmelidir. Bunların yanında; statüsü ve maaşı yüksek bir işe girmenin, işinde
başarılı olmanın ve hayatta mutluluğun sadece üniversite diplomasıyla sağlanacağını
düşünmek, çok çalışırsa her mesleği yapabileceğini düşünmek, bir mesleği seçip
işe girince ölene kadar çalışmayı tasarlamak baştan yanlış kabullerdir.
Günümüzde kişinin yetenekleri ve eğitim hayatındaki başarıları hakkındaki en
doğru bilgiyi; okullardaki sıralı başarıları, sınıf, şube ve rehber
öğretmenlerin görüşleri ve uygulanan çeşitli bilimsel testlerin bileşiminden
öğrenilebilir.
Ortaokulda
öğrencilere mesleki tanıtım, rehberlik ve yönlendirme, gelişim ve kariyer
bilgileri etkili verilebildiğinde; çocuğun önce kendini ve çevresini tanıma
yeteneğinin gelişimine, genel anlamda mesleklere ve mesleki eğitime olumlu
yaklaşıma, bir mesleğin iyi bir eğitimle işbaşında öğrenilebilmesine imkân
sağlanmış olur. Aslında bu dönemde tespit edilen en büyük engel bizzat
anne-babalar yani velilerimizdir. Çocuklarına karşı duydukları sevgiden
tarafsız ve gerçekçi olamadıklarından iyilik zannedip onlara zorbalık
yaptıklarının farkına bile varamıyorlar. Kendilerinin zamanında ulaşamadığı imkânları
sağlayarak gerçekleştiremedikleri kariyer hedeflerine çocuklarını zorlamaları,
eğer kazanılmış tatmin edici sosyo-ekonomik-kültürel bir seviye varsa bunun daha
üstüne çıkarmaya çalışmaları aksi durumları ise dünyanın sonu gibi göstermeleri
çocuklar üzerinde baskı ve stres oluşturmaktadır. Mutlu çocuk ve mutlu yarınlar
için meslek danışmanlarının özellikle velilere odaklanmalarını
gerektirmektedir.
Velilere,
çocuklarında akademik yönden yeterli düzey olmasa bile mesleki eğitim
merkezleri aracılığıyla sosyal güvence altında, bir meslekte işbaşında meslek
öğrenmeye başlayarak aynı zamanda meslek lisesi mezunu olabileceklerini, bu
sayede diğer tüm okul türlerinden mezunlara göre çalışma hayatına daha
avantajlı ve erken başlayabilecekleri etraflıca anlatılmalıdır. Bunu
sağlayabilmek için ortaokuldan düşük notlarla mezun olanlar yanında
devamsızlık, sınıf tekrarı ve okul tekrarına kalan öğrencilere etkili mesleki
tanıtım, rehberlik ve yönlendirme
yapabilmek için Milli Eğitim Bakanlığının Mesleki Eğitim Merkezlerine diğer
okullardaki “rehber öğretmen” uygulaması gibi “iş ve meslek
rehberi/danışmanları” kadrosu tahsis etmesi gerekmektedir.
(1) Prof.Dr.
Yıldız Kuzgun, Meslek Gelişimi ve Danışmanlığı, s. 5-7, Nobel Yayınları,
Ankara, 2009
(2) a.g.e.
s. 21
(3) a.g.e.
s. 141